20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Kuzey Afrika'da İslam'ın yayılmasında çok önemli bir yer tutan Cezayir uzun yıllardır hem toplumsal hem de siyasi açıdan büyük bir kaos içinde yaşıyor. Türk ve dünya kamuoyunun özellikle son on yıldır sürekli katliam haberleri duymaya alıştığı Cezayir'de karışıklığın kökeni de eskilere dayanıyor.
1830'da Fransız işgaliyle birlikte Cezayir halkı için de zor ve karanlık günler başlamış oldu. Bugün sözde Ermeni soykırımı senaryosunu parlamentolarında kabul edip Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından da onaylanmasını sağlayan Fransızlar'a yaklaşık 150 yıl boyunca Cezayir'de sebep oldukları katliamlar için hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Aslına bakılırsa uluslararası çevreler süregelen şiddetin asıl sorumluları hakkında yorum bile yapmaktan özenle kaçınıyorlar. Son on yıldır ölümlerin sayısının 100 bine ulaştığı (Cezayir Devlet Başkanı Bouteflika tarafından açıklanan resmi rakam) hatta basına kapalı ortamlarda bu sayının çok daha fazla olduğunun dile getirildiği bu terör ortamı gerçekte 1.5 milyon Cezayirliyi katleden Fransa'nın bir mirasıdır. Oysa aynı Cezayir 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Osmanlı yönetiminde huzur güvenlik ve barış içinde yaşamıştır.Cezayir halkı yıllardır öldürülüyor işkenceye uğruyor kadın çocuk yaşlı demeden katlediliyor. Peki bu katliamı yapan kim? Cezayir'de kim neyin mücadelesini veriyor?
Bugüne kadar bu sorulara doğru ve net cevaplar veren tarafsız kaynaklara ulaşmak pek mümkün olmuyordu. Bunda elbette Cezayir'de uygulanan baskı rejiminin kamuoyunu dezenformasyon içerikli bilgilerle yönlendirmesinin de büyük payı vardır. Ancak doğru cevapların bulunamamasının asıl sebebi bu cevapların bulunmasıyla yüzyıllardır yaptıkları planların zedelenmesinden korkan bazı Batılı çevrelerdir. Bu nedenle Cezayir'de yaşananların gerçek yüzünü görebilmek için olayların tarihsel arka planına göz atmakta ve kamuoyundan gizlenmeye çalışılan bilgilerin üzerindeki perdeyi biraz aralamakta fayda vardır.Cezayir'de olanları net ve doğru anlayabilmek için bu konuyu iki bölüm halinde incelemek yerinde olacaktır. Bu nedenle bu haftaki yazımızda Cezayir tarihine ve Fransa'nın bu topraklarda neden olduğu teröre kısaca bir göz atacağız. Önümüzdeki hafta ise Cezayir üzerinde yapılan planların asıl amaçlarına ve tüm bu yaşananların Cezayir halkına neye malolduğuna değineceğiz.
Fransa'nın Cezayir İşgali
Bilindiği gibi Sanayi Devrimi ile birlikte siyasi dengelerin de değişmeye başladığı 19. yüzyıl insanlığa savaşların katliamların ve zulmün hakim olduğu 20. yüzyılı armağan etti. 19. yüzyılda kurulmak istenen düzenin temel dayanak noktasını ise dinin ve manevi değerlerin ikinci plana itildiği her şeyin maddi menfaatlerden ibaret olduğu ve "güçlü olanın kazanacağı" öğretisini telkin eden materyalist dünya görüşü oluşturmakta idi. Bu görüş çerçevesinde gelişen sömürgeci anlayış kendisine yeni kaynaklar ve imkanlar ararken karşısında Müslümanları dolayısıyla da Osmanlı İmparatorluğu'nu buldu. Osmanlı'nın zayıflatılması ve bu vesile ile hakimiyeti altındaki toprakların Batılı devletler tarafından sömürüye açık hale getirilmesi 19. yüzyılın son çeyreğinin ve 20. yüzyıl başının en belirgin stratejilerinden birisi oldu.
