Çin Edebiyatı

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan 1yang
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
1
EXE RANK

1yang

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
20 Kas 2008
Mesajlar
1,298
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Web sitesi
www.forumexa.com
1yang
Çin Edebiyatı

Çin edebiyatı, 3 000 yıla yakın bir süreye yayılan ürünlerinin zenginliğiyle dikkati çeker. Bu ürünler destan türü dışında büyük çeşitlilik gösterir (ama bazı eski şiirler, destan türünün bir kalıntısı sayıla*bilir). Bu çeşitliliğe karşın, Çin edebiyatında, yazılı olmasından ileri gelen ilgi çekici bir bütünlük gözle*nir.Çin yazılı dili, konuşulan dilin yazıya geçirilmesi değildir; başka yapılara dayanır ve başka araçlar kullanır. Daha tutumlu olan bu dil, sözcüklerin değerine dayanır ve biçimlerine olduğu kadar ses nitelik*lerine de önem verir. Bundan ötürü, bir dilin normal evriminin etkileri altında kalmamıştır ve bir Eskiçağ metninin, XIX. yy'da yazılmış bir yapıt kadar kolaylıkla okunup anla*şılmasını sağlar.Konuşulan dilin edebiyata yavaş yavaş girmesi, ancak Yuen ve Ming sülaleleri dönemindeki tiyatro ve romanlarda gerçekleşmiştir. Ama halkın daha kolayca anlayabi*leceği bir anlatı biçimini, yani söylemin doğrudan doğruya yazıya geçirilmesini, ancak 1911 devrimi olanaklı kılmıştır.Kültürlü kişilere özgü olan klasik Çin edebiyatı, gerçekte tam anlamıyla bir soylular edebiyatıdır ve Çinlilere göre, uygarlıklarının temelidir. Ger*çekten Çin'de hep, yazı fırçası, silahtan, yönetici de savaşçıdan önemli görülmüştür. Ülkede Klasik çağda, herhangi bir açıdan, edebi*yatla ilgilenmemiş kimse bulunma*dığı söylenebilir: Bürokratlar, var*lıklarını edebiyat yoluyla korurlar, sınavlarda başarılı olmaları için klasik yazarları çok iyi bilmeleri gerekirdi; klasik metinlerin bilinme*si, iyi bir üslup edinilmesini sağladı*ğı gibi, en kuru bir yönetim yazısını da ilgi çekici kılmaya yarar, ayrıca kültürlü kişilere tarihsel olaylara değinmek, örnek olarak görünen bir geçmişten söz etmek olanağını sağ*lardı. Çin'de günümüzde bile, eski metinlerden alıntılar yapma eğilimi iyice yaygındır.

EDEBİYAT BİR BİLİMDİR

Klasik edebiyat ölmüş değildir ama, çoğunlukla eğitsel, ahlak dersi verici bir özellik taşır ve kendilerini yüce bir görevin temsilcileri sayan kimseler tarafından araç olarak kul*lanıldığından, zaman zaman tumturaklılıktan ve tekdüzelikten kurtula*maz. Çeşitli yazar kuşakları, geçmi*şin örneklerini büyük bir saygıyla toplayıp, onlara uymakla birlikte, halkın esin kaynaklarına inerek kendilerini yenilemekten de geri kal*mamışlardır. Edebiyata karşı duyu*lan bu ilgi ve beğeni, Çinlilerin, onu bir bilim haline getirmelerine ve hem resmî tarihlerde, hem de ansik*lopedilerde, edebiyat konusunda birçok kapsayıcı inceleme yapmala*rına yol açmıştır (birçok metnin günümüze kadar ulaşmasının nede*ni de budur). Cinde, edebiyat alanında, klasikler (king], tarih yapıtları, felsefe kitapları (konfuçiusçu olmayanlar) ve antolojiler (şiir ve sanat yapıtları derlemeleri) birbirinden ayırt edilmiş, ama dü*rüst insanların ilgi duymaması gerektiği düşünülen, romanlara ve oyunlara ayrı bir bölüm ayırmamış-lardır.Çin edebiyatı bilimi, Liu H***'nin (465-522) Vm-sin-diao-lung adlı ku*ramsal ve eleştirel yapıtıyla doruk noktasına ulaşmış, aynı dönemde Prens Hsiao Tung (501-531), Vın-Hsiûen adlı ölümsüz yapıtında eski dönemlerden kalma en güzel sanat metinlerini bir araya getirmiştir.Söz konusu iki yapıtın yaklaşık olarak aynı tarihlerde ortaya çıkması bir raslantı değildir: V. yy'da Çin edebiyatı, bir bakıma tamamlanmış gibidir.

