5
EXE RANK
my |ove .~ <3 & so
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 3 Tem 2010
- Mesajlar
- 5,940
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 29
Nebileyim!
Sana geleyim dedim...
Nerelerdeydin... kimlerleydin... bilmiyordum: hatta yüzünü bile göremediğim bir
zamansızlığımdın. Yoksulmuydun... Hastalıktan suların mı kilitleniyordu?
Kokunda konaklayan köpeklerin cinsi neydi? Açmıydın? Dudakların kuru bir
çöl çalısıylamı kanıyordu? Sesinin tutunduğu ezgiler hangi duvarlardan
kabarıyordu ayaklarının dibine? Saçlarını buklelimi severdim, yoksa
düz mü? Dağların başına buyruk bulutların ağırlığıylamı azalmıştı dizlerin...
Şehrin sıska labirenttinde hangi betonarmenin göbeği soyuyuyordu gözlerinin
kabuğunu? Bilmiyordum...yaşadıklarından bir haber, rüzgarlarımın depremiyle
oyalannıyordum ...
Nebileyim!
Sana geleyim dedim...
Hani olurya, yağmurlar ezilir çöplükleri toplarken.
düş-tür bu...
Kapılar ardına kadar açıktır ansızın giriverirsin içeri.
düş-tür bu...
Önce bakışlarını misafir ettiğim: yüreğimin pası ayaklanır içimde. Sonra türlü
renklerden oluşan bir tebessüm: dokunmatik duyarlılığına hissedar arar.
Hissedar kesin düş-tür bilirsin ...
İnsan bedeninin hiç üşümeyeni tırnaklarıdır. Nedendir bilmem ilk onun etrafı
donar, çözemezsin kangren olur. Bu dünya büyük bir tırnak sanki. Yaşamsa
tamamen onun etrafında donan bir kangren gibi çürümüş ve kokuşmuştur.
Ben suların yanlış akmasından korkarım kırk yıldır, çözemedim sebebini,
belkide gözlerimde taşıdığım sokak ısırığının izleriden hatıradır bu korku.
Canımı cehenneme banan bir ayrılıktır belkide bütün yaşadıklarımız .
Hadi gidelim demeliyim, ve sen mutlaka gülüşünüde almalısın yanına.
Nedir benim bu hayalin hakikatına devrilişim. Sesimi su sanıp avuçlarımla
kuraklığına uzatışım. Sorduğum sorulara doğru çekip giderken, esintilerimin
kelimelerime öykünmesi nedir.
Dağılsam yaralarındaki yanılmışlıkların tezlerine doğru...
Ne bileyim!
Sana geleyim dedim...
Nasıl anlatsam yoğunluğumun ifadesini. Nerdeyim, kimim, kimsin. Korkularını
yemlesem uçmasan, alışsan bahçemin tohumlarına. Kanat seslerini kalp atışlarımla
kırsam unutsan uçmayı.
Ortadan ikiye ayrılmış bir fidanın tedirginliğiyle, hiç bir şey yapamamanın
tomurcukları gibiyim şu an. Bir kaç gün sonra gözeneklerimden patlayacağım ama,
büyüyememenin eksikliğini duymak kahrediyor diyalektiğimin içselliğini.
Duymak bütünüyle dış dünyanın işidir .
Ben içimde duydum bakışlarında eskiyenleri. Kiminin kollarının çivisi çıkmıştı, bir gardrop gibi
gıcırdıyordu gözlerinin iki yakasında. Ötekisi bir kapı tamir eder gibi kalbinin akıllı vidasını
itekliyordu geleceğe.Bir diğeri saçma sapan vucudunu konuşturuyordu gergedanlarla.
Öbürüsü zamanının iskeletini kuruyordu bedeninin kemikleriyle.
Ahhh...
Şimdilerde bir evrağın lot doğurganlığını kim kapacak diye, iştah açıcı bir grafik çizerek,
ve metre karemin kesişme noktasının durağında, alan ölçülerimi alt yazı olarak
koşturuyorum tabelalarda.
