20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Hazret-i Aliyyül Mürteda Hazret-i Ali (radıyallahü teâlâ anh), Resulullahın damadı, Hazret-i Ömer�in kayınpederidir. Resulullahın amcası Ebu Talibin oğludur. İslam halifelerinin ve ismen Cennetle müjdelenen on kişinin dördüncüsüdür. Ehl-i beytin birincisidir. Allahü teâlânın aslanı idi. Çeşitli hadis-i şeriflerde methedildi.
Buğday benizli, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri ve siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı idi. Sakalı sık olup savaşta uzatırdı ve omuzlarına kadar yayılırdı. Son zamanlarda saçı ve sakalı pamuk gibi beyaz olmuştu. Evliyanın büyüğü, Vilayet yolunun reisidir. Her tarikatta herkese evliyalığın feyzleri ve marifetleri Hazret-i Ali�den gelmektedir.
Hicretten 23 yıl önce Mekke�de doğdu. On yaşında iken iman etti. Bütün gazalarda kahramanlıklar gösterdi. Yalnız Uhud�da on altı yerinden yaralanmıştı. Tebük gazasında, Medine�de muhafız olarak bırakılmıştı. Hicri 35 yılında halife oldu. Bundan beş yıl sonra Ramazan-ı şerif ayı 17. Cuma günü sabah namazına giderken İbni Mülcem isminde bir harici tarafından kılıçla alnına vurularak şehid edildi. Kufe�de yani Necef denilen yerde medfundur.
Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali�nin İbni Mülcemin kılıcı ile şehid olacağını bildirmişti. Hazret-i Ali, İbni Mülcemi gördükçe; mübarek başını gösterip, Bunu ne zaman kana bulayacaksın buyururdu. İbni Mülcem de, (Ya Ali, bu kötü işi, Peygamberimiz bildirmiştir. Sen beni öldür de, kıyamete kadar lanete maruz kalmayayım) derdi. Hazret-i Ali de, Öldürmeden önce ceza olamaz buyururdu.
Hazret-i Ali, şehid edileceği gün sabah namazına giderken yolda şu beyti okuyordu:
Ölüme hazır ol ki, ölüm elbet gecikmez.
Ölüm gelince artık feryat fayda vermez.
Hazret-i Ali�nin kızı ve aynı zamanda Hazret-i Ömer�in hanımı olan Ümmi Gülsüm, hadiseyi duyunca Babam da, kocam Ömer gibi sabah namazında suikasde uğradı dedi.
Hazret-i Ali, ölmek üzere iken Yeminle söylüyorum ki umduğuma kavuştum buyurdu. Kelime-i şehadet getirerek vefat etti. Vefatına yakın da şöyle buyurmuştu:
Tabutumu Arneyn�e ***ürün, orada ışık saçan bir kaya vardır. Beni oraya defnedin.
Öyle yaptılar ve buyurduğu gibi buldular. (Şevahid)
Hazret-i Ali, Medine'ye hicretle şereflenen, Allahü teâlânın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur�an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki
(Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah�tan razıdır. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]
Hazret-i Ali, Peygamber efendimize damat olmakla şereflendi. Resulullah ile akraba olmak şerefi çok büyüktür. İmanlı olan her akrabası muhakkak Cennetliktir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]
Ağaç altında söz verenlerden idi. Allahü teâlâ, ağaç altında sözleşme yapılan Eshabdan da razı olduğunu bildirdi. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]
Bedir savaşına katılanlardandır. Bedir ehlinin şânı için hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bedir savaşına katılan Müslümanlar Cennetliktir.) [Dare Kutni]
Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatıma ve çocuklarının herkes üzerinde hakları vardır. İnsanların en şereflileri onlardır. Onlara tazim, dinimizin emridir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ali Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa�d]
(Ali�yi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.) [Nesai]
(Ali�yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, müslümanların günahını yok eder.) [İ. Asakir]
(Ali�ye düşman olanın düşmanı Allah�tır.) [Ramuz]
(İlim on kısımdır. Dokuzu Ali�de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.) [E. Nuaym]
(Ali�nin yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]
(Ali�yi seven, beni sevmiştir. Ona düşmanlık, bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de elbette Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Taberani]
(Ben kimin mevlası [efendisi] isem, Ali de onun mevlasıdır!) [Nesai]
(Ya Ali, senin sevdiğini sever, senin buğzettiğine buğzederim.)
[Taberani]
(İmanın alametleri vardır. Birinci alameti Ali�yi sevmektir.) [M. Ç. Güzin]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemi]
(Ali�yi sevmek, iman, ona düşmanlık, nifak alametidir.) [Kurret-ül Ayneyn]
(Ya Ali, bana, Harun�un Musa�ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buhari]
(Ya Ali, Fatıma bana senden daha sevgilidir. Sen bana, ondan daha kıymetlisin.) [E. Kiram]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer�dir. Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ümmetin kalkanı da Ali�dir.) [Hatib]
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Başınıza Ömer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Ali gelince, hadi ve mühdi olur. Sizi doğru yola ***ürür bulursunuz.) [Hakim, İ. Ahmed]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali�dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya�la]
(Ensara, Ehli beyte, Ebu Bekir ve Ömer�e ancak münafık buğzeder.) [İ. Asakir]
(Ya Ali, müşrik olan bazı kimseler sana aşırı bağlılık gösterecek, sende olmayan şeyleri, sana söyleyecekler ve Ebu Bekir ile Ömer�i kötüleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Dare Kutni]
(Ya Ali! Sen İsa gibisin! Yahudiler, Ona düşman oldu. Mübarek annesi Meryem�e iftira etti. Hıristiyanlar da, Onu aşırı yükselttiler. Ona yakışan dereceden daha yukarı çıkardılar.) [İ. Ahmed]
Hazret-i Ali bu hadis-i şerifi haber verdikten sonra, (Benim yüzümden iki türlü insanlar helak olur. Birisi, beni aşırı severek, bende olmayan şeyleri bana takarlar. Ötekiler de, bana düşman olup, birçok iftira yaparlar) buyurdu. Bu hadis-i şerifte, hariciler, Yahudilere; Eshab-ı kirama düşmanlık edenler de, Hıristiyanlara benzetilmiştir.