DÜZYAZI

Konfuçiusçu klasik yapıtlardan bir bölümünün çok eski çağlara uzan*masına (Şu-King'in bazı bölümleri*nin Î.Ö. X. yy'dan kaldıkları söyle*nebilir) karşın, Çin düzyazısını, savaşan krallıklar ("yüz okul") dönemindeki felsefeciler yarattı. Konfuçiusçu okula bağlı Meng-dzı (Î.Ö. IV. yy.), daha sonraki kuşakla*ra örnek olacak canlı, coşkulu ve çok iyi yapılanmış bir dille yazdı. Yasac'ı okula bağlı yazarlarsa (Han Fei-dzı), yapıtlarını, düşüncelerinin apaçıklığından kaynaklanan açık bir dille kaleme aldılar. Taoculuğun , sınır tanımaz düşgücüyse Lao-dzı ile Çuang-dzı' nın şiir ve bağımsızlık dolu yapıtla*rında dile geldi. Öte yandan, Savaşan Krallıklar Söylemi gibi öykü derlemeleri, birçok eski Çin töresinin ve düşüncesinin tanınma*sını sağladı.Konfuçiusçuluk, Han sülalesi (Î.Ö. 206-İ.S. 220) zamanında resmî öğre*ti haline gelince, Eskiçağ metinleri*nin bireşimi gerçekleştirildi. Şı-ci'yi (Tarih Anıları) kaleme alan Sıma Çien gibi birçok yazar, klasik düzya*zının doruğa ulaşmasını sağladı. İşlenen konular (tarih, siyasal dene*me, imparatorlara sunulan yazılar) resmî nitelik taşıyor, ama resmî görüşe karşıt ürünler de veriliyor*du: Haksız yere sürgüne gönderilen iki Çin subayı Su Vu ile Li Ling'in iç burkucu ve "eleştirici" yazışmaları; vb.Han sülalesinin çöküşünden sonra siyasal kargaşalar, düzyazıda, bi*çime oranla içeriğin ağır basmasına yol açtı. "Koşut" düzyazı (metinler*de iki tümce, bütün öğeleriyle birbi*rine denkleştirilmiş durumdadır) diye nitelenen bu türün, başyapıtlar ortaya koyduktan sonra, aşırı bir inceliğe düşmesine, yalm bir anlatı*ma dönmeyi savunan Han Yüy (Tang'lar sülalesinden), şiddetle karşı Çıktı; gu-vın ("Eskiçağ düzya*zısı") diye nitelenen bu akım, daha sonraki sülaleler (Sung'lar, Yuen' ler) döneminde de güzel ürünler vermeyi sürdürdü. Sung sülalesi döneminde, düzyazıda ek bir tür, (bi-cij ortaya çıktı. Zarif ve hoş bir üslupla yazılmış gezi notlarını, çe*şitli konulara ilişkin özgür deneme*leri kapsayan bi-ci (pi-cij Ming'ler ve Çing'ler döneminde, resmî düzya*zının aşırı akademiciliğini başarıyla dengeledi.

