hased ve gıpta

15
EXE RANK

-AUXERRE. `

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
1 Ara 2009
Mesajlar
15,286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
-AUXERRE. `
KISKANÇLIK VE GIPTA
Giriş

Yüce Rabbimiz,çekirdekmisal insanın mahiyetinde sayısız latifeler hissiyatlar istidatlar derc etmiştir.Kudretten manevi cihazlar kaderden ehemmiyetli programlarla donanmış en donanımlı varlık olan halife-i arzdır insan.Ve manevi cihazlarımızı iki dünyaya göre ayarlamış programlandırmıştır.Hafiflerini bu dünyaya şiddetlilerini diğer dünyaya…Aşk,inat,endişe-i istikbal gibi…Manevi cihazlardan biride kıskançlık ve gıbtadır.Ve seminer konum bu duygunun veriliş amacı?Ve yanlış kullanılırsa harama kaydığını anlatmak olacak inşAllah…

Kıskançlık nedir

Kıskançlığı ikiye ayırabiliriz…
Birincisi insanlara verilen nimetleri çekememe yani haset olarak adlandırdığımız tabir.Hased haramdır.İkincisi ise mahremlerimizi nâmahremlere karşı korumayı ifâde eden içimizdeki duyguya da kıskançlık denilmiştir. Bu kıskançlık sünnettir. Peygamber Efendimiz (asm) bu kıskançlığı teşvik ve tavsiye etmiştir.’’ ALLAH, mahremlerini namahremlerden kıskanan kullarını sever.” - Câmiü’s-Sağîr, 2/1078.
Üstatın gözüyle eşlerin kıskançlığı
Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü'min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır’’
Kadın ve erkek arasındaki şiddetli bağlılığın yalnız dünyevî hayatın ihtiyacı için olmadığını; kadının kocasına yalnız dünya hayatında değil, ebedî hayatta da hayat arkadaşı olduğunu; böylesine değer verilen kadının da, ebedî hayat arkadaşı olan kocasının nazarının dışında başkasının nazarını kendi güzelliklerine çekmek suretiyle, kocasını kendisinden darıltmaması ve onu kıskandırmaması gerekir.
Yani bir bayan açık saçık giyinmek suretiyle başka nazarları üstüne çekip kocasını kıskandırması doğru olmaz.Çünkü ebedi arkadaşıdır.Hayat arkadaşıdır.İki tarafta,kıskanılacak durumlarda birbirini kıskanmalıdır.Fakat kıskandıracak davranışlarda yapmamalıdır.Dozunda kıskançlık tavsiye edilmiştir.Yoksa hayatı zehir edip şüpheyle suizanla sadık olmağını düşünüp karşı tarafa hayatı zehir eden bir kıskançlık doğru değildir.’’ Kıskançlık da müdahale ederse daha berbat olur.’’(e.l.292)
İkincisine haset diyemeyiz.Yani haset kıskançlıktır.Ama her kıskançlık haset değildir…2,Tür kıskançlık eşler arasında dozunda olması gereken bir kıskançlıktır.