Hazret-i Ali�nin menkıbeleri
Hazret-i Ali�nin menkıbeleri çoktur. Birkaçı şöyle:
Sevgili Peygamberimiz Allahü teâlânın emriyle Mekke�den Medine�ye hicret ederken Hazret-i Ali�ye kendi yatağında yatmasını, bıraktığı emanetleri sahiplerine vermesini söyleyerek buyurdu ki:
(Bu gece yatağımda yat, uyu! Şu hırkamı da üzerine ört! Korkma, sana hiçbir zarar gelmez!)
Hazret-i Ali, Peygamber efendimizin emrettiği şekilde yattı. Resulullahın yerine, hiç korkmadan, kendi nefsini feda etmeye hazırdı.
Hicret gecesi müşrikler, Resulullahın evinin etrafını sarmışlardı. Peygamber efendimiz, evden çıktı. Yasin-i şerif suresinin başından on âyet-i kerimeyi okudu ve bir avuç toprak alıp kâfirlerin başına saçtı. Sıhhat ve selametle aralarından geçip, Hazret-i Ebu Bekir�in evine ulaştı. Müşriklerden hiçbiri onu görememişti.
Bir müddet sonra müşriklerin yanına biri gelip sordu:
- Burada ne bekliyorsunuz?
- Evden çıkmasını bekliyoruz.
- Yemin ederim ki, Muhammed aranızdan geçip gitti, başınıza da toprak saçtı.
Müşrikler, ellerini başlarına ***ürdüler. Hakikaten, başlarında toprak buldular. Derhal kapıya hücum edip içeri girdiler. Hazret-i Ali�yi, Resul aleyhisselamın yatağında görünce, Resul-i ekremin nerede olduğunu sordular. Hazret-i Ali cevap verdi:
- Bilmem! Beni, Onun muhafazasına memur mu ettiniz?
Bunun üzerine Hazret-i Ali�yi tartakladılar. Kâbe�nin yanında bir müddet hapsettikten sonra bıraktılar. Hazret-i Ali, Resulullahın Kâbe-i şerifte devamlı bulundukları makama oturdu. Resul-i ekremde kimin nesi var ise, gelsin alsın diye nida ettirdi. Herkes gelip, nişanını söyleyerek emanetini aldı.
Allah�ın aslanı Hazret-i Ali, Kureyş kâfirlerinin toplandıkları yere giderek dedi ki:
- İnşallah yarın Medine�ye gidiyorum. Bir diyeceğiniz var mı? Ben burada iken söyleyin!
Hepsi başlarını eğip, hiçbir şey söylemediler. Sabah olunca, Hazret-i Ali, Resul-i ekrem efendimizin eşyalarını toplayıp yola koyuldu. Resulullaha, şişmiş olan ayaklarından kanlar akar vaziyette, Kuba�da yetişti.
Bu yolculuğun sonunda, Peygamberimizin huzuruna gidemeyecek bir hâle geldi. Resul-i ekrem efendimiz bunu haber alınca, bizzat kendisi teşrif etti. Hazret-i Ali�yi görünce hâline acıdı, onu kucakladı, mübarek elleriyle narin, nazik ayaklarını okşadı, kendisine afiyeti için dua buyurdu. Bunun üzerine Bekara suresinin, (İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah�ın rızası için nefsini feda eder) mealindeki 207. âyet-i kerimesi nazil oldu.
***
Hazret-i Ali, Hendek savaşında müşriklerin en azılıları ile savaştı. Savaşın iyice şiddetlendiği 22. gün, Amr bin Abdud adlı müşriklerin en azılılarından biri, Hendek kenarlarına gelip meydana er istedi.
Amr çok kuvvetli olup, ömründe hiçbir cenkten yenilerek dönmemişti. Yalnız Bedir cenginde yaralanıp düşmüştü. Yarası iyi olmuş, tekrar cenge gelmesiyle müşrikler kuvvet bulmuştu.
Müslümanlardan kimse Amr�ın davetine cevap vermedi. Çünkü Resulullahtan emir bekliyorlardı. Amr�ın meydan okuması yedi kere devam etti. Yedincide Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali�yi çağırıp huzuruna oturttu ve (Ya Ali, benim atıma bin, kılıcımı al, Amr bin Abdud�un önüne yiğitçe, cesaretle var! Onun heybetinden, uzun boyundan endişe etme! Ben, Hak teâlâdan sana yardım etmesi için, senin elinle Müslümanların, bunun şerrinden kurtulmaları için dua ediyorum) buyurdu.
Hazret-i Ali kılıcını kuşanıp atına bindi. Avını gözetleyerek giden bir aslan gibi, Amr�ın önüne varıp dedi ki:
- Ya Amr! Duydum ki sen Kâbe�nin karşısında ahdetmişsin ki, Kureyş�ten bir kişi senden iki şey istese, birini yaparmışsın.
- Evet öyle söz verdim.
