7
EXE RANK
-тнє αLуx-
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 21 Tem 2009
- Mesajlar
- 7,782
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Celaliler (Celâlîler, Celâlî İsyanları)
Anadolu’da; siyasî, askerî, idarî, iktisadî ve sosyal sebeplere dayanarak, İran desteğindeki Şiî propagandacılar tarafından çıkarılan isyanlara katılanlar.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve yükselişinde tarikatlar, şeyhler, velîler ve dervişler, birinci derecede rol oynamıştır. Osman Gazi ve haleflerinin etrafı din adamları, Türkmenler ve evliya ile dolmuş, daha ilk günlerde Osmanlı akınları, gazâ mahiyetini almış ve bir gaziler devleti kurulmuştu. Böylece, Türkistan’da başlayan, Selçuklular, Danişmendliler devrinde gelişen ve genişleyen gâzilik an’aneleri, daha büyük bir hayatiyetle canlanmıştı. Osmanlılar ve gazâ yapan Türkmenler, artık her tarafta âlimlere medrese, şeyhlere zâviye ve imaret inşa ediyor, ilim ve tasavvuf tam bir kaynaşma hâline gelmiş bulunuyordu. Bu sebepledir ki, Selçuklu sultanları için gâzilik unvanı, nadiren kullanıldığı halde, ilk devir Osmanlı sultan ve beyleri, hep gâzi sıfatı ile anılıyordu.
1447’de, merkezi Erdebil’de bulunan Şeyh Safiyyüddîn tarikatının başına geçen Cüneyd, dedelerinin ve Safiyyüddîn’in doğru yolundan ayrılarak Şiîlik propagandasına başlamış, kısa zamanda etrafına pekçok kimse toplamıştı. Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah, bundan huzursuz olduğu için, Erdebil’den uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Nihayet Anadolu’ya gelen Şeyh Cüneyd, dedelerinin nüfuzundan faydalanarak, Türkmen boyları arasına sığındı. Buralarda yetiştirdiği sapık müritlerini, İran ve Anadolu’daki Safeviyye ve Hurufî itikatlı Bektaşî hankâh ve zâviyelerine göndermeye başladı ve tarikat fertleri arasına Râfızîlik fikirlerini sokmakta başarılı oldu.
1502’de İran’da tarikatın başında bulunan Şah İsmail, çoğu Anadolu’dan gelmiş yedi bin kişilik kuvvetiyle, Nahcıvan Savaşında, dayısının oğlu Akkoyunlu Elvend Mirzâ’yı yenerek Âzerbaycan’ı aldı ve Safevî Devleti'ni kurmaya muvaffak oldu. Daha sonra sırasıyla Akkoyunlu, Dulkadiroğlu ve Özbek Hanlığı'nı mağlûbiyete uğratan Şah İsmail, ayrıca Anadolu’ya gönderdiği halifeleri sayesinde, Osmanlı ülkesinde karışıklıklar çıkartmaktan geri kalmadı.
Nitekim Osmanlı tarihlerinde, Şeytan Kulu denilen Şah Kulu Baba Tekeli adında bir Şiî, etrafına topladığı adamlarla Antalya ve Kütahya çevresinde büyük bir isyan başlattı. Üzerine gönderilen kuvvetleri bozguna uğrattı. Sivas civarındaki Kızılkaya geçidinde sadrazam Ali Paşa ile giriştiği çarpışmada öldürüldü. Fakat bu savaşta Ali Paşa da şehit düştü. 1512’de ise, Anadolu’da yeni bir Şiî hareketi başgösterdi. Osmanlı ülkesinde şehzadeler arasındaki saltanat mücadelesinden yeterince faydalanmaya bakan Şah İsmail, Nûr Ali Halife’yi Anadolu’ya gönderdi. Etrafına 20.000 kişi toplayan Nûr Ali Halife, Tokat’ı zaptederek Şah İsmail adına hutbe okuttu. Osmanlılar için gittikçe korkunç bir hal alan ve tamamıyla Safevîlere dayanan Anadolu Kızılbaşlarının ortaya çıkardıkları bu buhran, ancak Yavuz Sultan Selim Han zamanında halledilebildi.
Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran Şahı İsmail Safevî’yi Çaldıran’da mağlup ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Bu bozgundan sonra Anadolu’nun çeşitli mıntıkalarına dağılan Hurûfîler, 1519’da mehdîlik iddiasıyla ortaya çıkan Bozoklu Şeyh Celâl adında bir sapığın etrafında toplanarak, Turhal’da yeni bir isyan çıkardılar. Ankara üzerine doğru yürüdükleri sırada, Maraş Valisi Şahsuvaroğlu Ali Beyin ani bir baskınıyla bozguna uğradılar. Bozoklu Şeyh Celâl, bozgun sırasında kaçmak istediyse de yakalanıp öldürüldükten sonra, kesik başı İstanbul’a gönderildi. Yavuz Sultan Selim Hana büyük endişe veren bu hareketi bastıran Şahsuvaroğlu Ali Bey, başarısından dolayı mükâfatlandırıldı. Osmanlı tarihçileri, bu hadiseden sonra, Anadolu’daki ayaklanmalara, Bozoklu Celâl adlı sapığın adına izafeten, Celâlîlik; ayaklananlara da Celâlî demişlerdir.
Celâlî hareketleri, bu tarihten sonra Kanunî Sultan Süleyman Hanın son senelerine kadar, bazı münferit vakalardan ibaret kaldı. Ancak, 17. yüzyıldan itibaren, bilhassa devletin savaş hâlinde bulunduğu dönemlerde, bu isyanlar, dışarıdan (İran’dan) yapılan teşviklerle artarak devam etti. Nitekim, 16. yüzyılın sonlarında başlayan Osmanlı-İran ve Avusturya savaşlarının uzun sürmesi, Anadolu’daki eşkıya zümresinin kuvvetlenmesine fırsat verdi. Bunlar arasında en tehlikelisi, bilhassa huzursuzluğu gerçek bir ihtilâl hâlinde teşkilâtlandıran Karayazıcı Abdülhalim idi. Karayazıcı’nın çevresinde, şekavetleri sebebiyle dirlikleri kesilen timar ve zeamet sahibi sipahi subaylarıyla, hükümete küskün, muhteris devlet adamları da bulunuyordu. Bu durum, 16. yüzyılın sonlarından itibaren isyanların dinî olduğu kadar, siyasî, askerî, idarî ve ekonomik olarak arttığını da göstermektedir.
Anadolu’da; siyasî, askerî, idarî, iktisadî ve sosyal sebeplere dayanarak, İran desteğindeki Şiî propagandacılar tarafından çıkarılan isyanlara katılanlar.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve yükselişinde tarikatlar, şeyhler, velîler ve dervişler, birinci derecede rol oynamıştır. Osman Gazi ve haleflerinin etrafı din adamları, Türkmenler ve evliya ile dolmuş, daha ilk günlerde Osmanlı akınları, gazâ mahiyetini almış ve bir gaziler devleti kurulmuştu. Böylece, Türkistan’da başlayan, Selçuklular, Danişmendliler devrinde gelişen ve genişleyen gâzilik an’aneleri, daha büyük bir hayatiyetle canlanmıştı. Osmanlılar ve gazâ yapan Türkmenler, artık her tarafta âlimlere medrese, şeyhlere zâviye ve imaret inşa ediyor, ilim ve tasavvuf tam bir kaynaşma hâline gelmiş bulunuyordu. Bu sebepledir ki, Selçuklu sultanları için gâzilik unvanı, nadiren kullanıldığı halde, ilk devir Osmanlı sultan ve beyleri, hep gâzi sıfatı ile anılıyordu.
1447’de, merkezi Erdebil’de bulunan Şeyh Safiyyüddîn tarikatının başına geçen Cüneyd, dedelerinin ve Safiyyüddîn’in doğru yolundan ayrılarak Şiîlik propagandasına başlamış, kısa zamanda etrafına pekçok kimse toplamıştı. Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah, bundan huzursuz olduğu için, Erdebil’den uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Nihayet Anadolu’ya gelen Şeyh Cüneyd, dedelerinin nüfuzundan faydalanarak, Türkmen boyları arasına sığındı. Buralarda yetiştirdiği sapık müritlerini, İran ve Anadolu’daki Safeviyye ve Hurufî itikatlı Bektaşî hankâh ve zâviyelerine göndermeye başladı ve tarikat fertleri arasına Râfızîlik fikirlerini sokmakta başarılı oldu.
