15
EXE RANK
-AUXERRE. `
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 1 Ara 2009
- Mesajlar
- 15,286
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
Çocuğunuz okula yürüyerek gidip gelebilir mi? Nerede spor yapıyor? Mahallenizde havuz var mı? Öğlen yemeğine en fazla kaç dakika ayırıyorsunuz? İradeniz çok mu zayıf?
Gençken gayet iyiydiniz de 30'u devirince oturduğu yerde şiştikçe şişen, biçimsiz, sevimsiz, iradesiz bir patates çuvalı gibi oldunuz. Üzülmeyin, bu dertle uzun yaşamak pek mümkün değil. Suçlu obez kapitalizm! Ve tek kurban da siz değilsiniz
Tarihi 'kıtlık-savaş' döngüleriyle
çizilen dünya, hiç bu kadar semirmemişti. Oysa karnını tıka basa doyuran şanslıların damarlarındaki 'kan-yağ' karışımı sağlıklı, uzun ve mutlu bir ömür vaat etmiyor.
Bu, Akdeniz, Japon gibi geleneksel mutfakların 'reçete' niyetine yazıldığı, kalabalıklarınsa birbirine benzer biçimde beslendiği dünyada, 'sınır tanımaz' bir sorun.
'Asansör kullanmayın', 'Otobüsten bir durak önce inin' gibi incilerin ne denli etkili olduğu ortada. İngiliz 'The Observer' gazetesinde 'Suçlu Kapitalizm' diyen Will Hutton ise, 'semirme' sorununa gerçek bir çözüm arıyorsak, hesaba katmak zorunda olduğumuz 'kelimeler'le konuşuyor:
10 kişiden en fazla 4'ü 'normal'
"Amerikan Cerrahlar Birliği, Amerikalıların yüzde 60'ının şişman ya da obez olduğunu açıkladı. Amerikalıların kendilerini
abur cuburla öldürmelerinin önüne nasıl geçileceği ulusal sorun. Amerika boyutuna erişmese de, Britanyalılar da aynı hastalıktan musdarip. Her beş Britanyalıdan birinin ve çocuklarınyüzde 13'ünün obez olduğu tahmin ediliyor.
Obezite öldürüyor. Şişmanlığın yaşam beklentisini kısalttığına dair deliller de hızla çoğalıyor. Ayrıca, tip-2 şeker hastalığı, kalp krizi, kolon ve yumurtalık kanseri, safra ve mesane hastalıkları şişman insanlarda daha sık görülüyor.
Alışkanlıklarımız ve biz
Tavsiyelerin pek işe yaramadığı doğru. Ben tüm direnmelerime rağmen son yıllarda fazlasıyla kilo aldım. Ama sağlık otoritelerini suçlamak niyetinde değilim. Şişmanlığım alışkanlıklarımın bir sonucu. Hareketsiz yaşamım, yeme-içme alışkanlıklarım
eskiden olduğu gibi şimdi de aynen sürüyor: Yaşam biçimimin doğurduğu ihtiyaçların beni hapsettiği sınırlarımı zorlayarak. Ve korkarım ki benim yaşam biçimim sizinkisine fazlasıyla benziyor.
Küçük bir azınlık, öz disiplin ve büyük gayretlerlerle genel akımın dışında kalmayı başarırken, büyük bir çoğunluğuk obeziteyi yaratan ekonomik ve sosyal şartların kurbanı.
Zamanın denetimi
Obezite, zaman üzerindeki denetimi yitirmemizin ve yiyecek-içeçeğin tıpkı otomobil veya ayakkabı gibi, 'gayet sıradan' bir tüketim malzemelerine indirgenmesinin doğrudan sonucu. Kısaca obezite, modernitenin
sonucu.
Çocuklarda görülen şişmanlık genellikle yetersiz bedensel aktiviteden, sağlıksız yiyeceklerden, televizyon ve bilgisayar ekranı karşısında geçirilen saatlerden kaynaklanıyor.