ŞİİR

Çin edebiyatında ilk şiir ürünü, bazı parçaları daha eski bir dönemden kaynaklanan Şı-King'dir (köy yaşa*mından esinlenen, genellikle kısa şiirler kapsar). İlk kişisel şiir yapıtını, Çou krallığından sürgüne gönderilen ve üzüntüsünü, mitolojik kahramanlar ile ayrıntılı doğa be*timlemelerinin söz konusu edildiği esin dolu uzun parçalarda dile geti*ren Çiu Yuen (İ.Ö. 343-290) ortaya koymuştur.Han'lar döneminde, halk şarkılarını toplamakla görevlendirilen bir "mü*zik dairesi" (yue-fuj kuruldu; söz konusu şarkılar, yue-fu diye nitele*nen bir üslup içinde, daha sonraki Çin yazarları tarafından taklit edil*di. Bu özgür üslup, zamanla, Tang' lar dönemi klasik şiirini ortaya çı*kardı ve böylece ilk olarak, bir şiirdeki dize sayısı ile bir dizedeki hece sayısı belirlendi; şiirin iç ritmi göz önüne alındı. Çok zengin olma*sına karşın bu altın çağ şiiri, akade*miciliğe düşmekten zorlukla kurtul*du. Zaten her şiir türünün başına da aynı şey geliyor, başlangıçta şarkı olarak söylenen halk şiirlerinden kaynaklanan bu türler, sonradan okumuşların elinden geçip, birer sa*nat yapıtına dönüştürülüyor, ama ilk canlılıklarını da yitiriyor, hattâ biçimciliğe düşme tehlikesiyle karşı*laşıyorlardı: Şarkı olarak söylenen ezgi biçimi (Sung'lar döneminde tsı) de, Yuen'ler dönemi ciu'su (tiyatro metinleri, daha sonra da tür olarak tiyatro) da, bu kuralın dışına çıkamadı.

ROMAN

Eskiçağ'da bazı izlerinin (Yumuşak Gökyüzü Çocuğunun Yaşamöyküsü) görülmesine karşın roman ya da daha doğrusu uzun öykü, buddhacılığın ve taoculuğun gelişmesi saye*sinde ancak Altı Sülale döneminde (265-585) başarılı ürünler verdi. Söz konusu iki din, olağanüstü görüntü*lere önem verdiklerinden, bir düş-gücü edebiyatının doğmasına ön-ayak oldular (en çok beğenilen konu, genç bir erkek öğrenci ile bir kibar fahişenin aşkıydı); ama, ger*çek roman ancak Ming'ler sülalesi döneminde (1368-1644) ortaya çıktı. Bu roman, çoğunlukla tarihsel ve serüvenciydi (Üç Krallığın Romanı; Irmağın Kıyılarında** ama, manevi ve fantastik konuları da ele alıyordu (Batıya Hac Yolculuğu). Çing'ler sülalesi döneminde (1644-1911) ro*man, törelerin betimlemesine önem vermekle birlikte erotizme (Cin bing mey; Ceu bu tuanj ve toplumsal taşlamaya (Okumuşlar Ormanı; me*murları ele alan sert bir taşlamadır) da yöneldi.

TİYATRO

Çin'de, tiyatronun kökenleri oldukça karanlıktır. Öykü anlatıcıların ve dinsel gösterilerin,tiyatronun oluşu*munda önemli bir rol oynadıkları söylenebilir. Çin operası, Sung'lar döneminde ortaya çıktı ve Yuen'ler döneminde gelişti (Batı Odası; Lavtanın Öykü*sü**. Yuen'ler döneminde, bir Kuzey okulu, bir de daha esnek kurallara bağlı Güney okulu vardı. Güney okulu, Ming'ler döneminde büyük başarı kazandı. Çing'ler döneminde opera, çeşitli yerel üsluplara bölü*nürken ürünlerde de bir yozlaşma görüldü. Bunun nedeni, tiyatronun soylulara özgü bir tür haline gelme*siydi: Sarayda, soyluların çocukları sahneye çıkıyorlardı (bu arada, bir gösterinin yirmi saat sürebildiğim de belirtmek gerekir). Çin tiyatrosu, "eksiksiz bir gösteri" olmasıyla dikkati çeker ve şarkı ile akrobatlığı da kapsar. Olay örgüleri şaşılacak kadar yalındır ve seyirci*nin zekâsından çok, duyarlığını etkilemeye yönelir. Bu tiyatroda hemen hiç dekor yoktur (buna karşılık giysiler çok zengindir) ve oyuncunun bir hareketi, bütün bir durumu dile getirmeye yeter.