- Biliyorsun ben Kureyş�tenim. Senden iki şey isteyeceğim. Hiç olmazsa birini kabul et! Birinci isteğim, Allah�ın birliğini ve Muhammed aleyhisselamın Onun Resulü olduğunu kabul ve tasdik etmendir.
- Bunu kabul etmiyorum, başka ne istiyorsun?
- İkinci isteğim, bu iki kuvveti hallerine bırakıp, Mekke-i mükerremeye gitmendir.
- Bunu kabul ettim, yalnız Ebu Bekir, Ömer ve Osman�ın başlarını keserim.
- Ey ahmak, benim başımı kesmeden onların başını nasıl kesersin?
- Ya Ali, sen henüz gençsin, dünyanın tadını almamışsın, ben senin başını kesmek istemem.
- Ben Allahü teâlânın yardımı ve Resulünün duası ile senin başını kesmek isterim.
Hazret-i Ali�nin bu sözü üzerine Amr, atından inip Hazret-i Ali�ye doğru yürüdü. Hazret-i Ali de atından indi. Birbirlerine hamle ettiler. Hazret-i Ali bir fırsatını bulup, Amr�ın uyluğunu, bir kılıç darbesiyle kopardı. Artık işi bitti, diyerek geriye dönmüş gelirken, Amr, kendi kopmuş bacağını Hazret-i Ali�ye öyle bir fırlattı ki, eğer değseydi o devin ayak parçası ile helak olabilirdi. Hazret-i Ali de hemen geri dönüp Amr�ı öldürdü.
Resulullah tekbir getirip buyurdu ki:
(Ali�nin Amr bin Abdud ile bir kere karşılaşması, ümmetimin kıyamete kadar olan ibadetinden hayırlıdır.) [M. Ç. Güzin]
***
Peygamber efendimiz, Muhacirlerle Ensarı birbirleriyle kardeş yapmıştı. Hazret-i Ali gözleri yaşlı, (Ya Resulallah, Eshab-ı kiramı birbirleriyle kardeş yaptın. Beni kimseyle kardeş yapmadın) dedi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ya Ali, sen benim dünya ve ahirette kardeşimsin.) [Tirmizi]
***
Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali�yi aile efradına vekil bırakarak, Tebük seferine çıktı. Münafıklar, (Resulullah, Ali�den hoşlanmadığı için sefere ***ürmedi) dediler. Hazret-i Ali hemen silahlanıp yola çıktı. Resulullaha vasıl olup söylenilenleri anlattı. Peygamber efendimiz onların yalan söylediklerini, onu Medine�de bıraktıklarına halife yaptığını bildirip buyurdu ki:
(Ya Ali, sen bana, Harun�un Musa�ya yakınlığı gibisin. Ancak benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buhari]
***
Hazret-i Ali, Hayber kalesinin fethinde, kalenin kapısını koparıp, kalkan olarak kullanmıştır. Bu savaşta Hazret-i Ali'nin gözleri ağrıyordu. Resulullah efendimiz onu çağırtarak gözlerine üfledi ve şifa bulması için Allahü teâlâya dua etti. Hazret-i Ali'nin gözlerinde bir ağrı sızı kalmadı.
Bu savaşta, yahudilerin meşhur pehlivanı Merhab, (Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tırnağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır. Ben, kükreyerek geldikleri zaman aslanları bile kâh mızrakla, kâh kılıçla vurup yere sermişimdir) diyerek Müslümanlardan er istedi.
Bunun üzerine Hazret-i Ali, (Ben oyum ki, anam bana Haydar [Aslan] adını takmıştır! Ben, ormanların heybetli görünüşlü aslanı gibiyimdir. Sizi, geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir) diye şiir söyleyerek Merhab'ın karşısına dikildi.
Bu şiir Merhab'a o gece gördüğü rüyayı hatırlattı. Rüyasında kendisini bir aslanın parçaladığını görmüştü. Hazret-i Ali, Merhab'la karşı karşıya geldiğinde, Merhab'ın tepesine öyle bir kılıç indirdi ki, kılıç, Merhab'ın siperlendiği kalkanını ve demirden miğferini kesti. Başını, ikiye ayırdı. Merhab'ın başına inen kılıcın çıkardığı ses o kadar fazla idi ki, Hayber karargahında bulunan Ümmi Seleme, (Merhab'ın dişlerine kadar inen kılıcın sesini ben de işittim) dedi.
Hazret-i Ali, o gün yahudilerin en namlı kişilerinden sekizini öldürdü.
Hayber gazasından dönen Hazret-i Ali'ye Peygamber efendimiz: (Ya Ali, eğer halk, İsa'ya söylediklerini söylemeyecek olsalardı, senin hakkında çok sözler söylerdim. O zaman herkes, bereketlenmek için, ayağının tozunu alır, abdest suyunu şifa için hastalarına verirlerdi. Seni şehid ederler. Ahirette havzımın üzerinde halifemsin. Cennete en önce sen girersin. Seni sevenler nurdan minberler üzerinde olur)
***
Peygamber efendimiz buyurunca, Hazret-i Ali şükür secdesi yaptı. (Fakirlikle öğünürüm) buyurunca, Hazret-i Ali, dünya malına hiç kıymet vermedi. Eline bin altın geçse, ertesi güne bırakmazdı. Hepsini fakirlere dağıtırdı. Resul-i ekrem bu yüzden Hazret-i Ali�ye Sultan-ül Eshiya, yani cömertler sultanı buyurdu. Hazret-i Ali, Haydar [aslan], Kerrar [düşmana defalarca hamle eden], Ebüttürab [toprak babası], Esedullah [Allah�ın aslanı] gibi çeşitli isimlerle anılmıştır.