HASEDİN MAHİYETİ

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Haset, bir kimsenin elindeki nimeti ona çok görüp, onun elinden gitmesini istemek demektir ve haramdır.Elinden gitmesini istemeyip kendisine verilmesini de istemek hased olmaz gıpta olur.
Hased çekemezlik demektir en net ifadeyle.Allahın başka kullarına verdiği nimetin verilmesine tahammül edememe.Ve elinden alınmasını istemedir.Ve kendisinde olmasını istemesidir. Hased duygusu münafığa yakışan bir duygudur.Mü’mine yakışan gıbtadır…Peygamberimiz hased ve imanın bir kalpte beraber bulunamayacağını ifade etmiştir.Çünkü insan haset ederek Rabbinin rahmetine ve kadere itiraz eder.Rabbe itiraz eder.Niye bana vermedin der.İman eden birine bu haslet yakışmaz!Hadiste denildiği gibi’’Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir’’
Muhabbet ve adavet bir kalpte hakiki olarak bulunmadıkları gibi hased ve imanda hakiki olarak bir kalpte barınamazlar…
Verdiğinin şükrünü eda edemezken vermediğinin hesabını sormak…Hasid minarenin en yukarısına çıkmak ister Ve içten içe erir biter…’’ , haset evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.’’
Çünkü hased eden insanın eline bir şey geçmez.Sıkıntı endişe çekemezlik dışında…Ve ‘’Ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.”Ebû Dâvûd, Edeb, 44 Hangi hasid kıskanırken mutlu olur?... . İmam-ı Şâfiî’ye göre, “Dünyada en huzursuz kimse kin tutanla kıskançlık duyan insandır.”
Sa’di-i Şirazî der ki: “Kimsenin gönlünü incitmemek isterim, elimden de gelir. Fakat hasedçiye ne yapayım ki o kendiliğinden ıztırap içindedir.”
Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin etmek zordur. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun kalır.
‘’Allah'ın sizi birbirinize üstün kılmasına haset etmeyiniz” buyrulmaktadır. (en-Nisâ 4/32)Ayette kat’i bir şekilde hased yasaklanmıştır,haramdır.Haram kılınmasının nedeni,Rabbe itirazdır.Gene ayette denildiği gibi “Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için, insanlara haset mi ediyorlar?” (Nisa, 54)
Ortada bir çekememezlik var bu zaten masum bir niyet değil.Ama bu çekememezlik altında,Rabbe itiraz vardır….
Ayrıca ayette lütfundan diyor bu yüzden;Faydalı olmayan, zararlı olan bir şeyin bir insandan uzaklaşmasını istemek, hased olmaz, gayret olur. İlmini, mal ve mevki ele geçirmek, günah işlemek için kullanan din adamından ilmin gitmesini istemek gayret olur. Malını haramda, zulümde, İslâmiyeti yıkmakta, bid’atları ve günâhları yaymakta kullananın malının yok olmasını istemek de, hased olmaz, din gayreti olur
Şeytanın vasfı olan bu haslet müşriklere ve münafıklara layıktır.Allah’ı bile bile inkar edenlere layıktır…Ehli kitap hased duygusuyla iman etmedikleri gibi insanlarıda vazgeçirmeye çalıştılar…’’Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki hasetten ötürü, sizi îmânınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler.” (el-Bakara, 2/109)

Velhasılı kelam

Haset iblisi şeytan yapandır…O Ademi kıskandı…Ve bu kıskançlık bu darın açılmasına sebep oldu.İlk kan kıskançlık sayesinde döküldü.Kıskançlık kardeşi kardeşe öldürttü…Sair ehli din alimleri bile bile inkar ettiler Habibullahı(S.A.V).Kıskandılar kabul edemediler..Bir kısım insanlar ise kendi kabilesinden değil diye inkar etti resülu.Yani bu haset öyle bir şey ki…Rab huzurundan kovuyor şeytanı haset hasletinden dolayı…Ve insanları bile bile küfre sokturuyor…Ve toprağa kan düşürüyor…Kardeş kanı…Ve H.z.Yakup’un biricik yusuf’unu kuyuya attırıyor…Ve hased damarları tahrik edilip hocaları üstata muhalif ettiriyor…

Hasedin çaresi

Üstat bu konuda da üstatlığını ortaya koyuyor.Ve hasedin reçetesini sunuyor…
Hasedin çaresi: ‘’Hâsid adam, haset ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faydası az, zahmeti çoktur. Eğer uhrevî meziyetler ise, zaten onlarda haset olamaz. Eğer onlarda dahi haset yapsa, ya kendisi riyakârdır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut mahsûdu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.
Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup, kader ve rahmet-i İlâhiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Âdetâ kaderi tenkit ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.’’