Korkunun çekilişi vardır bilirmisin... Hızlı nefeslerin ardından: ruhundaki en kılcal yerlerinden
bir yılan gibi soğuyarak terkedip çıkar bedeni.
Düş-müdür bu?
Ne bileyim!
Sana geleyim dedim...
İnsan korkularından medet umar mı?
İnsan yaşamdan medet umar hale gelmiştir... neden?
Hani bir menekşe kente girince bütün betonlar terbiyesizleşirya, rengine bütün kentleri
yasaklamak istiyorum. Olaki morluklar oluşur diye teninde: betonlara yakın yürümeni
istemiyorum.
Geçenlerde bir sur'undibinde iki büklüm bir menekşe gördüm. Oturdum yanına biraz
sohbet ettim. Senden bahsettim gözleri büyümeye başladı birden menekşenin.
Neden burdasın diye sordum! NEDEN. Şimdi bolu dağlarının eteklerinde çamların
sarhoş kokuları arasında güzelleşmek varken ne işin var senin burada. Bu şehrin zehir
zıkkım bedeninin arasına neden sızdın. Menekşe hafifçe başını kaldırıp sorduğum
soruya baktı. Sorum yere oturmuştu. Hafifçe esen esintinin gücüyle toparlayıp
kendini konuşmaya başladı menekşe. Sen şu an sadece bir sorusun dedi: ben
rüyalarımı tamamlayıncaya kadar burdayım diye açıklamaya başlasam, bir başka soru
doğuracaksın bedeninden. En iyisi sen çek git, tamamen soru olduğunda
neden olduğunu öğreneceksin dedi menekşe, sorum elini yüzünden çekip
tekrar dilime yapışmıştı.
Ne bileyim!
Sana geleyim dedim...
Acılarını içmek için ağzımı boşaltmam gerekti...
Bir ara gözlerine ağzımı dayasam mı diye düşündüm...
Kuraklığım öyle seslenmişti çünkü çölleşen ruhuma...
Sana geleyim dedim...
Nerelerdeydin... kimlerleydin... bilmiyordum: hatta yüzünü bile göremediğim bir
zamansızlığımdın. Yoksulmuydun... Hastalıktan suların mı kilitleniyordu?
Kokunda konaklayan köpeklerin cinsi neydi? Açmıydın? Dudakların kuru bir
çöl çalısıylamı kanıyordu? Sesinin tutunduğu ezgiler hangi duvarlardan
kabarıyordu ayaklarının dibine? Saçlarını buklelimi severdim, yoksa
düz mü? Dağların başına buyruk bulutların ağırlığıylamı azalmıştı dizlerin...
Şehrin sıska labirenttinde hangi betonarmenin göbeği soyuyuyordu gözlerinin
kabuğunu? Bilmiyordum...yaşadıklarından bir haber, rüzgarlarımın depremiyle
oyalannıyordum ...
Nebileyim!
Sana geleyim dedim...
Hani olurya, yağmurlar ezilir çöplükleri toplarken.
düş-tür bu...
Kapılar ardına kadar açıktır ansızın giriverirsin içeri.
düş-tür bu...
Önce bakışlarını misafir ettiğim: yüreğimin pası ayaklanır içimde. Sonra türlü
renklerden oluşan bir tebessüm: dokunmatik duyarlılığına hissedar arar.
Hissedar kesin düş-tür bilirsin ...
İnsan bedeninin hiç üşümeyeni tırnaklarıdır. Nedendir bilmem ilk onun etrafı
donar, çözemezsin kangren olur. Bu dünya büyük bir tırnak sanki. Yaşamsa
tamamen onun etrafında donan bir kangren gibi çürümüş ve kokuşmuştur.
Ben suların yanlış akmasından korkarım kırk yıldır, çözemedim sebebini,
belkide gözlerimde taşıdığım sokak ısırığının izleriden hatıradır bu korku.