1502’de İran’da tarikatın başında bulunan Şah İsmail, çoğu Anadolu’dan gelmiş yedi bin kişilik kuvvetiyle, Nahcıvan Savaşında, dayısının oğlu Akkoyunlu Elvend Mirzâ’yı yenerek Âzerbaycan’ı aldı ve Safevî Devleti'ni kurmaya muvaffak oldu. Daha sonra sırasıyla Akkoyunlu, Dulkadiroğlu ve Özbek Hanlığı'nı mağlûbiyete uğratan Şah İsmail, ayrıca Anadolu’ya gönderdiği halifeleri sayesinde, Osmanlı ülkesinde karışıklıklar çıkartmaktan geri kalmadı.
Nitekim Osmanlı tarihlerinde, Şeytan Kulu denilen Şah Kulu Baba Tekeli adında bir Şiî, etrafına topladığı adamlarla Antalya ve Kütahya çevresinde büyük bir isyan başlattı. Üzerine gönderilen kuvvetleri bozguna uğrattı. Sivas civarındaki Kızılkaya geçidinde sadrazam Ali Paşa ile giriştiği çarpışmada öldürüldü. Fakat bu savaşta Ali Paşa da şehit düştü. 1512’de ise, Anadolu’da yeni bir Şiî hareketi başgösterdi. Osmanlı ülkesinde şehzadeler arasındaki saltanat mücadelesinden yeterince faydalanmaya bakan Şah İsmail, Nûr Ali Halife’yi Anadolu’ya gönderdi. Etrafına 20.000 kişi toplayan Nûr Ali Halife, Tokat’ı zaptederek Şah İsmail adına hutbe okuttu. Osmanlılar için gittikçe korkunç bir hal alan ve tamamıyla Safevîlere dayanan Anadolu Kızılbaşlarının ortaya çıkardıkları bu buhran, ancak Yavuz Sultan Selim Han zamanında halledilebildi.
Yavuz Sultan Selim Han, 1514’te İran Şahı İsmail Safevî’yi Çaldıran’da mağlup ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Bu bozgundan sonra Anadolu’nun çeşitli mıntıkalarına dağılan Hurûfîler, 1519’da mehdîlik iddiasıyla ortaya çıkan Bozoklu Şeyh Celâl adında bir sapığın etrafında toplanarak, Turhal’da yeni bir isyan çıkardılar. Ankara üzerine doğru yürüdükleri sırada, Maraş Valisi Şahsuvaroğlu Ali Beyin ani bir baskınıyla bozguna uğradılar. Bozoklu Şeyh Celâl, bozgun sırasında kaçmak istediyse de yakalanıp öldürüldükten sonra, kesik başı İstanbul’a gönderildi. Yavuz Sultan Selim Hana büyük endişe veren bu hareketi bastıran Şahsuvaroğlu Ali Bey, başarısından dolayı mükâfatlandırıldı. Osmanlı tarihçileri, bu hadiseden sonra, Anadolu’daki ayaklanmalara, Bozoklu Celâl adlı sapığın adına izafeten, Celâlîlik; ayaklananlara da Celâlî demişlerdir.
Celâlî hareketleri, bu tarihten sonra Kanunî Sultan Süleyman Hanın son senelerine kadar, bazı münferit vakalardan ibaret kaldı. Ancak, 17. yüzyıldan itibaren, bilhassa devletin savaş hâlinde bulunduğu dönemlerde, bu isyanlar, dışarıdan (İran’dan) yapılan teşviklerle artarak devam etti. Nitekim, 16. yüzyılın sonlarında başlayan Osmanlı-İran ve Avusturya savaşlarının uzun sürmesi, Anadolu’daki eşkıya zümresinin kuvvetlenmesine fırsat verdi. Bunlar arasında en tehlikelisi, bilhassa huzursuzluğu gerçek bir ihtilâl hâlinde teşkilâtlandıran Karayazıcı Abdülhalim idi. Karayazıcı’nın çevresinde, şekavetleri sebebiyle dirlikleri kesilen timar ve zeamet sahibi sipahi subaylarıyla, hükümete küskün, muhteris devlet adamları da bulunuyordu. Bu durum, 16. yüzyılın sonlarından itibaren isyanların dinî olduğu kadar, siyasî, askerî, idarî ve ekonomik olarak arttığını da göstermektedir.