Yani fani ve zahmetli dünya malına zaten gidecek olana gitmesi için kendimizi mahvetmeye değmez. Yani kıskanmaya değmez bu düny****i kıskanılmaya değer dahi olsa kıskanmaya hakkımız yoktur.Veren Allah’tır Mülk O’nundur.Dilediğini dilediği şekilde nimetlendirir.Ve mü’minler kardeştir.Bir vücudun azaları gibidir.Kardeşine verilen nimete ancak mutlu olur.Kaderi tenkit etmeye kimsenin hakkı yoktur.Ve uhrevi nimetlere hased etmek ise olamaz.Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa o insan riyakardır.Allah’a kulluk edenin kulluğu kıskanılır mı?...Ve yahutta mahsudunu riyakar zannedip zulmeder.Zan yapar…Hased sebbeiyle bir günaha daha girer.Zan hasedin dostudur…
Haset hastalığının temelinde, haset edilen kimseyi ve onun elindeki dünya nimetlerini ebedî zannetme gafleti yatar. Akıl planında, gerçeğin böyle olmadığını herkes bilir; ama, hissiyat hükmünü icra etti mi, zavallı akla kıvranmaktan öte bir şey kalmaz.
Akıldan ziyade hissiyatı dinleyen hazır bir dirhem lezzeti binler batman gelecekteki lezzete tercih eden hissiyatı ikna etmek kolay değildir…
Akıllara şöyle bir sual gelebilir… "İhtiyar benim elimde değil; fıtratımda adâvet var. Hem damarıma dokundurmuşlar, vazgeçemiyorum’’ Hased kalbe aittir.Fiile ait değildir.Kalbe ait olduğu için,’’elimde değil diyebiliyor insanoğlu.Niyette kaldığı müddetçe fiile aksetmediği müddetçe karşı tarafa zararı dokunmaz.Eğer bu niyet beslenilirse mecrasını bulmazsa zamanla fiile aks eder.Elimde değil hased ediyorum.Demeye devam edip gıybetle işe başlar…
‘’Sû-i hulk ve fena haslet eseri gösterilmezse ve gıybet gibi şeylerle ve muktezasıyla amel edilmezse, kusurunu da anlasa, zarar vermez. Madem ihtiyar senin elinde değil, vazgeçemiyorsun. Senin, mânevî bir nedamet, gizli bir tevbe ve zımnî bir istiğfar hükmünde olan kusurunu bilmen ve o haslette haksız olduğunu anlaman, onun şerrinden seni kurtarır.’’(mektubat258)
Yani evvela katiyyen gıybet yapılmayacak.’’ Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır.’’İkinci olarak madem vazgeçemediği için üzüntü varsa bu pişmanlıktır ve gizli bir tövbedir.Üçüncü olarak haksız olduğunu düşünmek.Yani başkasına verilen nimete kıskanmaya hakkının olmadığını bilmek…
İçinde müslüman kardeşine karşı böyle bir kıskançlık taşımakla, bu kıskançlığı yenmeyi becerememekle birlikte bunu söz ve davranışlarıyla ortaya koymayan, yani kıskandığı kimseye herhangi bir zarar vermeyen kimse ise günahkâr sayılmaz. Ama böyle bir müslüman elbette kendisini bu kıskançlıktan kurtarabilmek için çaba sarf etmelidir.
Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!) [İ. Ahmed]
Üç şey vardır, kimse onlardan sâlim değildir: Uğursuzluk, zan, hased..." Resulullah'a bunlardan kurtuluş yolu nedir? diye sorulunca şu cevabı verdi: "Uğursuzluk içinden geçince hoşlandığın işi bırakma, zanna düşünce araştırmaya kalkma, hased duyunca da gereğiyle amel etme."Velhasılı kelam..
İnsana kıskançlık manevi cihazı verilmiştir. ... ‘’Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 128)….Nefsin bu duyguya elverişli olduğunu ayetten kat’i bir şekilde anlıyoruz…O zaman ne yapmalıyız fıtratımızı mı değiştirmeliyiz?...’’haset etme’’ deyip fıtrat değiştirmeyi teklif etmek teklifi malayutak olur.Bu yüzdendir ki nasihatçilerin nasihati tesir etmiyor…Çünkü fıtratı değiştirmek mümkün değildir ama mecrasını değiştirmek mümkündür.Çünkü bize verilen manevi cihazları illaki kullanacağız yanlış kullanan bir insana ‘’hiç kullanma’’ demek o insana imkansız bir şeyi teklif etmek gibi olur.Oysaki Allah kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemez…O zaman bu duygunun mecrasını değiştiriyoruz bu duyguya ise gıbta diyoruz…