ÇAĞDAŞ EDEBİYAT

Konuşulan dilin anlatım aracı ola*rak kabul edildiği ve geleneksel konuların bir yana atıldığı 1920 yıllarında, Çin edebiyatı tarihinde bir kopukluk oldu. O dönemde, Yunan tiyatrosundan İbsen'e, sim*gecilikten doğalcılığa kadar Batı kültürünün bütün ürünleri, Çin yazarları tarafından ilgiyle ele alındı. Mao Dun'un Geceyansı'nda ve Ba Çin'in Aile, İlkbahar, Güz adlı üçleme romanında görüldüğü gibi, uzun, ayrıntılı ve kapsayıcı yapıtlar verme eğilimi doğdu. Ama XX. yy'ın en dikkati çeken yazarı, Çin Halk Cumhuriyeti'nde çok sevilen ve beğenilen bir sanatçı, çetin bir tar*tışmacı, aynı zamanda da bir ozan olan Lu Siun'dur kuşkusuz (Bir Delinin Güncesi; Ah Q'nun Gerçek Öyküsü. Mao Çe-tung 1942'de Yen-an'da Sanat ve Edebiyat Üstüne Konuşmalar'ı yazarak, çağdaş Çin edebiyatının temellerini attı. Aydın*ların, kitleleri etkileyebilmeleri için halkın arasına karışmaları istendi. "Yüz Çiçek" kampanyasının özgür*leştirme girişimi (1956-1957), aslın*da, partinin kültür siyasetinin sert*leşmesi sonucunu verdi. Böylece, her yapıtın sosyalizmin kuruluşuna olumlu bir katkısı olması istendi ve Guo Mo-ju gibi eski kuşaktan bazı yazarların belli düzeyde yapıt ver*meyi sürdürebilmelerine karşın, bi*reyciliğe göz yummayan bir toplum*da, genç yeteneklerin ortaya çıkabilme şansı azaldı. Çin halkının sahne gösterilerine duyduğu derin bağlılığın sonucu olarak, yalnızca bir tür sosyalist tiyatro başarılı ürünler verdi (Beyaz Saçlı Kız). Ama 1973'te, Mao Çe-tung'un yaz*dığı sanılan bazı resmî metinlerde, yaratış özgürlüğü ve bireysel atılım*ları yüreklendirici bir nitelik gözlen*di.

Çinli ozan (Tuling, Hunan, 712-Leiyang, Şensi, 770). Çağdaşı ve dostu Li Po gibi, parlak bir öğrenim gördükten sonra baş*kentte devlet görevlisi olarak çalış*maya başlayan Du Fu, orduların iaşesi konusundaki yazılarıyla, uy*gulamacı özelliklerini de ortaya koy*du. Ngan Lu-Şan ayaklanmasıyla (756) meslek yaşamı sona erdi ve so*kaklara düşerek ömrünün son günü*ne kadar, yanında karısı ve çocukla*rıyla, bir iş bulmak için dolaştı durdu.


SANATI


Düş kırıklıklarını taoculukla ve içkiyle avutan Li Po'nun tersine, Du Fu, başına gelen olayların çok daha acımasızca olmasının da nedeniyle, bir avuntu bulamamış, yoksulluğun acılarını şiirlerine de yansıtmıştır. Günümüzde şiirleri, Çin Halk Cum*huriyeti'nde tam anlamıyla toplum*cu bir şiir sayılmaktadır.Gerçekten, esininin büyük bölümünü güçsüz ve talihsiz kişilerin acılarından alan Du Fu'nun şiirleri, gerçek birer suçlamadır: Sözgelimi, şiirlerinden birin*de, et ve tahılların çürüyüp gittiği sarayın duvarları önünde açlıktan yığın yığın ölen insanları dile getir*miştir.