Aslında yapılması gereken de çok basit: Çocuklar okula yürüyerek gitmeli, dengeli beslenmeli ve elbette ki daha çok hareket etmeli.
Yapılması gerekenler bunlar, ama gerçek farklı. Çocukların yüzde 75'i araçlarla okula ***ürülüyor, çünkü 20 yıllık eğitim maceramızın sonucu olarak ebeveynler, çocuklarını, uzak da olsa istedikleri okula gönderiyorlar. Çocuklarını kamu taşıma araçlarının tehlike ve zorluklarını tatmak zorunda bırakmamak için de bizzat kendileri okula ***ürüp getiriyorlar.
Sadece birkaç ailede düzenli yemek saatleri var. Anne ve baba uzun saatler çalışıyor, eve geliş zamanları hiç belli değil, çocuklar da istedikleri gibi karınlarını doyuruyorlar.
Yemeğin çabuk hazırlanması gerekiyor; kaçınılmaz olarak yağ oranı yüksek yiyecekler
seçiliyor. Bitkin ebeveyn, boş zamanında çocuğun bilgisayar oyunlarıyla oyalanmasına izin veriyor. Yerel yönetimlerin de spor tesisleri kuracak parası yok. Sonuç: Obez çocuklar.
Hayatın anonim tatları
Yetişkinler için de aynı hikâye geçerli. Amerikalı sosyolog Julie Schor'a göre Amerikan toplumunun anonimliği, Amerikalıları
tüketime itiyor. Amerikalılar toplumsal aktivitelerde bulamadıkları tasdiği tüketimde arıyorlar.
Toplumsal hayatın çöküşü ve de kolektif etki Amerikalıların daha çok kendi kendilerinde tatmin aramasına yol açıyor: Bu yüzden bu 'new age' modaları, kültler ve öğütlerin yükselişi. Bu yüzden günün her saati kontrolsüzce yemek yemeler. Bu yüzden fast-food ihtiyacı.
Daha iyi bir şeyler hazırlamak için azalan zaman da buna katkıda bulunuyor; çalışma saatleri ABD'de Britanya'ya oranla daha uzun ve düzensiz. Gıda şirketleri bu ihtiyaçlara cevap verecek dev holdingler kurdu: Yağlı hazır yiyeceklerin sunulduğu fast-food zincirleri.
Yağlı yiyeceğe vergi!
Bu hortum her türlü tepkiyi yutmadan, Ulusal Sağlık Dairesi (NHS) ciddi adımlar atmalı. Nasıl ki sigaralara vergi koyuyorsak, yağlı yiyeceklere de vergi koymalıyız. Yağlı yiyecek reklamlarında, tıpkı sigarada olduğu gibi, sağlıkla ilgili uyarılar yer almalı. Yiyecek zincirine hâkim olmalıyız: Nasıl büyütüldüğüne, nasıl üretildiğine, nasıl dağıtıldığına.
Uzun çalışma saatlerinin getirdiği olumsuz sonuçları önlemekte çok daha kararlı olmalıyız.
Çalışanlara daha fazla 'denetim hakkı' sağlamak, aynı zamanda çalışanların daha 'iyi' yemek yiyebilmeleri anl¤¤¤¤¤ geliyor. Yerel demokrasiyi güçlendirmek, yerel yönetimlerin 'eğlenceli' tesisler kurmasını sağlamak için bir yöntem. Mahalle okullarının şartlarının iyileştirilmesi, çocuklara yürüyerek gidebilecekleri okullar sağlar.
Ama her şeyden önemlisi, tehlikenin sosyal kökleri olduğunu ve bertaraf etmek için sosyal tepkiler verilmesi gerektiğini kavramalıyız.