Canımı cehenneme banan bir ayrılıktır belkide bütün yaşadıklarımız .
Hadi gidelim demeliyim, ve sen mutlaka gülüşünüde almalısın yanına.
Nedir benim bu hayalin hakikatına devrilişim. Sesimi su sanıp avuçlarımla
kuraklığına uzatışım. Sorduğum sorulara doğru çekip giderken, esintilerimin
kelimelerime öykünmesi nedir.
Dağılsam yaralarındaki yanılmışlıkların tezlerine doğru...
Ne bileyim!
Sana geleyim dedim...
Nasıl anlatsam yoğunluğumun ifadesini. Nerdeyim, kimim, kimsin. Korkularını
yemlesem uçmasan, alışsan bahçemin tohumlarına. Kanat seslerini kalp atışlarımla
kırsam unutsan uçmayı.
Ortadan ikiye ayrılmış bir fidanın tedirginliğiyle, hiç bir şey yapamamanın
tomurcukları gibiyim şu an. Bir kaç gün sonra gözeneklerimden patlayacağım ama,
büyüyememenin eksikliğini duymak kahrediyor diyalektiğimin içselliğini.
Duymak bütünüyle dış dünyanın işidir .
Ben içimde duydum bakışlarında eskiyenleri. Kiminin kollarının çivisi çıkmıştı, bir gardrop gibi
gıcırdıyordu gözlerinin iki yakasında. Ötekisi bir kapı tamir eder gibi kalbinin akıllı vidasını
itekliyordu geleceğe.Bir diğeri saçma sapan vucudunu konuşturuyordu gergedanlarla.
Öbürüsü zamanının iskeletini kuruyordu bedeninin kemikleriyle.
Ahhh...
Şimdilerde bir evrağın lot doğurganlığını kim kapacak diye, iştah açıcı bir grafik çizerek,
ve metre karemin kesişme noktasının durağında, alan ölçülerimi alt yazı olarak
koşturuyorum tabelalarda.
Korkunun çekilişi vardır bilirmisin... Hızlı nefeslerin ardından: ruhundaki en kılcal yerlerinden
bir yılan gibi soğuyarak terkedip çıkar bedeni.
Düş-müdür bu?
Ne bileyim!
Sana geleyim dedim...
İnsan korkularından medet umar mı?
İnsan yaşamdan medet umar hale gelmiştir... neden?
Hani bir menekşe kente girince bütün betonlar terbiyesizleşirya, rengine bütün kentleri
yasaklamak istiyorum. Olaki morluklar oluşur diye teninde: betonlara yakın yürümeni
istemiyorum.
Geçenlerde bir sur'undibinde iki büklüm bir menekşe gördüm. Oturdum yanına biraz
sohbet ettim. Senden bahsettim gözleri büyümeye başladı birden menekşenin.
Neden burdasın diye sordum! NEDEN. Şimdi bolu dağlarının eteklerinde çamların
sarhoş kokuları arasında güzelleşmek varken ne işin var senin burada. Bu şehrin zehir
zıkkım bedeninin arasına neden sızdın. Menekşe hafifçe başını kaldırıp sorduğum
soruya baktı. Sorum yere oturmuştu. Hafifçe esen esintinin gücüyle toparlayıp
kendini konuşmaya başladı menekşe. Sen şu an sadece bir sorusun dedi: ben
rüyalarımı tamamlayıncaya kadar burdayım diye açıklamaya başlasam, bir başka soru
doğuracaksın bedeninden. En iyisi sen çek git, tamamen soru olduğunda
neden olduğunu öğreneceksin dedi menekşe, sorum elini yüzünden çekip
tekrar dilime yapışmıştı.
Ne bileyim!
Sana geleyim dedim...
Acılarını içmek için ağzımı boşaltmam gerekti...
Bir ara gözlerine ağzımı dayasam mı diye düşündüm...
Kuraklığım öyle seslenmişti çünkü çölleşen ruhuma...