20
EXE RANK
`korkunc` `FENA`
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 6 Kas 2010
- Mesajlar
- 28,252
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
......... Sevda çöllerinde kum tanelerinin sağanaklarına sarılıyor içime esrik vahalar dolduruyorum yokluğunda avuntumdan öte iklimler değişiyor içlerimde yağmur yağmur
sen yağıyorsun tenhalarımın susuzluğuna... Irmaklarım taşıyor akaklarından azgın şelalelere
dönüşüyor yağmur düşmeyen ormanlara sağanak oluyorum kesintisiz...
......... Eylül devrolurken Ekim’e hazan tarifleri yapıyorum literatürlerde olmayan ve baharın ilk ya da sonu olmaz diye haykırıyorum vadilerin sessizliği yankılanıyor tınılarca... Bumerang gibi dönen seslere yeni sesler ekliyor varsıllaştırıyorum yüzyıllar süren sessizliğindeki vadilerin eteklerini deli dolu sesler girdabında yoksul bir bayram yeri eğlencesi yaşıyorum nazire yaparcasına çocukluğumun tarlalarıyla adeta... Deliyim...
......... Viyolonsel sesler dolduruyorum boş kibrit kutusuna akşamında çilingir soframda sensizliğe sesin sizliğe seni katıp yokluğunda içip varsın gibi düşselimde olmayan gözlerine okuyacağım şiirlere eşlik etsin diye... Rakımın ilk yudumu sigaramın ilk nefesi kavun ve peynirimin ilk dilimi kumsal işi ızgara palamudun ilk tadı tadım nefesim soluğum yediğim içtiğimsin her şeysin her şeyden ötesin... Ötekisiz ve tek sevdamsın vazgeçilmez çıldırtan çılgınlıktan öte tapındığım ilahem...
......... Tut ki yaşamadım bu sevdayı tut ki yoktun olmadın yine de ölmeyecek miyim yine yitip gitmeyecek miyim sonsuzluğa... Şimdi ve artık varsan soluk alışlarımda seni atıyor ve sonsuzluğa adınla sevdanla soluklanıyorsam şımartan çıldırtan aşkının bize özel tohumlarını yüreğime ekmiş ve onu orada ikimizin korunaklarında besleyip büyütüyorsam ve yokluğunda sarılıp aynı yere saklıyorsam ne gam ölmek... Doğarken başlamıyor mu? ölmek denen gerçeklik ve ondan kendimizi korumak sakınmakla mı eksilteceğiz yaşam denen içinde boşa geçirilen dönmeyen anları...
......... Aykırı gözlerinin onulmaz çığlıklarını nazlı kavuşmalarımıza eklerken gecenin aydınlık ve gündüzün karanlığını hiç hissetmedim çünkü AŞKTAN YENİ HABERİM OLMUŞ AŞKI SENDE TANIMIŞ ADINI AŞK VARLIĞINI KUTSALLIK KOYMUŞUM
Aşk adına ne varsa sende seninle varlığınla yaşadım kutsandım onurlandım... Yaşadığım ama doymadığım asla doyamayacağım o kutsallık adına kucaklıyorum yitip gitmeleri hem de gülümseyerek hem de kucak açarak... Ölümse adı hoş gelir... Kabulümdür...
........ Paradokslarımız övüncümüzdü seninle paylaşımına doyamadığımız ve gidişimde uygun düşmeli iki deli yüreğin birlikteliğinden bana düşen payında... Gururluyum gururunu yaşattın bana onurluyum onurunu paylaştım seninle sevdalıyım öğrettiğin yaşattığın sevdanla ve ellerin ellerimde yüreğin yüreğimde gidişimi paylaşırken hüzün gözlerinde ki anne gülüşüyle uğurlamalısın beni... Sana yaşamak yakışır yüreğindeki sevdamızla... Sevdamızın aykırılığımızın onuruyla gitmek düştü bana kucaklarken ölümü... Hoş geldin ölüm hoş geldin....
sen yağıyorsun tenhalarımın susuzluğuna... Irmaklarım taşıyor akaklarından azgın şelalelere
dönüşüyor yağmur düşmeyen ormanlara sağanak oluyorum kesintisiz...
......... Eylül devrolurken Ekim’e hazan tarifleri yapıyorum literatürlerde olmayan ve baharın ilk ya da sonu olmaz diye haykırıyorum vadilerin sessizliği yankılanıyor tınılarca... Bumerang gibi dönen seslere yeni sesler ekliyor varsıllaştırıyorum yüzyıllar süren sessizliğindeki vadilerin eteklerini deli dolu sesler girdabında yoksul bir bayram yeri eğlencesi yaşıyorum nazire yaparcasına çocukluğumun tarlalarıyla adeta... Deliyim...
......... Viyolonsel sesler dolduruyorum boş kibrit kutusuna akşamında çilingir soframda sensizliğe sesin sizliğe seni katıp yokluğunda içip varsın gibi düşselimde olmayan gözlerine okuyacağım şiirlere eşlik etsin diye... Rakımın ilk yudumu sigaramın ilk nefesi kavun ve peynirimin ilk dilimi kumsal işi ızgara palamudun ilk tadı tadım nefesim soluğum yediğim içtiğimsin her şeysin her şeyden ötesin... Ötekisiz ve tek sevdamsın vazgeçilmez çıldırtan çılgınlıktan öte tapındığım ilahem...
......... Tut ki yaşamadım bu sevdayı tut ki yoktun olmadın yine de ölmeyecek miyim yine yitip gitmeyecek miyim sonsuzluğa... Şimdi ve artık varsan soluk alışlarımda seni atıyor ve sonsuzluğa adınla sevdanla soluklanıyorsam şımartan çıldırtan aşkının bize özel tohumlarını yüreğime ekmiş ve onu orada ikimizin korunaklarında besleyip büyütüyorsam ve yokluğunda sarılıp aynı yere saklıyorsam ne gam ölmek... Doğarken başlamıyor mu? ölmek denen gerçeklik ve ondan kendimizi korumak sakınmakla mı eksilteceğiz yaşam denen içinde boşa geçirilen dönmeyen anları...
......... Aykırı gözlerinin onulmaz çığlıklarını nazlı kavuşmalarımıza eklerken gecenin aydınlık ve gündüzün karanlığını hiç hissetmedim çünkü AŞKTAN YENİ HABERİM OLMUŞ AŞKI SENDE TANIMIŞ ADINI AŞK VARLIĞINI KUTSALLIK KOYMUŞUM
Aşk adına ne varsa sende seninle varlığınla yaşadım kutsandım onurlandım... Yaşadığım ama doymadığım asla doyamayacağım o kutsallık adına kucaklıyorum yitip gitmeleri hem de gülümseyerek hem de kucak açarak... Ölümse adı hoş gelir... Kabulümdür...
........ Paradokslarımız övüncümüzdü seninle paylaşımına doyamadığımız ve gidişimde uygun düşmeli iki deli yüreğin birlikteliğinden bana düşen payında... Gururluyum gururunu yaşattın bana onurluyum onurunu paylaştım seninle sevdalıyım öğrettiğin yaşattığın sevdanla ve ellerin ellerimde yüreğin yüreğimde gidişimi paylaşırken hüzün gözlerinde ki anne gülüşüyle uğurlamalısın beni... Sana yaşamak yakışır yüreğindeki sevdamızla... Sevdamızın aykırılığımızın onuruyla gitmek düştü bana kucaklarken ölümü... Hoş geldin ölüm hoş geldin....
__________________