Tıpkı yıllardan beri sosyal demokratların ve sosyalistlerin dediği gibi. Bu sıradan insanların anlayacağı türden bir dava ve solun dirilişine muhtemelen katkıda bulunacak. Bu arada ben hâlâ balık yemeye ve haftada üç kez koşmaya özen gösteriyorum."
Gençken gayet iyiydiniz de 30'u devirince oturduğu yerde şiştikçe şişen, biçimsiz, sevimsiz, iradesiz bir patates çuvalı gibi oldunuz. Üzülmeyin, bu dertle uzun yaşamak pek mümkün değil. Suçlu obez kapitalizm! Ve tek kurban da siz değilsiniz
Tarihi 'kıtlık-savaş' döngüleriyle
çizilen dünya, hiç bu kadar semirmemişti. Oysa karnını tıka basa doyuran şanslıların damarlarındaki 'kan-yağ' karışımı sağlıklı, uzun ve mutlu bir ömür vaat etmiyor.
Bu, Akdeniz, Japon gibi geleneksel mutfakların 'reçete' niyetine yazıldığı, kalabalıklarınsa birbirine benzer biçimde beslendiği dünyada, 'sınır tanımaz' bir sorun.
'Asansör kullanmayın', 'Otobüsten bir durak önce inin' gibi incilerin ne denli etkili olduğu ortada. İngiliz 'The Observer' gazetesinde 'Suçlu Kapitalizm' diyen Will Hutton ise, 'semirme' sorununa gerçek bir çözüm arıyorsak, hesaba katmak zorunda olduğumuz 'kelimeler'le konuşuyor:
10 kişiden en fazla 4'ü 'normal'
"Amerikan Cerrahlar Birliği, Amerikalıların yüzde 60'ının şişman ya da obez olduğunu açıkladı. Amerikalıların kendilerini
abur cuburla öldürmelerinin önüne nasıl geçileceği ulusal sorun. Amerika boyutuna erişmese de, Britanyalılar da aynı hastalıktan musdarip. Her beş Britanyalıdan birinin ve çocuklarınyüzde 13'ünün obez olduğu tahmin ediliyor.
Obezite öldürüyor. Şişmanlığın yaşam beklentisini kısalttığına dair deliller de hızla çoğalıyor. Ayrıca, tip-2 şeker hastalığı, kalp krizi, kolon ve yumurtalık kanseri, safra ve mesane hastalıkları şişman insanlarda daha sık görülüyor.
Alışkanlıklarımız ve biz
Tavsiyelerin pek işe yaramadığı doğru. Ben tüm direnmelerime rağmen son yıllarda fazlasıyla kilo aldım. Ama sağlık otoritelerini suçlamak niyetinde değilim. Şişmanlığım alışkanlıklarımın bir sonucu. Hareketsiz yaşamım, yeme-içme alışkanlıklarım
eskiden olduğu gibi şimdi de aynen sürüyor: Yaşam biçimimin doğurduğu ihtiyaçların beni hapsettiği sınırlarımı zorlayarak. Ve korkarım ki benim yaşam biçimim sizinkisine fazlasıyla benziyor.
Küçük bir azınlık, öz disiplin ve büyük gayretlerlerle genel akımın dışında kalmayı başarırken, büyük bir çoğunluğuk obeziteyi yaratan ekonomik ve sosyal şartların kurbanı.
Zamanın denetimi
Obezite, zaman üzerindeki denetimi yitirmemizin ve yiyecek-içeçeğin tıpkı otomobil veya ayakkabı gibi, 'gayet sıradan' bir tüketim malzemelerine indirgenmesinin doğrudan sonucu. Kısaca obezite, modernitenin
sonucu.
Çocuklarda görülen şişmanlık genellikle yetersiz bedensel aktiviteden, sağlıksız yiyeceklerden, televizyon ve bilgisayar ekranı karşısında geçirilen saatlerden kaynaklanıyor.
Aslında yapılması gereken de çok basit: Çocuklar okula yürüyerek gitmeli, dengeli beslenmeli ve elbette ki daha çok hareket etmeli.