Hazret-i Ali, yanına oturan fakir bedeviye Bir isteğin mi var? buyurdu. Bedevi utancından diliyle bir şey söylemeyip işaretle bildirdi. Hazret-i Ali, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de bedeviye verdi. Bedevi sevinerek güzel bir beyit okudu. Beyit Hazret-i Ali�nin çok hoşuna gitti. Çocukları için ayırdığı üç altının hepsini bedeviye verdi. Bedevi, Ey müminlerin emiri, beni kendi ailemin en büyük zengini ettin dedi. Hazret-i Ali de, şu hadis-i şerifi nakletti:
(Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür.) [M. Cami]
***
Hazret-i Ali, hayvanlarını kuyudan su çekerek sulayan bir bedevi ile anlaştı. Kuyudan çekeceği her kova su için, bedeviden bir avuç hurma alacaktı. Hazret-i Ali su çekmeye başladı. Son kovayı çekerken, kovanın ipi kopup, kova, derin kuyunun içine düştü. Bedevi, kızgınlıkla Hazret-i Ali�nin mübarek yüzüne bir tokat vurup ücreti olan hurmayı da verdi. Hazret-i Ali mübarek elini uzatıp kovayı kuyudan çıkardı. Bedeviye verip oradan uzaklaştı. Bedevi, Hazret-i Ali�nin derin kuyudan kovayı çıkarmasına hayret edip, kendi kendine, eğer onun dini hak olmasaydı, bu derin kuyudan kovayı çıkaramazdı. Küstahlık yapan el bana lazım değil diyerek elini kesip Hazret-i Ali�nin evine gitti.
Hazret-i Ali kapıyı açıp diğer elinde kesik elini tutan bedeviyi görünce, içeride bulunan Resulullaha haber verdi. Peygamber efendimiz, bedeviye, niçin böyle hata ettiğini sordu. Bedevi, ağlayarak yaptığı küstahlıktan özür dileyip imana geldi. Resulullah, kesik eli yerine koyup dua buyurdu. Hak teâlânın izni ile eli sapasağlam oldu.
***
Bir gün Hazret-i Ali, Hazret-i Fatıma�ya, Ya Fatıma, yiyecek bir nesne var mı çok acıktım dedi. Hazret-i Fatıma, şu anda hiçbir şey yok. Lakin mendil ucunda bağlı, altı akçe var. Onları al, pazardan bir şeyler getir. Hem Hasan ve Hüseyin meyve istemişlerdi, onlar için de bir miktar meyve alırsın dedi.
Hazret-i Ali o altı akçeyi alıp, pazara gitti. Yolda giderken, bir Müslümanın eteğine yapışmış birisini gördü, artık seni bırakmam, ya hakkımı ver ya da gel mahkemeye gidelim diyordu. O dertli adam ise, bir kaç gün daha bana mühlet ver diye yalvarıyordu. O da, hayır, benim de sıkıntım var diyordu.
Hazret-i Ali bunların çekişmelerini görünce, yanlarına varıp, davanız kaç akçedir dedi. Altı akçedir dediler.
Hazret-i Ali, bu müslümanı sıkıntıdan kurtarayım, Fatıma�ya bir yol ile cevap veririm diye düşündü ve altı akçeyi alacaklıya verip, o müslümanı ızdıraptan kurtardı.
Hazret-i Ali bir zaman Fatıma�ya ne cevap vereyim diye tefekküre vardı. Bir miktar zaman üzüldü. Sonra, Fatıma Resulullahın kızıdır, buna bir şey demez, o da memnun olur dedi. Eli boş eve gelip, kapıyı çaldı. Hasan ve Hüseyin babalarının meyve getirdiklerini zan edip koşarak geldiler. Bir şey getirmediğini görünce ağlamaya başladılar. Hazret-i Ali Hazret-i Fatıma�ya, o altı akçe ile bir müslümanı hapisten kurtardım deyip olayı anlattı. Hazret-i Fatıma, ne güzel yapmışsın ya Ali, elhamdülillah bir müslümanı sıkıntıdan kurtarmışsın, Allahü teâlâ bize kâfidir, dedi.
Hazret-i Ali, iki şehzadenin ağladıklarını görünce; mübarek gönüllerine üzüntü gelip, bu elem ile dışarı çıktı. Resulullahın huzuruna varıp, cemali şerifini müşahede ederek, bu gamdan kurtulayım niyeti ile gitti. Zira bir kimsenin yüzbin gamı olsa, Resulullahın mübarek cemaline nazar eylese [baksa], bütün gamı ve gussası gittikten başka, kalbine birçok sürurlar ve safalar hasıl olurdu.
Biraz gittikten sonra, yolda elinde bir besili deve tutan bir kişiye rast geldi. Hazret-i Ali�ye dedi ki, ey yiğit, bu deveyi satarım, alır mısın? Hazret-i Ali, hazır akçem yoktur dedi. O şahıs, sana veresiye veririm dedi. Hazret-i Ali, ne kadara verirsin diye sordu. Yüz akçeye veririm dedi. Hazret-i Ali, kabul, alırım deyince o şahıs da razı olup, öyle olsun dedi. Deveyi Hazret-i Ali�ye teslim etti.
Hazret-i Ali, devenin yularından tutup biraz gittikten sonra bir başka şahsa daha rast geldi. O şahıs, ya Ali ne güzel deveymiş bu, bana satar mısın dedi. Hazret-i Ali, evet satarım dedi. O şahıs, daha fazla eder ama üçyüz akçeye bana verir misin diye sordu. Veririm dedi. O şahıs çıkarıp üçyüz akçeyi verdi Hazret-i Ali de deveyi teslim etti.
