atatürk inkılapları öncesi ve sonrası

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan kanuLt0
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
6
EXE RANK

kanuLt0

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
27 Eki 2010
Mesajlar
6,865
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
kanuLt0
Atatürk inkılapları; öncesi ve sonrası
atatürk inkılapları öncesi ve sonrası

Atatürk inkılaplarının öncesi ve sonrasını karşılaştırma

T.C. Tarihi Cumhuriyet Dönemi
A) Cumhuriyetin İlanı ve Halifeliğin Kaldırılması:

1. Cumhuriyetin İlanı ve Mustafa Kemal Paşa'nın ilk Cumhurbaşkanı Seçilişi.

2. Halifeliğin Kaldırılması ve Bunun Önemi.

B) Partiler ve Çok Partili Döneme Geçiş Dönemleri:

1. Cumhuriyet Halk Fırkası.

2. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Şeyh Sait Ayaklanması.

3. Mustafa Kemal'e Suikast.

4. Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Olayı.

C) İnkılabın Gelişimi, Devlet ve Toplum Kurumlarının Laikleşmesi.

1. Osmanlı Devletinde Hukuk.

2. Din-Devlet ilişkisi ve Aşamaları.

3. Türk Medeni Kanununun Kabulü ve Karakteri.

D) Eğitim ve Kültür Alanında İnkılap Hareketleri:

1. Türk Harflerinin Kabulü.

2. Tevhid-i Tedrisat Kanunu.

3. Medreselerin Kaldırılmamsı.

4. Eğitim-Öğretim Alanında Gelişmeler, (Okullar, Güzel Sanatlar ve Kültür alanında gelişmeler üzerinde durulması)


5. Yeni Tarih Anlayışı.

6. Türk Dilinin Gelişmesi.

E) Toplumsal Yaşayışın Düzenlenmesi :

1. Tekkelerin, Zaviyelerin ve Türbelerin Kapatılması.

2. Kıyafette Değişiklik.

3. Soyadı Kanununun Kabulü.

4. Ölçüler, Saat ve Takvimde Değişiklik.

5. Kadın Haklarının Kabulü.

F) Ekonomik Alanda Gelişme:

1. Milli Ekonominin Kurulması :

a) Cumhuriyetin İlk Yıllarında Ekonomi.

b) Milli Ekonomi İlkesi ve Uygulanması.

c) Tarım (Köycülük siyaseti, kooperatifçilik, toprak reformu, vergi sistemi üzerinde durulması).

d) Ticaret (Kabotaj hakkının açıklanması.)

e) Sanayi ve Madencilik

2. Bayındırlık Alanında Gelişme.

3. Sağlık ve Tıp Alanında Gelişme.



Atatürk inkılaplarının tümü bir bütün oluşturur. Birbirini tamamlarlar.

Türk inkılabının amacı, Türk halkını çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmaktır.

Saltanat' ın kaldırılması (1 Kasım 1922) :

Nedenleri :

Milli mücadele sırasında İtilafçılarla beraber hareket etmişti,
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmü padişahlıkla çelişiyordu.
Lozan barışı sırasında İtilafçılar sultanı da görüşmelere davet ederek Türk heyetinde ikilik yaratmak istiyordu. Bunun önüne geçilmesi gerekiyordu.
* Bu nedenle saltanat 1 Kasım 1922’te kaldırıldı.

M. Kemal, Erzurum kongresinden itibaren cumhuriyete doğru gidişi ortaya koymuştu. Ancak ülke şartlarının buna elverişli olmaması nedeni ile bu amacını açıkça söylemiyordu. Kurtuluş Savaşı kazanılıp şartlar olanak verince 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet TBMM’nin kabul ettiği bir tasarı ile ilan edilmiştir.



Halifeliğin Kaldırılması ( 3 Mart 1924 ) :

1-Halife peygamber ve Emeviler döneminde hem devlet lideri hem de ordu komutanı idi. Osmanlılara geçince daha çok İslam dünyasını birleştirici bir güç olarak kullanıldı. Ancak bu pek başarılı olmamış ve önemini kaybetmişti.

2-Halife Türkiye’de de devlet işlerine karışmaya başlamış ve cumhuriyete karşı olanlarla iş birliği yapmaya başlamıştı. Bu nedenlerle 3 Mart 1924 yılında halifelik kaldırıldı.



Devlet hizmetlerinin halka daha iyi ulaştırılabilmesi için Türkiye’nin idari teşkilatı yeniden düzenlendi. Merkezi idareye bağlı olarak Türkiye, iller, ilçeler, bucaklar ve köylere ayrıldı. İle vali, ilçelere kaymakam, devletin temsilcisi olarak yönetici atanır.