Li Po'da yazış kolaylığının ağır bas*masına karşılık, Du Fu, teknik usta*lığıyla dikkati çeker. Şiirleri, esinin değil, ince ve zahmetli bir çalışma*nın ürünüdür; her sözcük ve kafiye, yerine bir başkası konamaz gibi görünür ve en küçük ayrıntının bile sağlam bir gerekçesi vardır. Bunun*la birlikte sanatçı, gerektiğinde sert teknik kısıtlamaları aşmasını ve veznin kurallarını düşüncesinin buyruğuna sokmayı bilmiştir. Tang döneminin bütün öteki ozanları gibi çeşitli şiir türlerini denemiş olan Du Fu, daha çok, uzunluğu kurallarla kısıtlanmış olmayan baladları yeğle*miştir. Fransız ressamı (Havre, 1877-For-caknıier, 1953).



Bir banka memurunun oğlu olan Raoul Dufy, on dört yaşında, Havre' daki Güzel Sanatlar Okulu'nun gece derslerini izlemeye başlayınca Braque'la tanıştı. Bir burstan yararla*nıp Güzel Sanatlar Yüksek Okulu' na girmeyi başararak, önceleri izlenimciliğe ve Toulouse-Lautrec'in ça*lışmalarına ilgi gösterdi; sonra Matisse'in Lüks, Huzur ve Şehvet adlı tablosunun etkisiyle fovizme yönele*rek (1905-1908), her şeyi renkle anlatmayı denedi; Cezanne'ın yapıt*larını gördükten sonra da, geomet*rik biçimlerinde bu tutumunu kesin*leştirdi.


Kübist dönemi aşan Dufy, Orgeville' deki Villa Medicis'de Guillaume Apollinaire'in Bestiaire (Hayvan Öyküleri) adlı yapıtını yansıtan gravürler yaptı (1911). Halk gravürle*rinden esinlenerek, Paul Poiret için duvar kaplamaları bastı (Avcı; Deniz Manzarası; Güz; Natürmort]; bir ipekli kumaş dokumacısı hesabı*na çalıştı (1912-1930). Sonra, yavaş yavaş kişisel üslubunu bularak, hafif ve ışıklı, doğal bir incelik ve neşeyle dolup taşan kesin bir özgürlük havasının egemen olduğu resimler yapmaya yöneldi.


İtalya'ya (1922-1923) ve Fas'a (1925) yaptığı yolculuklardan sonra, salon toplantılarını, atyarışlarını, rıhtım*ları, plajları, kırları, orkestraları, kısacası ele aldığı bütün konuları büyük bir kolaylık içinde canlandır*dı. Yaygın eklem iltihabına tutula*rak, tedavi olmak için A.B.D'ne git*ti ve ülkesine dönünce çekildiği Forcalquier'de öldü. Canlı ve içten duyarlığı, anlık duy*guları, bütün berraklık ve tazelikleri içinde kusursuz biçimde yansıtmış olan Dufy'nin başlıca yapıtları ara*sında Yarışlar (1935), Kayık Yarış*ları (1938), Antrakt (1945), Kırmızı Keman (1948), Mozart'a Saygı (1951), Kara Yükgemisi (1952),, vb. sayılabilir. Ayrıca Palm Beach (Paris Balesi, 1926) balesinin dekor ve kostümlerim gerçekleştirmiş, Beauvais fabrikası için dokuma kar*tonları (1929), Monseigneur le vin albümü için suluboya resimler (1936), Paris Bitki Bahçesi'ndeki maymunlar bölümü için iki dekoras*yon yapmıştır. 10 m yükseklikte, 60 m genişlikteki La Fee Ûectricite adlı yapıtı da, resim tarihinde görülmüş en büyük kompozisyonlardan biri*dir.
 
Geri
Üst