Buğday benizli, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri ve siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı idi. Sakalı sık olup savaşta uzatırdı ve omuzlarına kadar yayılırdı. Son zamanlarda saçı ve sakalı pamuk gibi beyaz olmuştu. Evliyanın büyüğü, Vilayet yolunun reisidir. Her tarikatta herkese evliyalığın feyzleri ve marifetleri Hazret-i Ali�den gelmektedir.
Hicretten 23 yıl önce Mekke�de doğdu. On yaşında iken iman etti. Bütün gazalarda kahramanlıklar gösterdi. Yalnız Uhud�da on altı yerinden yaralanmıştı. Tebük gazasında, Medine�de muhafız olarak bırakılmıştı. Hicri 35 yılında halife oldu. Bundan beş yıl sonra Ramazan-ı şerif ayı 17. Cuma günü sabah namazına giderken İbni Mülcem isminde bir harici tarafından kılıçla alnına vurularak şehid edildi. Kufe�de yani Necef denilen yerde medfundur.
Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali�nin İbni Mülcemin kılıcı ile şehid olacağını bildirmişti. Hazret-i Ali, İbni Mülcemi gördükçe; mübarek başını gösterip, Bunu ne zaman kana bulayacaksın buyururdu. İbni Mülcem de, (Ya Ali, bu kötü işi, Peygamberimiz bildirmiştir. Sen beni öldür de, kıyamete kadar lanete maruz kalmayayım) derdi. Hazret-i Ali de, Öldürmeden önce ceza olamaz buyururdu.
Hazret-i Ali, şehid edileceği gün sabah namazına giderken yolda şu beyti okuyordu:
Ölüme hazır ol ki, ölüm elbet gecikmez.
Ölüm gelince artık feryat fayda vermez.
Hazret-i Ali�nin kızı ve aynı zamanda Hazret-i Ömer�in hanımı olan Ümmi Gülsüm, hadiseyi duyunca Babam da, kocam Ömer gibi sabah namazında suikasde uğradı dedi.
Hazret-i Ali, ölmek üzere iken Yeminle söylüyorum ki umduğuma kavuştum buyurdu. Kelime-i şehadet getirerek vefat etti. Vefatına yakın da şöyle buyurmuştu:
Tabutumu Arneyn�e ***ürün, orada ışık saçan bir kaya vardır. Beni oraya defnedin.
Öyle yaptılar ve buyurduğu gibi buldular. (Şevahid)
Hazret-i Ali, Medine'ye hicretle şereflenen, Allahü teâlânın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur�an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki
(Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah�tan razıdır. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]
Hazret-i Ali, Peygamber efendimize damat olmakla şereflendi. Resulullah ile akraba olmak şerefi çok büyüktür. İmanlı olan her akrabası muhakkak Cennetliktir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]
Ağaç altında söz verenlerden idi. Allahü teâlâ, ağaç altında sözleşme yapılan Eshabdan da razı olduğunu bildirdi. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]
Bedir savaşına katılanlardandır. Bedir ehlinin şânı için hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bedir savaşına katılan Müslümanlar Cennetliktir.) [Dare Kutni]
Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatıma ve çocuklarının herkes üzerinde hakları vardır. İnsanların en şereflileri onlardır. Onlara tazim, dinimizin emridir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ali Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, ibni Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, ibni Sa�d]
(Ali�yi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.) [Nesai]
(Ali�yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, müslümanların günahını yok eder.) [İ. Asakir]
(Ali�ye düşman olanın düşmanı Allah�tır.) [Ramuz]
(İlim on kısımdır. Dokuzu Ali�de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.) [E. Nuaym]
(Ali�nin yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]
(Ali�yi seven, beni sevmiştir. Ona düşmanlık, bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de elbette Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Taberani]
(Ben kimin mevlası [efendisi] isem, Ali de onun mevlasıdır!) [Nesai]
(Ya Ali, senin sevdiğini sever, senin buğzettiğine buğzederim.)
[Taberani]
(İmanın alametleri vardır. Birinci alameti Ali�yi sevmektir.) [M. Ç. Güzin]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemi]
(Ali�yi sevmek, iman, ona düşmanlık, nifak alametidir.) [Kurret-ül Ayneyn]
(Ya Ali, bana, Harun�un Musa�ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buhari]
(Ya Ali, Fatıma bana senden daha sevgilidir. Sen bana, ondan daha kıymetlisin.) [E. Kiram]
(Her şeyin bir kanadı vardır, bu ümmetin kolu kanadı da Ebu Bekir ve Ömer�dir. Her şeyin bir kalkanı vardır, bu ümmetin kalkanı da Ali�dir.) [Hatib]
(Başınıza Ebu Bekir gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Başınıza Ömer gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Ali gelince, hadi ve mühdi olur. Sizi doğru yola ***ürür bulursunuz.) [Hakim, İ. Ahmed]
(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali�dir.) [İbni Asakir, Ebu Ya�la]
(Ensara, Ehli beyte, Ebu Bekir ve Ömer�e ancak münafık buğzeder.) [İ. Asakir]
(Ya Ali, müşrik olan bazı kimseler sana aşırı bağlılık gösterecek, sende olmayan şeyleri, sana söyleyecekler ve Ebu Bekir ile Ömer�i kötüleyecekler. Allah onlara lanet etsin.) [Dare Kutni]
(Ya Ali! Sen İsa gibisin! Yahudiler, Ona düşman oldu. Mübarek annesi Meryem�e iftira etti. Hıristiyanlar da, Onu aşırı yükselttiler. Ona yakışan dereceden daha yukarı çıkardılar.) [İ. Ahmed]
Hazret-i Ali bu hadis-i şerifi haber verdikten sonra, (Benim yüzümden iki türlü insanlar helak olur. Birisi, beni aşırı severek, bende olmayan şeyleri bana takarlar. Ötekiler de, bana düşman olup, birçok iftira yaparlar) buyurdu. Bu hadis-i şerifte, hariciler, Yahudilere; Eshab-ı kirama düşmanlık edenler de, Hıristiyanlara benzetilmiştir.