Türkiye’nin başkenti, Ankara olarak belirlendi.

Milli mücadelenin bütün çalışmaları burada yapılmıştı,
TBMM, burada açılmış ve çalışmıştı,
Ulaşım, haberleşme ve bütün diğer imkanlar açısından Türkiye’nin tüm bölgeleriyle bağlantılıydı. Ülkeyi buradan kontrol etmek daha olanaklı idi.


Atatürk yeni Türk Devleti’nde demokratik rejimi yerleştirmenin yolunun demokrasi olduğunu biliyordu. Bu nedenle siyasi yönetimin tam bir hür ortamda oluşturulabilmesi için halkın seçim hürriyetini sağlamak gerekiyordu.

Demokrasi değişik fikirlerin varlığını kabul eder. Siyasi parti de aynı görüşü paylaşan insanların bir araya gelip oluşturdukları bir örgüttür.

Kurtuluş Savaşı sırasında siyasi partiler yoktu. Herkes ülkenin kurtarılmasını istiyordu. Ancak savaştan sonra ve özellikle saltanatın kaldırılmasının ardından mecliste muhalifler arttı ve kendiliğinden iki grup oluştu. Seçimler yaklaşınca M. Kemal Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kurdu(9 Ağustos 1923).

Bir süre sonra Atatürk’ün bazı arkadaşlarında fikir ayrılıkları başlamış ve onlar da kendi fikirlerini uygulamak üzere terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. İlk başta iyi niyetle kurulan bu parti daha sonra cumhuriyete karşı olanların toplandığı bir odak haline gelmiş ve bu kişilerin çıkardığı bazı ayaklanmalara üzerine parti kapatılmıştır.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nda toplananlar, saltanatın ve halifeliğin yeniden tesisi için çalışıyorlardı.Bunlar Diyarbakır ve Elazığ çevresinde Şeyh Sait İsyanı’nı çıkarmıştı. Bunun üzerine Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılıp İstiklal Mahkemeleri kuruldu ve isyan bastırılıp elebaşıları İstiklal Mahkemelerinde yargılandı.

M. Kemal’i, saltanat ve halifeliğe dönüş için engel olarak görenler onu öldürmeyi tasarlamıştı. Ancak suikastçileri kaçıracak olan motorcunun bu amacından vazgeçip haber vermesi üzerine amaçlarına ulaşamadılar.

1925-1930 yılları arasında inkılaplara devam ediliyordu. Ancak 1929’da yaşanan ekonomik bunalım, M. Kemal’in ekonomik politikasını eleştirenler arttı. Bunun üzerine Atatürk, farklı görüşler için başka partilerin kurulmasını istedi. Sonuçta Ali Fethi Bey tarafından Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ancak bu parti de öncekinde olduğu gibi cumhuriyet rejimine karşı olanların toplandığı bir merkez haline gelince bu da kapatılmak zorunda kalınacak ve böylece ilk çok partili rejim denemeleri başarısız olmuştur.(1945 yılında ancak başarı sağla..).

Menemen olayı, cumhuriyete karşı olanların halkın dini, duygularını kullanarak çıkardıkları bir ayaklanmadır. Derviş Mehmet liderliğinde başlayan ayaklanmayı bastırmak isteyen Öğretmen Asteğmen Kubilay, asilerce başı kesilerek şehit edildi.Ayaklanma daha sonra bastırılarak suçlulara gerekli cezalar verildi.

Hukuk, vatandaşların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen yazılı kuralların bütünündür.

Hukuk alanında yapılan inkılaplar:

1-Anayasanın Kabulü (20 Ocak 1921) ( Teşkilat-ı Esasiye Kanunu )

Anayasanın Önemli Hükümleri:

a)Egemenliğin millete ait olduğu,

b)Kuvvetler birliği(Yasama, yürütme ve yargının TBMM’nde toplanması).

c)TBMM’nin devleti yönetecek en üstün organ olduğu,

29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı üzerine anayasanın 1. maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” şeklinde düzenlendi. 1924’te günün şartlarına göre 2. anayasa yapılmıştır.



2-Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Türk Ticaret Kanununun Kabulü:



Türk Medeni Kanunu’nun Özellikleri:

Kadın ve erkek sosyal ve ekonomik olarak eşit hale getirildi,
Tek eşlilik ve resmi nikah esası getirildi,
Evlenmelerde iki tarafın isteği esas alındı,
Kadınlara da boşanma hakkı tanındı.Böylece çocukların da hakları güvence altına alındı.