Yapılması gerekenler bunlar, ama gerçek farklı. Çocukların yüzde 75'i araçlarla okula ***ürülüyor, çünkü 20 yıllık eğitim maceramızın sonucu olarak ebeveynler, çocuklarını, uzak da olsa istedikleri okula gönderiyorlar. Çocuklarını kamu taşıma araçlarının tehlike ve zorluklarını tatmak zorunda bırakmamak için de bizzat kendileri okula ***ürüp getiriyorlar.
Sadece birkaç ailede düzenli yemek saatleri var. Anne ve baba uzun saatler çalışıyor, eve geliş zamanları hiç belli değil, çocuklar da istedikleri gibi karınlarını doyuruyorlar.
Yemeğin çabuk hazırlanması gerekiyor; kaçınılmaz olarak yağ oranı yüksek yiyecekler
seçiliyor. Bitkin ebeveyn, boş zamanında çocuğun bilgisayar oyunlarıyla oyalanmasına izin veriyor. Yerel yönetimlerin de spor tesisleri kuracak parası yok. Sonuç: Obez çocuklar.
Hayatın anonim tatları
Yetişkinler için de aynı hikâye geçerli. Amerikalı sosyolog Julie Schor'a göre Amerikan toplumunun anonimliği, Amerikalıları
tüketime itiyor. Amerikalılar toplumsal aktivitelerde bulamadıkları tasdiği tüketimde arıyorlar.
Toplumsal hayatın çöküşü ve de kolektif etki Amerikalıların daha çok kendi kendilerinde tatmin aramasına yol açıyor: Bu yüzden bu 'new age' modaları, kültler ve öğütlerin yükselişi. Bu yüzden günün her saati kontrolsüzce yemek yemeler. Bu yüzden fast-food ihtiyacı.
Daha iyi bir şeyler hazırlamak için azalan zaman da buna katkıda bulunuyor; çalışma saatleri ABD'de Britanya'ya oranla daha uzun ve düzensiz. Gıda şirketleri bu ihtiyaçlara cevap verecek dev holdingler kurdu: Yağlı hazır yiyeceklerin sunulduğu fast-food zincirleri.
Yağlı yiyeceğe vergi!
Bu hortum her türlü tepkiyi yutmadan, Ulusal Sağlık Dairesi (NHS) ciddi adımlar atmalı. Nasıl ki sigaralara vergi koyuyorsak, yağlı yiyeceklere de vergi koymalıyız. Yağlı yiyecek reklamlarında, tıpkı sigarada olduğu gibi, sağlıkla ilgili uyarılar yer almalı. Yiyecek zincirine hâkim olmalıyız: Nasıl büyütüldüğüne, nasıl üretildiğine, nasıl dağıtıldığına.
Uzun çalışma saatlerinin getirdiği olumsuz sonuçları önlemekte çok daha kararlı olmalıyız.
Çalışanlara daha fazla 'denetim hakkı' sağlamak, aynı zamanda çalışanların daha 'iyi' yemek yiyebilmeleri anl¤¤¤¤¤ geliyor. Yerel demokrasiyi güçlendirmek, yerel yönetimlerin 'eğlenceli' tesisler kurmasını sağlamak için bir yöntem. Mahalle okullarının şartlarının iyileştirilmesi, çocuklara yürüyerek gidebilecekleri okullar sağlar.
Ama her şeyden önemlisi, tehlikenin sosyal kökleri olduğunu ve bertaraf etmek için sosyal tepkiler verilmesi gerektiğini kavramalıyız.
Tıpkı yıllardan beri sosyal demokratların ve sosyalistlerin dediği gibi. Bu sıradan insanların anlayacağı türden bir dava ve solun dirilişine muhtemelen katkıda bulunacak. Bu arada ben hâlâ balık yemeye ve haftada üç kez koşmaya özen gösteriyorum."