Hazret-i Ali�nin menkıbeleri
Hazret-i Ali�nin menkıbeleri çoktur. Birkaçı şöyle:
Sevgili Peygamberimiz Allahü teâlânın emriyle Mekke�den Medine�ye hicret ederken Hazret-i Ali�ye kendi yatağında yatmasını, bıraktığı emanetleri sahiplerine vermesini söyleyerek buyurdu ki:
(Bu gece yatağımda yat, uyu! Şu hırkamı da üzerine ört! Korkma, sana hiçbir zarar gelmez!)
Hazret-i Ali, Peygamber efendimizin emrettiği şekilde yattı. Resulullahın yerine, hiç korkmadan, kendi nefsini feda etmeye hazırdı.
Hicret gecesi müşrikler, Resulullahın evinin etrafını sarmışlardı. Peygamber efendimiz, evden çıktı. Yasin-i şerif suresinin başından on âyet-i kerimeyi okudu ve bir avuç toprak alıp kâfirlerin başına saçtı. Sıhhat ve selametle aralarından geçip, Hazret-i Ebu Bekir�in evine ulaştı. Müşriklerden hiçbiri onu görememişti.
Bir müddet sonra müşriklerin yanına biri gelip sordu:
- Burada ne bekliyorsunuz?
- Evden çıkmasını bekliyoruz.
- Yemin ederim ki, Muhammed aranızdan geçip gitti, başınıza da toprak saçtı.
Müşrikler, ellerini başlarına ***ürdüler. Hakikaten, başlarında toprak buldular. Derhal kapıya hücum edip içeri girdiler. Hazret-i Ali�yi, Resul aleyhisselamın yatağında görünce, Resul-i ekremin nerede olduğunu sordular. Hazret-i Ali cevap verdi:
- Bilmem! Beni, Onun muhafazasına memur mu ettiniz?
Bunun üzerine Hazret-i Ali�yi tartakladılar. Kâbe�nin yanında bir müddet hapsettikten sonra bıraktılar. Hazret-i Ali, Resulullahın Kâbe-i şerifte devamlı bulundukları makama oturdu. Resul-i ekremde kimin nesi var ise, gelsin alsın diye nida ettirdi. Herkes gelip, nişanını söyleyerek emanetini aldı.
Allah�ın aslanı Hazret-i Ali, Kureyş kâfirlerinin toplandıkları yere giderek dedi ki:
- İnşallah yarın Medine�ye gidiyorum. Bir diyeceğiniz var mı? Ben burada iken söyleyin!
Hepsi başlarını eğip, hiçbir şey söylemediler. Sabah olunca, Hazret-i Ali, Resul-i ekrem efendimizin eşyalarını toplayıp yola koyuldu. Resulullaha, şişmiş olan ayaklarından kanlar akar vaziyette, Kuba�da yetişti.
Bu yolculuğun sonunda, Peygamberimizin huzuruna gidemeyecek bir hâle geldi. Resul-i ekrem efendimiz bunu haber alınca, bizzat kendisi teşrif etti. Hazret-i Ali�yi görünce hâline acıdı, onu kucakladı, mübarek elleriyle narin, nazik ayaklarını okşadı, kendisine afiyeti için dua buyurdu. Bunun üzerine Bekara suresinin, (İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah�ın rızası için nefsini feda eder) mealindeki 207. âyet-i kerimesi nazil oldu.
***
Hazret-i Ali, Hendek savaşında müşriklerin en azılıları ile savaştı. Savaşın iyice şiddetlendiği 22. gün, Amr bin Abdud adlı müşriklerin en azılılarından biri, Hendek kenarlarına gelip meydana er istedi.
Amr çok kuvvetli olup, ömründe hiçbir cenkten yenilerek dönmemişti. Yalnız Bedir cenginde yaralanıp düşmüştü. Yarası iyi olmuş, tekrar cenge gelmesiyle müşrikler kuvvet bulmuştu.
Müslümanlardan kimse Amr�ın davetine cevap vermedi. Çünkü Resulullahtan emir bekliyorlardı. Amr�ın meydan okuması yedi kere devam etti. Yedincide Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali�yi çağırıp huzuruna oturttu ve (Ya Ali, benim atıma bin, kılıcımı al, Amr bin Abdud�un önüne yiğitçe, cesaretle var! Onun heybetinden, uzun boyundan endişe etme! Ben, Hak teâlâdan sana yardım etmesi için, senin elinle Müslümanların, bunun şerrinden kurtulmaları için dua ediyorum) buyurdu.
Hazret-i Ali kılıcını kuşanıp atına bindi. Avını gözetleyerek giden bir aslan gibi, Amr�ın önüne varıp dedi ki:
- Ya Amr! Duydum ki sen Kâbe�nin karşısında ahdetmişsin ki, Kureyş�ten bir kişi senden iki şey istese, birini yaparmışsın.
- Evet öyle söz verdim.
- Biliyorsun ben Kureyş�tenim. Senden iki şey isteyeceğim. Hiç olmazsa birini kabul et! Birinci isteğim, Allah�ın birliğini ve Muhammed aleyhisselamın Onun Resulü olduğunu kabul ve tasdik etmendir.