Eğitim ve Kültür Alanında İnkılap:



1-Çağdaşlaşma ve Uygarlık: Çağdaşlaşma, aklın ve bilimin ışığında yaşadığımız zamana ayak uydurmaktır. Atatürk’ün gelişim için rehber aldığı faktör, bilim ve tekniktir. Atatürk, Batı uygarlığını hedef gösterirken bilim ve teknolojideki ilerlemelerini kasteder.



2-Milli Eğitim:

a)Tevhid-i Tedrisat(Öğretim Birliği) Kanunun Kabulü ve Medreselerin Kaldırılması:

Osmanlıların son zamanlarında iki türlü eğitim yapılıyordu. Birincisi, bilimin ışığında eğitim veren Batı tipi okullar; ikincisi de din kurallarına göre ve dolayısıyla serbest düşünceye dayanmayan Medreseler. Bu ikilik, toplumda iki ayrı düşüncede olan iki tip nesil yetiştiriyordu. Atatürk bilime dayanmayan Medreseleri kaldırarak toplumdaki ikiliğin önüne geçmiş oldu.



Bugünkü Eğitim Sistemimizin Esasları:

Eğitim birliği,
Kız-erkek eşitliği,
Eğitimin tüm yurtta yaygınlaştırılması,
Eğitimde uygulamaya ağırlık verilmesi,
Programların ihtiyaçlara göre hazırlanması,
Programların bilimsel olması,
Saygılı, sevgili ve sorumlu bir disiplin
Yetenekli ve mesleğini seven fertler yetiştirme,


b)Yeni Türk Harflerinin Kabulü:

Osmanlılarda Arap alfabesi kullanılıyordu. Bu, eğitim ve öğretimi zorlaştırıyordu. Tüm yurtta okur-yazarlılığın yaygınlaştırılması, Latin alfabesine dayanan yeni Türk Alfabesi ile sağlandı.(1 Kasım 1928).Türkler tarih boyunca bir çok devlet kurmuştur. Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı, Türkiye gibi... Bu devletleri kurarken gittikleri yerlerde Türk kültür ve uygarlığını da yaygınlaştırmışlardır .

Atatürk’ün ilkelerinden milliyetçilik, insanın tarihine bağlılığı da ifade eder. Atatürk, milletine ve tarihine bağlılığını, tarih alanındaki çalışmaları ile göstermiştir. Türk tarihinin gerçekçi bir biçimde araştırılması için “Türk Tarih Tetkik Cemiyetini” kurmuştur. Bugün bu kuruluş “Türk Tarih Kurumu” adını taşır. Atatürk tarih yazarlarının tarihi yapanlara bağlı kalmasını istiyordu. Yani tarihin gerçekçi bir biçimde yazılmasını ve böylece gelecek kuşakların doğru bilgilenip bundan gerekli dersleri çıkarmalarını savunuyordu.

Atatürk, birleştirici bir tarih anlayışına sahipti. İnsanın kendi tarihini bilmesi, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkabilmek için zorunludur. Çünkü tarih bilinci, milli birliği oluşturur. Atatürk, Türk tarihi ile övünmesinin yanı sıra sebepsiz yapılan savaşların bir cinayet olduğunu kabul ederdi. Bu da insan sevgisini gösterir. Yani kendi tarihimizle övünürken başka uluslara düşmanlık beslemeyi de reddediyordu.

Atatürk, milli birlik ve beraberliği sağlayan unsurlardan biri olan dil konusuna da önem vermiş ve Türkçe’nin geliştirilmesi için Türk Dili Tetkik Cemiyeti(Türk Dil Kurumu)’ni kurmuştur.

Milli kültür, manevi özellikler, yaşayış ve davranış şekilleri ile düşünce birliğinden oluşur. Yani tüm değerlerimizden oluşur. Atatürk’e göre milli kültür mutlaka yükseltilmelidir. Aksi takdirde yok olur. Günümüzde bu daha iyi hissedilmektedir. Zira geri kalan ulusların kültürü, güçlü ulusların kültürüne yenik düşmektedir. Çağdaş kültüre sahip olmak, bilim, sanat ve teknoloji düzeyine kültürünü yükseltmekle mümkündür.

Güzel sanatlar, uygar olmanın belirtisi ve kültürlü insan yetiştirmede bir eğitim aracıdır. Güzel sanatlardan Atatürkçülüğün amacı, insanlar arasında sevgiyi geliştirmesi, gelecek kuşaklar için çalışılması ve kalıcı eserler verilmesidir. Sanatçı bunu başardığı oranda ulusuna ve insanlığa hizmette bulunmuş olur. Zira sanatkar, insanlığın ortak değeridir.