Gıbta nedir

Bir Müslümanda bulunan bir nimetin ondan gitmesini istemeyip, kendisinde de o nimetin bulunmasını istemek hased değildir. Buna ‘Gıpta’ yani imrenmek, denilir.
Gıpta hasetten farklıdır. Onda karşısındakine verilen nimetleri yok olmasını, telef olmasını, bunlardan mahrum bırakılmasını istemek yerine, onun aynısının kendinde de olmasını, aynısının kendisine de verilmesini temenni vardır.
Hatta uhrevi işlerde yarışmayı önerir Yüce Allah…
"…hayırlarda yarışınız" (Bakara Suresi, 148) Yarışanlar onda (hayırda) yarışıp dursunlar” (el-Mutaffifîn 83/26)
Bilhassa ) şu iki kimseye gıpta edilmelidir: Biri, Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse, diğeri, Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.” (Buhârî, İlim 15; Müslim, Müsâfirîn, 268)
Dünyevi mala gıpta etmek yerine kanaat etmek en doğrusudur.Çünkü insan malda evlatta yaratılışta kendinden alttakilere bakıp şükretmekle mükelleftir.Fakat hasedsiz de olsa dünyaya gıpta çok hoş karşılanmamıştır…
Hatta dünyaya gıpta kıskançlığa dönüşebilir’’ kıskançlık ve hasedin sebebi: Birtek şeye çok eller uzanmasından ve birtek makama çok gözler dikilmesinden ve birtek ekmeği çok mideler istemesinden, müzâhame münakaşa, müsabaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler.’’(lem’alar)
Yani,kıskançlık yerine gıbta.Ve dünyaya gıpta yerine ahirete gıpta…Ve aslında ahirete dahi olsa doğru bir şekilde gıpta etmek gerekiyor…Bunu diğer başlık altında açıklayacağım inşAllah…

RİSALEİNURDA GIPTA VE KISKANÇLIK

Risaleinurda gıptayı araştırdığım zaman şöyle bir sonuçla karşılaştım.Üstat kıskançlıkla beraber gıptadan da sakındırıyor…Oysaki uhrevi işlerde insanlara imrenme teşvik edilmiştir…Zahirde ters gibi görünüyor.Fakat meseleyi bütünüyle ele alınca üstata hak vermemek elde değil…
Mesela lem’alarda…
‘’ Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz….Dünyada bir şey-i vâhide çoklar talip olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar.’’