- Bunu kabul etmiyorum, başka ne istiyorsun?
- İkinci isteğim, bu iki kuvveti hallerine bırakıp, Mekke-i mükerremeye gitmendir.
- Bunu kabul ettim, yalnız Ebu Bekir, Ömer ve Osman�ın başlarını keserim.
- Ey ahmak, benim başımı kesmeden onların başını nasıl kesersin?
- Ya Ali, sen henüz gençsin, dünyanın tadını almamışsın, ben senin başını kesmek istemem.
- Ben Allahü teâlânın yardımı ve Resulünün duası ile senin başını kesmek isterim.
Hazret-i Ali�nin bu sözü üzerine Amr, atından inip Hazret-i Ali�ye doğru yürüdü. Hazret-i Ali de atından indi. Birbirlerine hamle ettiler. Hazret-i Ali bir fırsatını bulup, Amr�ın uyluğunu, bir kılıç darbesiyle kopardı. Artık işi bitti, diyerek geriye dönmüş gelirken, Amr, kendi kopmuş bacağını Hazret-i Ali�ye öyle bir fırlattı ki, eğer değseydi o devin ayak parçası ile helak olabilirdi. Hazret-i Ali de hemen geri dönüp Amr�ı öldürdü.
Resulullah tekbir getirip buyurdu ki:
(Ali�nin Amr bin Abdud ile bir kere karşılaşması, ümmetimin kıyamete kadar olan ibadetinden hayırlıdır.) [M. Ç. Güzin]
***
Peygamber efendimiz, Muhacirlerle Ensarı birbirleriyle kardeş yapmıştı. Hazret-i Ali gözleri yaşlı, (Ya Resulallah, Eshab-ı kiramı birbirleriyle kardeş yaptın. Beni kimseyle kardeş yapmadın) dedi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ya Ali, sen benim dünya ve ahirette kardeşimsin.) [Tirmizi]
***
Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali�yi aile efradına vekil bırakarak, Tebük seferine çıktı. Münafıklar, (Resulullah, Ali�den hoşlanmadığı için sefere ***ürmedi) dediler. Hazret-i Ali hemen silahlanıp yola çıktı. Resulullaha vasıl olup söylenilenleri anlattı. Peygamber efendimiz onların yalan söylediklerini, onu Medine�de bıraktıklarına halife yaptığını bildirip buyurdu ki:
(Ya Ali, sen bana, Harun�un Musa�ya yakınlığı gibisin. Ancak benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buhari]
***
Hazret-i Ali, Hayber kalesinin fethinde, kalenin kapısını koparıp, kalkan olarak kullanmıştır. Bu savaşta Hazret-i Ali'nin gözleri ağrıyordu. Resulullah efendimiz onu çağırtarak gözlerine üfledi ve şifa bulması için Allahü teâlâya dua etti. Hazret-i Ali'nin gözlerinde bir ağrı sızı kalmadı.
Bu savaşta, yahudilerin meşhur pehlivanı Merhab, (Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tırnağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır. Ben, kükreyerek geldikleri zaman aslanları bile kâh mızrakla, kâh kılıçla vurup yere sermişimdir) diyerek Müslümanlardan er istedi.
Bunun üzerine Hazret-i Ali, (Ben oyum ki, anam bana Haydar [Aslan] adını takmıştır! Ben, ormanların heybetli görünüşlü aslanı gibiyimdir. Sizi, geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir) diye şiir söyleyerek Merhab'ın karşısına dikildi.
Bu şiir Merhab'a o gece gördüğü rüyayı hatırlattı. Rüyasında kendisini bir aslanın parçaladığını görmüştü. Hazret-i Ali, Merhab'la karşı karşıya geldiğinde, Merhab'ın tepesine öyle bir kılıç indirdi ki, kılıç, Merhab'ın siperlendiği kalkanını ve demirden miğferini kesti. Başını, ikiye ayırdı. Merhab'ın başına inen kılıcın çıkardığı ses o kadar fazla idi ki, Hayber karargahında bulunan Ümmi Seleme, (Merhab'ın dişlerine kadar inen kılıcın sesini ben de işittim) dedi.
Hazret-i Ali, o gün yahudilerin en namlı kişilerinden sekizini öldürdü.
Hayber gazasından dönen Hazret-i Ali'ye Peygamber efendimiz: (Ya Ali, eğer halk, İsa'ya söylediklerini söylemeyecek olsalardı, senin hakkında çok sözler söylerdim. O zaman herkes, bereketlenmek için, ayağının tozunu alır, abdest suyunu şifa için hastalarına verirlerdi. Seni şehid ederler. Ahirette havzımın üzerinde halifemsin. Cennete en önce sen girersin. Seni sevenler nurdan minberler üzerinde olur)
***
Peygamber efendimiz buyurunca, Hazret-i Ali şükür secdesi yaptı. (Fakirlikle öğünürüm) buyurunca, Hazret-i Ali, dünya malına hiç kıymet vermedi. Eline bin altın geçse, ertesi güne bırakmazdı. Hepsini fakirlere dağıtırdı. Resul-i ekrem bu yüzden Hazret-i Ali�ye Sultan-ül Eshiya, yani cömertler sultanı buyurdu. Hazret-i Ali, Haydar [aslan], Kerrar [düşmana defalarca hamle eden], Ebüttürab [toprak babası], Esedullah [Allah�ın aslanı] gibi çeşitli isimlerle anılmıştır.
