5
EXE RANK
AEROPOSTALE.`
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 18 Ara 2009
- Mesajlar
- 5,401
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 32

Ölmüş zannolunan millet, mahvolmuş zannolunan bu memleket, yeniden bütün yaşama yeteneğini gösterebilecek bir vaziyet alıyor. Bütün kadınlarıyla, erkekleriyle, ihtiyarlarıyla el ele vererek kendisinin cihanda mevcut olduğunu, bir kere daha ispat edecek harikalar gösteriyor.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soy-dan, Milliyet gazetesi, 26.12.1929)
Türk kadınları, memleketin mukadderatını millet adına idare eden siyasî topluluğa dahil olmak arzusunu göstermekle, memleketin, milletin vatandaşlara yüklediği vazifelerin hiçbirinden kendilerinin uzak bırakılacağını düşünmezler. Çünkü, vazife karşılığı olmayan hak mevcut değildir.
1931 (Atatürk’ün S.D.II, s. 265)
Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım, Açılsınlar, onların beyinlerini ciddî ilim ve fen ile süsleyelim. İffeti, fenni sağlıklı şekilde izah edelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim.
1918 (Afetinan, M.Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, s. 45)
Daha endişesiz ve korkusuzca, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yoludur.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 150-151)
Ben, muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönlerde onların üstüne çıkacak nur ve irfanla donanacaklarına asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 152 - 153)

Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır. Ağır sıklette değil; ahlâkta, fazilette ağır, ağırbaşlı bir kadın olmalıdır. Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, kol gücüyle, azmiyle koruma ve müdafaaya gücü yeter nesiller yetiştirmektir. Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletli olursa vazifesini yapabilir. Herhalde kadın çok yüksek olmalıdır.
1925 (Atatürk’ün S.D. II, s. 231)
Türkiye Cumhuriyeti’nin esas düşüncesi, kadınları değil, erkekleri dahi, savaş meydanına ***ürmemektir. Fakat, Türk ulusunun yüksek varlığına, herhangi taraftan olursa olsun, ilişildiği zaman, işte o vakit Türk kadınları Türk erkeklerinin bulunduğu yerde hazır ve uyanık ve faal olacaklardır. Bu, insanlığın yüksek huzuru, sükûnu ve dünya insanlığı için lâzım bir ödev olduğundandır ki, Türk kadını bunu yapacaktır ve yapagelmektedir ve yapar.
(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt: XX, Sayı : 80, 1956, s. 742)
Bu millet, esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki, her devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha yüksek nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.
(Enver Behnan Şapolyo, K. Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 529)
Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.
(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt : XX, Sayı : 80, 1956. s. 740)
Kadın varlığı, ulusun binbir noktadan temelidir! Artık, kadını süs tanımak fikrini tazelemek doğru değil!
(Müjgan Cunbur, Atatürk’ün ElyazısiyleKadınlar Hakkında Düşüncesi, Türk Kadını Dergisi, Sayı : 6, 1966, s. 19)
Şuna kani olmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.
1923 (Atatarük’ün S.D. II, s. 85)
Erkeklere ilk nasihati, ilk terbiyeyi veren ve onun üzerinde ilk analık nüfuz ve tesirini tesis eden, kadındır.
1930 (Afetinan, B.M. ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s. 89)