Aslında burada gıptayı hased manasına yakın bir manayla kullanıyor.Çünkü dünya malı bölüşülür bu yüzden kıskançlık vardır.Ama ahiret malında böyle bir durum olmadığı için çekememezliğe gerek olmadığını ifade etmeye çalışmıştır.Hatta bir adam dünya malına hased eder.Fakat mahsudunun ahiretteki meziyetlerine hased etmez.Sorarlar ve cevabı şudur; ‘’Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmişiz. Oraya çıkmak için basamaklarımız da kuvvet ve cesaret gibi şeylerdir. Onun için kıskandım. Âhiret makamâtı hadsizdir. O, burada benim düşmanım iken, orada benim samimî ve sevgili kardeşim olabilir’’
Büyük zatlara ve yahutta dava adamlarına uhrevi meziyetlerinden dolayı gıpta etmemek elde değil olması gerekendir…
‘’Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir; gıptakârâne müzâhameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur, hizmetini tekmil eder. Pederâne, mürşidâne mesleklerdeki gıptakârâne hırs-ı sevap ve ulüvv-ü himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücuda geldiğine delil, ehl-i tarikatin o kadar mühim ve azîm kemâlâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekabetin verdiği vahîm neticelerdir ki, onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid'a rüzgârlarına karşı dayanamıyor.’’
Evet biz öyle bir cemaatizki…Makam yok mevki yok.Bu yüzden olmayan makama ve mevkiye gıptada olmamalı.Herkes vazifesinde bir numaradır.Kimisi mutfakta ustadır.Kimisi ders yaparkan…Mesleğimiz kardeşliktir şeyhlik değil.Şeyhlik olsaydı herkes o makama gıpta ederdi.Oysaki,öyle bir durum yok.Herkes mizacına uygun işi yapar.İhlasıyla Rab katında öndedir…
‘’ ‘’Bu hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev'inden gıpta damarını tahrik etmemektir.’’

Tabii kardeşlerimizin hizmet aşkını gayretlerini gıpta etmemizde sakınca yoktur.Hatta onun adına iftihar edip lezzet almak söz konusudur.Dünyevi işlerde bile grup çalışmalarında böyledir.Oyuncu kazanmaz.Takım kazanır.Oyuncu kendiyle gurur duymaz.Takımıyla gurur duyar.Arkadaşlarıda onunla…İşinde iyi olan faziletfüruşluk yapıp,insanların gıpta damarını tahrik etmemeli.İşte bu tehlikeli bir kıskançlıktır.Ve buna maazAllah sebep olmakta ihlası kıran sebeplerden biridir…
‘’ Makinenin çarkları birbirine muavenete mecburdur; birbirini kıskanmak değil, belki bilakis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farzettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse, memnun olur; çünkü, vazifesini tahfif ediyor.
Cansız madde olan fabrika çarkları dahi yardımlaşmaya mecburdur.Her iyi çalışan çark diğer Çarkın işini kolaylaştırır.Taşlar dahi bu sırrı anlamıştır.
‘’ Hatta bir taş, taşlığıyla beraber, kubbeli binalarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer, arkadaşıyla birleşmeye meyleder ki, sukut tehlikesinden kurtulsunlar. Maalesef, insanlar teavün sırrını idrak edememişler. Hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar’’…
Taş dahi bu sırrı anlamışken.Canlı hayatlı şuurlu akıl sahibi insanın anlamaması kabul edilemez….Ki biz bir şahsı maneviyiz.Enemizi nahnu denizine akıtan iman erleriyiz…Ki biz biliyoruz ki ene bizi bel’ eder.
’ Nasıl ki bir insanın bir eli bir elini kıskanmaz ve gözü kulağına haset etmez ve kalbi aklına rekabet etmez. Öyle de, bu heyetimizin şahs-ı mânevîsinde, herbiriniz bir duygu, bir âzâ hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilâkis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir. ‘

ENANİYET VE KISKANÇLIK İLİŞKİSİ

Aslında hased enaniyet mikrobunun veledidir desem yanlış bir tabir olmaz sanırım.Kin öfke düşmanlık ve inat hasedin dostudur.Enaniyet ise babası.Çünkü hasedin doğmasına sebep olan enaniyettir.İblisin başını secdeye ***ürmeyen kibriydi.Ve benliği hasedine sebep oldu.’’ mü'minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan islamiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir’’