Hazret-i Ali, yanına oturan fakir bedeviye Bir isteğin mi var? buyurdu. Bedevi utancından diliyle bir şey söylemeyip işaretle bildirdi. Hazret-i Ali, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de bedeviye verdi. Bedevi sevinerek güzel bir beyit okudu. Beyit Hazret-i Ali�nin çok hoşuna gitti. Çocukları için ayırdığı üç altının hepsini bedeviye verdi. Bedevi, Ey müminlerin emiri, beni kendi ailemin en büyük zengini ettin dedi. Hazret-i Ali de, şu hadis-i şerifi nakletti:
(Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür.) [M. Cami]
***
Hazret-i Ali, hayvanlarını kuyudan su çekerek sulayan bir bedevi ile anlaştı. Kuyudan çekeceği her kova su için, bedeviden bir avuç hurma alacaktı. Hazret-i Ali su çekmeye başladı. Son kovayı çekerken, kovanın ipi kopup, kova, derin kuyunun içine düştü. Bedevi, kızgınlıkla Hazret-i Ali�nin mübarek yüzüne bir tokat vurup ücreti olan hurmayı da verdi. Hazret-i Ali mübarek elini uzatıp kovayı kuyudan çıkardı. Bedeviye verip oradan uzaklaştı. Bedevi, Hazret-i Ali�nin derin kuyudan kovayı çıkarmasına hayret edip, kendi kendine, eğer onun dini hak olmasaydı, bu derin kuyudan kovayı çıkaramazdı. Küstahlık yapan el bana lazım değil diyerek elini kesip Hazret-i Ali�nin evine gitti.
Hazret-i Ali kapıyı açıp diğer elinde kesik elini tutan bedeviyi görünce, içeride bulunan Resulullaha haber verdi. Peygamber efendimiz, bedeviye, niçin böyle hata ettiğini sordu. Bedevi, ağlayarak yaptığı küstahlıktan özür dileyip imana geldi. Resulullah, kesik eli yerine koyup dua buyurdu. Hak teâlânın izni ile eli sapasağlam oldu.
***
Bir gün Hazret-i Ali, Hazret-i Fatıma�ya, Ya Fatıma, yiyecek bir nesne var mı çok acıktım dedi. Hazret-i Fatıma, şu anda hiçbir şey yok. Lakin mendil ucunda bağlı, altı akçe var. Onları al, pazardan bir şeyler getir. Hem Hasan ve Hüseyin meyve istemişlerdi, onlar için de bir miktar meyve alırsın dedi.
Hazret-i Ali o altı akçeyi alıp, pazara gitti. Yolda giderken, bir Müslümanın eteğine yapışmış birisini gördü, artık seni bırakmam, ya hakkımı ver ya da gel mahkemeye gidelim diyordu. O dertli adam ise, bir kaç gün daha bana mühlet ver diye yalvarıyordu. O da, hayır, benim de sıkıntım var diyordu.
Hazret-i Ali bunların çekişmelerini görünce, yanlarına varıp, davanız kaç akçedir dedi. Altı akçedir dediler.
Hazret-i Ali, bu müslümanı sıkıntıdan kurtarayım, Fatıma�ya bir yol ile cevap veririm diye düşündü ve altı akçeyi alacaklıya verip, o müslümanı ızdıraptan kurtardı.
Hazret-i Ali bir zaman Fatıma�ya ne cevap vereyim diye tefekküre vardı. Bir miktar zaman üzüldü. Sonra, Fatıma Resulullahın kızıdır, buna bir şey demez, o da memnun olur dedi. Eli boş eve gelip, kapıyı çaldı. Hasan ve Hüseyin babalarının meyve getirdiklerini zan edip koşarak geldiler. Bir şey getirmediğini görünce ağlamaya başladılar. Hazret-i Ali Hazret-i Fatıma�ya, o altı akçe ile bir müslümanı hapisten kurtardım deyip olayı anlattı. Hazret-i Fatıma, ne güzel yapmışsın ya Ali, elhamdülillah bir müslümanı sıkıntıdan kurtarmışsın, Allahü teâlâ bize kâfidir, dedi.
Hazret-i Ali, iki şehzadenin ağladıklarını görünce; mübarek gönüllerine üzüntü gelip, bu elem ile dışarı çıktı. Resulullahın huzuruna varıp, cemali şerifini müşahede ederek, bu gamdan kurtulayım niyeti ile gitti. Zira bir kimsenin yüzbin gamı olsa, Resulullahın mübarek cemaline nazar eylese [baksa], bütün gamı ve gussası gittikten başka, kalbine birçok sürurlar ve safalar hasıl olurdu.
Biraz gittikten sonra, yolda elinde bir besili deve tutan bir kişiye rast geldi. Hazret-i Ali�ye dedi ki, ey yiğit, bu deveyi satarım, alır mısın? Hazret-i Ali, hazır akçem yoktur dedi. O şahıs, sana veresiye veririm dedi. Hazret-i Ali, ne kadara verirsin diye sordu. Yüz akçeye veririm dedi. Hazret-i Ali, kabul, alırım deyince o şahıs da razı olup, öyle olsun dedi. Deveyi Hazret-i Ali�ye teslim etti.
Hazret-i Ali, devenin yularından tutup biraz gittikten sonra bir başka şahsa daha rast geldi. O şahıs, ya Ali ne güzel deveymiş bu, bana satar mısın dedi. Hazret-i Ali, evet satarım dedi. O şahıs, daha fazla eder ama üçyüz akçeye bana verir misin diye sordu. Veririm dedi. O şahıs çıkarıp üçyüz akçeyi verdi Hazret-i Ali de deveyi teslim etti.