Pek yakın bir gelecekte, kadının her mânasıyla erkekle eş olacağı bir dünya doğacaktır.
(Atatürk’ten B.H., s. 58)
Kadının siyasî ehliyetsizliğine mantıkî hiçbir sebep yoktur. Bu husustaki tereddüt ve menfi zihniyet, mazinin toplumsal bir niteliğinin can çekişen bir hatırasıdır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 89)
Siyasî ve sosyal hakların kadın tarafından kullanılmasının, beşeriyetin saadeti ve saygınlığı açısından gerekli olduğuna eminim.
1935 (Ayın Tarihi, No: 17, 1935, s.14)
Türk kadınlığının, yeni girdiği siyasal alanda da değerli işler başarmasını dilerim.
1934 (Ulus gazetesi, 10.12.1934)
Milletlerarası Kadın Kongresi delegelerine söylemiştir:
- Türk kadınının, dünya kadınlığına elini vererek dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz.
1935 (Tan gazetesi, 27. 4. 1935)
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere ***ürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere ***ürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim” diyemez.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 147-148)
Belki erkeklerimiz, memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat, erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Memleketin yaşama vasıtalarını hazırlayan kadınlarımız olmuş ve kadınlarımız olmaktadır. Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin yaşama kabiliyetini tutan, hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara ***ürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber, sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o kutsal Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle edebiyen analım ve kutlayalım.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 148)
Seyahatim esnasında köylerde değil, bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok yoğun ve itina ile kapatmakta olduklarını gördüm. Özellikle bu sıcak mevsimde bu tarz, kendileri için mutlaka azap ve ıstırabı gerektirdiğini tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim bencilliğimizin eseridir. Çok iffetli ve dikkatli olduğumuzun gereğidir. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da bizim gibi kavrayışlı ve anlayışlı insanlardır. Onlara ahlâka ait kutsal kavramları telkin etmek, millî ahlâkımızı anlatmak ve onların dimağını nur ile, temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe lüzum kalmaz. Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 211)
Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez veya bir peştemal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu davranışın mâna ve anlamı nedir? Efendiler, medenî bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşî vaziyete girer mi? Bu hal, milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal düzeltilmesi lâzımdır.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, S. 217)
Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek ehemmiyeti olduğunu söylemeğe lüzum yoktur. Bizim milletimizde kadın, eskiden bu ehemmiyeti, hakikaten en yüksek derecede kazanmıştır. Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin, olayların tanıklığıyla sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermişlerdir. Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en ehemmiyetlisi, kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi. Hakikaten, Türk milletinin bütün cihanda, yalnız Asya’da değil Avrupa’da dahi büyük ezici kudret göstermiş olması, çok parlak hareketler yapmış bulunması, hep öyle kıymetli anaların faziletli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve fazilet telkin etmesi sayesinde idi. Şunu söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın umumî vazifelerde üzerlerine düşen hisselerden başka kendileri için en ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletli bir vazifeleri de iyi anne olmaktır. Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların, bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için, gerekli özellikler taşıyan evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak, pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, hattâ erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.
1928 (Atatürk’ün S.D. II, s. 151-152)
Düşmanlarımız, bizi dinin tesiri altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklama ve çökmemizi buna bağlıyorlar; bu hatadır! Bizim dinimiz, hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak bilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek bu bilim ve bilgiyi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak mecburiyetindedir. İslâm ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kayıtlarla bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar, bilim ve bilgi yönünden ve diğer hususlarda erkeklerden asla geri kalmamışlardır; belki daha ileri gitmişlerdir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 86)

Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse, o toplum yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır. Bir millet ilerlemek ve medenîleşmek isterse, bilhassa bu noktayı esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktır. İnsanlar dünyaya alnında yazılı olduğu kadar yaşamak için gelmişlerdir. Yaşamak demek, faaliyet demektir. Bu sebeple bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur. Bir toplumun, hayatta çalışması ve muvaffak olması için çalışmanın ve muvaffak olabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve şartları benimsemesi gerekir. Bundan ötürü bizim toplumumuz için ilim ve fen gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lâzımdır. Malûmdur ki, her safhada olduğu gibi sosyal hayatta dahi iş bölümü vardır. Bu umumî iş bölümü arasında kadınlar, kendilerine ait olan vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda sosyal topluluğun refahı, saadeti için gerekli gündelik çalışmaya da dahil olacaklardır. Kadının ev vazifeleri, en ufak ve ehemmiyetsiz vazifesidir.
Kadının en büyük vazifesi, analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz, kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de, kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da okumuş ve bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra, kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 85-86)
Çok büyük memnuniyetle görüyoruz ve görmekteyiz ki, her yerde hanımlarımız erkeklerle fikir ve nur yolunda yarışırcasına yürüyorlar. Yine şükranla ifade etmek lâzımdır ki, hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerin aşağısında değildir. Hemen her yerde kadın ve erkek seviyesi arasında bir denklik görmekteyim. Bu hal iftihara lâyıktır. Kadınlarımızın, daha elverişsiz şartlar altında erkeklerden geri kalmayışı ve belki aynı şartlar altında erkeklerden ileri gidişi övüncü gerektirir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 152)
Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasî hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını, artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir. Türk kadını evdeki medenî mevkiini salâhiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasî hayatta belediye seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medenî memleketlerin bir çoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salâhiyet ve liyakatle kullanacaktır.
(Perihan Naci Eldeniz, T.T.K. Belleten, Cilt : XX, Sayı : 80, 1956, s. 741)