Bu stratejiler doğrultusunda Osmanlı'nın giderek zayıflatılması ve en nihayetinde de siyasi olarak varlığının sona ermesi sömürgeci devletler için pek çok yeni kapının açılması anlamına geliyordu. Osmanlı'nın dağılma süreciyle birlikte sömürgeci güçler de İslam topraklarını paylaşmaya başladılar. Paylaşılan bu topraklardan birisi de Cezayir idi. Fransız orduları 1827 yılında 37 bin askerle Cezayir'e yönelik işgallerine başladılar ve üç yıl süren işgalin sonucunda Cezayir toprakları tamamen Fransızların denetimine geçti.Zengin petrol yataklarına sahip olan ve Akdeniz'de oldukça stratejik bir liman özelliği taşıyan Cezayir Fransa için oldukça değerli bir topraktı. 19. yüzyıla kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Cezayir toprakları 1830 yılında Fransa topraklarına katıldı ve 132 yıl boyunca Fransa'nın sömürgesi olarak kaldı.
Sömürgecilik anlayışının bir gereği olarak kendileri dışındaki milletleri ikinci sınıf insanlar olarak gören Fransızlar da işgal ettikleri tüm topraklarda olduğu gibi Cezayir'de de baskıya ve şiddet dayanan bir sistem kurdular. Fransızlarla birlikte asimilasyon yoğun bir şekilde hayata geçirildi. İlk önce Arapça konuşmak ve eğitim görmek yasaklandı. Resmi konuşma dili sadece Fransızca olarak kabul edildi. Bu politika halkın ulusal kimliğini ve kültürel birikimini yok etmeyi hedefliyordu. Daha sonra Cezayir halkı bir yandan ekonomik olarak tam anlamıyla Fransa'ya bağımlı hale getirilirken bir yandan da ülkenin siyasi yapısı Fransa'nın menfaatleri doğrultusunda yeniden inşa edildi.
Fransa'nın 1827'de başlayan işgaline karşı Cezayir'de ilk direniş 1832'de Maskara Emiri Abdülkadir tarafından gerçekleştirildi. Konstantin şehrinin beyi Hacı Ahmed ile birlikte Fransızlara karşı isyan eden ve sonra da başlattığı ayaklanmanın liderliğini üstlenen Emir Abdülkadir 18 Kasım 1839'da Fransa'ya karşı resmen savaş ilan etti. Ancak bu mücadele kullanılan yanlış yöntemler nedeniyle başarıya ulaşamadı. Mücadele sırasında binlerce Cezayirli Müslüman öldü ve Fransızlar da ülkeye tamamen hakim oldular.
1830'da Fransız işgaliyle birlikte Cezayir halkı için de zor ve karanlık günler başlamış oldu. Bugün sözde Ermeni soykırımı senaryosunu parlamentolarında kabul edip Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından da onaylanmasını sağlayan Fransızlar'a yaklaşık 150 yıl boyunca Cezayir'de sebep oldukları katliamlar için hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Aslına bakılırsa uluslararası çevreler süregelen şiddetin asıl sorumluları hakkında yorum bile yapmaktan özenle kaçınıyorlar. Son on yıldır ölümlerin sayısının 100 bine ulaştığı (Cezayir Devlet Başkanı Bouteflika tarafından açıklanan resmi rakam) hatta basına kapalı ortamlarda bu sayının çok daha fazla olduğunun dile getirildiği bu terör ortamı gerçekte 1.5 milyon Cezayirliyi katleden Fransa'nın bir mirasıdır. Oysa aynı Cezayir 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Osmanlı yönetiminde huzur güvenlik ve barış içinde yaşamıştır.Cezayir halkı yıllardır öldürülüyor işkenceye uğruyor kadın çocuk yaşlı demeden katlediliyor. Peki bu katliamı yapan kim? Cezayir'de kim neyin mücadelesini veriyor?
Bugüne kadar bu sorulara doğru ve net cevaplar veren tarafsız kaynaklara ulaşmak pek mümkün olmuyordu. Bunda elbette Cezayir'de uygulanan baskı rejiminin kamuoyunu dezenformasyon içerikli bilgilerle yönlendirmesinin de büyük payı vardır. Ancak doğru cevapların bulunamamasının asıl sebebi bu cevapların bulunmasıyla yüzyıllardır yaptıkları planların zedelenmesinden korkan bazı Batılı çevrelerdir. Bu nedenle Cezayir'de yaşananların gerçek yüzünü görebilmek için olayların tarihsel arka planına göz atmakta ve kamuoyundan gizlenmeye çalışılan bilgilerin üzerindeki perdeyi biraz aralamakta fayda vardır.Cezayir'de olanları net ve doğru anlayabilmek için bu konuyu iki bölüm halinde incelemek yerinde olacaktır. Bu nedenle bu haftaki yazımızda Cezayir tarihine ve Fransa'nın bu topraklarda neden olduğu teröre kısaca bir göz atacağız. Önümüzdeki hafta ise Cezayir üzerinde yapılan planların asıl amaçlarına ve tüm bu yaşananların Cezayir halkına neye malolduğuna değineceğiz.