‘’hased, bir bakıma aşırı bencilliğin de bir sonucu olarak ‘Bende yok onda da olmasın’ düşüncesidir.’’
’ Kardeşlerim, enâniyetin işimizde en tehlikeli ciheti kıskançlıktır. Eğer sırf lillâh için olmazsa, kıskançlık müdahâle eder, bozar.’’
İnsan nahnu havunuzuna girmezse veyahutta girmişte hala enaniyetinin peşinde koşuyorsa kıskançlık müdahele eder.Bu şuna benzer kendini havuzuna atan buz su damlasının ‘’ben varım ve diğer damlalardan daha büyüğüm ‘’diye bağırıp çağırmasıdır.Ve daha büyük su damlacıklarını kıskanmasıdır.Oysaki ortada su damlası yoktur.Havuz vardır.Ama ene mikrobunu eritmeyen şahsı maneviyi görmez şahsı görür.Kendisi hala buzdur çünkü ayrıdır.(Herkesi kendi gibi bilir.Kişi ayansındakini görür.)Çünkü şahsı manevi havuzuna girmiştir ama enesini eritmemiştir.Eneyi eriten o ısı ise ihlastır.Rabbin rızasını düşünen sadece davasını düşünür kendini eritir.Benliği hiçtir onun için davası vardır fenafilihvan vardır.Meziyetleriyle tefahur ettiği kardeşleri vardır.Çünkü onun meziyeti kendinsin meziyetide sayılır.Çünükü şahsı manevide 2.kişi yoktur herkes birdir.Göz kulağı kıskanır mı?Bu azanın müstakim şakirtleri olmak duasıyla…
haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. felak suresi: 113:1-5.


Güzel sözler

Allah'a ve Resulü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider Sabredin Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir (Enfal Suresi, 46)
‘’Ey ehl-i hakikat ve tarikat! Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar. Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimî bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını müftehirâne alkışlamak lâzım gelirken, nedendir ki rekabetkârâne o hakikî kardeşlere ve fedakâr yardımcılara bakılıyor ve o hal ile ihlâs kaçıyor? Vazifenizde müttehem olup, ehl-i dalâletin nazarında, sizden ve sizin mesleğinizden yüz derece aşağı olan, "din ile dünyayı kazanmak ve ilm-i hakikatle maişeti temin etmek, tamah ve hırs yolunda rekabet etmek" gibi müthiş ithamlara mâruz kalıyorsunuz?’’
İ'lem eyyühe'l-aziz! Ücret alındığı zaman veya mükafat tevzi edildiği vakit, rekabet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar. Fakat iş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor. Hatta tembel olan adam çalışkanı sever. Zayıf olan, kaviyi takdir ve tahsin eder. Fakat çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun
Dünya da umur-u diniyeye ve a'mal-i ahirete iş ve hizmet için kurulmuş bir fabrika olduğu cihetle ve o fabrika içerisinde işlenen ve yapılan ibadetlerin semeresi öteki alemde göründüğüne nazaran, ibadetlerde rekabet edilmemelidir. Olduğu takdirde ihlası kaybolur. Ve o rekabeti yapan, halkın takdir ve tahsinleri gibi dünyevi bir mükafatı düşünür. Zavallı düşünmüyor ki, o düşünceyle amelini adem-i ihlasla iptal eder. Çünkü, sevap itasında ve ücret aldığında, nası Rabb-i Nasa şerik yapar ve halkın nefretlerine hedef olur(m.n)
‘’işte küfür bir divâneliktir, dalâlet bir sarhoşluktur, gaflet bir sersemliktir ki, bâki metâ yerine fâni metâı alır. İşte şu sırdandır ki, ehl-i dalâletin hissiyatları şiddetlidir. İnadı, hırsı, hasedi gibi herşeyi şediddir. Bir dakika meraka değmeyen birşeye bir sene inat eder’’(B.l)
‘’evvela umur-u uhreviyede haset ve müzahemet ve münakaşa olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.’’(h.ş.)
 
Geri
Üst