Fransa'nın Cezayir İşgali
Bilindiği gibi Sanayi Devrimi ile birlikte siyasi dengelerin de değişmeye başladığı 19. yüzyıl insanlığa savaşların katliamların ve zulmün hakim olduğu 20. yüzyılı armağan etti. 19. yüzyılda kurulmak istenen düzenin temel dayanak noktasını ise dinin ve manevi değerlerin ikinci plana itildiği her şeyin maddi menfaatlerden ibaret olduğu ve "güçlü olanın kazanacağı" öğretisini telkin eden materyalist dünya görüşü oluşturmakta idi. Bu görüş çerçevesinde gelişen sömürgeci anlayış kendisine yeni kaynaklar ve imkanlar ararken karşısında Müslümanları dolayısıyla da Osmanlı İmparatorluğu'nu buldu. Osmanlı'nın zayıflatılması ve bu vesile ile hakimiyeti altındaki toprakların Batılı devletler tarafından sömürüye açık hale getirilmesi 19. yüzyılın son çeyreğinin ve 20. yüzyıl başının en belirgin stratejilerinden birisi oldu.
Bu stratejiler doğrultusunda Osmanlı'nın giderek zayıflatılması ve en nihayetinde de siyasi olarak varlığının sona ermesi sömürgeci devletler için pek çok yeni kapının açılması anlamına geliyordu. Osmanlı'nın dağılma süreciyle birlikte sömürgeci güçler de İslam topraklarını paylaşmaya başladılar. Paylaşılan bu topraklardan birisi de Cezayir idi. Fransız orduları 1827 yılında 37 bin askerle Cezayir'e yönelik işgallerine başladılar ve üç yıl süren işgalin sonucunda Cezayir toprakları tamamen Fransızların denetimine geçti.Zengin petrol yataklarına sahip olan ve Akdeniz'de oldukça stratejik bir liman özelliği taşıyan Cezayir Fransa için oldukça değerli bir topraktı. 19. yüzyıla kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Cezayir toprakları 1830 yılında Fransa topraklarına katıldı ve 132 yıl boyunca Fransa'nın sömürgesi olarak kaldı.
Sömürgecilik anlayışının bir gereği olarak kendileri dışındaki milletleri ikinci sınıf insanlar olarak gören Fransızlar da işgal ettikleri tüm topraklarda olduğu gibi Cezayir'de de baskıya ve şiddet dayanan bir sistem kurdular. Fransızlarla birlikte asimilasyon yoğun bir şekilde hayata geçirildi. İlk önce Arapça konuşmak ve eğitim görmek yasaklandı. Resmi konuşma dili sadece Fransızca olarak kabul edildi. Bu politika halkın ulusal kimliğini ve kültürel birikimini yok etmeyi hedefliyordu. Daha sonra Cezayir halkı bir yandan ekonomik olarak tam anlamıyla Fransa'ya bağımlı hale getirilirken bir yandan da ülkenin siyasi yapısı Fransa'nın menfaatleri doğrultusunda yeniden inşa edildi.
Fransa'nın 1827'de başlayan işgaline karşı Cezayir'de ilk direniş 1832'de Maskara Emiri Abdülkadir tarafından gerçekleştirildi. Konstantin şehrinin beyi Hacı Ahmed ile birlikte Fransızlara karşı isyan eden ve sonra da başlattığı ayaklanmanın liderliğini üstlenen Emir Abdülkadir 18 Kasım 1839'da Fransa'ya karşı resmen savaş ilan etti. Ancak bu mücadele kullanılan yanlış yöntemler nedeniyle başarıya ulaşamadı. Mücadele sırasında binlerce Cezayirli Müslüman öldü ve Fransızlar da ülkeye tamamen hakim oldular.