Gerçek anlamda halkı için çalışan sanatçıya Atatürk büyük önem vermiştir. Bunu da “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.” Sözüyle ifade etmiştir.





Toplumsal alanda yapılan başlıca inkılaplar ve düzenlemeler:



1-Din kurumlarının düzenlenmesi: Tarikat, Tanrı’ya ulaşmak için izlenen yollardan her birine denir. Tarikat mensuplarının toplandıkları yere tekke, küçüğüne de zaviye denir.

Zamanla bu tarikatların gerçek amacından uzaklaşıp cumhuriyete karşı faaliyetlere başlayınca tekke ve zaviyeler ile türbeler çıkarılan bir kanunla kapatıldı(1925).



2-Kıyafette değişiklik: Atatürk yaptığı inkılaplarla yarattığı yeni insanın dış görünüşü ile de uygar insanlar sınıfına katılmasını istedi. Bu amaçla kılık ve kıyafette de düzenleme yapılarak bugünkü kıyafet anlayışını getirdi ve şapka kanunu çıkarıldı. Dini kıyafetlerin giyimi de sadece ibadet yerleri ile sınırlandırıldı.



3-Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik: Cumhuriyetten önce Hicri ve Rumi takvimler kullanılıyordu. Ancak bu farklılık , devlet işlerinin yürütülmesi ve diğer devletleriyle olan ilişkilerde zorluklar çıkarıyordu. Bu yüzden Miladi Takvim getirildi.(1926).

Saat durumu ise önceleri Güneş’in doğuşuna göre yapıldığından ülkede zamanlamada birlik sağlanamıyordu. Bu karmaşayı önlemek için milletler arası saat sistemi kabul edildi.

Ölçü alanında da değişiklikler yapıldı. Önceleri kullanılan arşın, endaze, okka gibi birim ölçüleri yerine metre, kilo ve litre gibi bugünkü ölçüler getirildi. Böylece ticari alana bir düzen ve buna bağlı bir canlılık getirildi(1931).



4-Soyadı Kanunu: Osmanlı devletinde insanların soyadı olmayıp genellikle isimlerinin yanında lakap, baba adı, ayrıcalık ifade eden bazı unvanlarla anılırdı. Ancak bu, nüfus, askerlik, tapu, okul, adalet, ticaret gibi işlerde karışıklıklar çıkarıyordu .

Bu karışıklığın önüne geçmek için 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla, aile gülünç, ahlaka aykırı olmama ve Türkçe olma şartı ile istediği soyadını alabilecekti.



5-Kadının Sosyal ve Siyasal Hakları: İlk Türk devletlerinde kadının yeri önemliydi. Erkek ile eşit ve toplumda söz sahibiydi.

İslamiyet ile beraber Arap kültürü etkili olunca Osmanlılarda kadının yeri gerilemeye başladı. Erkek egemenliği altına alındı. Haklarını kaybetti.

Cumhuriyetle beraber kadın-erkek eşitliğini yeniden sağlamak için bir takım düzenlemeler yapıldı. Cumhuriyetle beraber kadının elde ettiği bazı haklar şunlardır: Seçme-seçilme, miras, boşanma, okuma ve meslek sahibi olma gibi...Sağlık alanında da önemli adımlar atıldı.



EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER :

Ekonomi: İnsanların üretim, pazarlama ve tüketim alanında yaptıkları etkinliklerin tümüdür.

Osmanlı ekonomisi, 1750’lerden itibaren çöküşe geçmiştir. Başlıca sebepleri ise kapitülasyonlar, sanayinin gelişmemesi, sürekli savaşlar, tarımın bozulması ve dış borçlar idi.

Cumhuriyet döneminde ekonominin düzeltilmesi, askeri zafer kadar önemliydi. Çünkü Atatürk’ün belirttiği gibi, siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla tamamlanması gerekir.



Yeni Türk Devleti’nin ekonomi politikası İzmir İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir:

Öncelikle milli kaynaklardan yararlanılacaktır,
Üretici korunacaktır,
Sanayi ve ihracat geliştirilecektir,
Özel girişimciler desteklenecektir,
Çiftçilerin desteklenmesi için bankacılık geliştirilecektir.


Tarım alanında yapılan başlıca etkinlikler:

Köylüyü rahatlatmak için “aşar” vergisi kaldırıldı,
Ziraat Bankası aracılığı ile çiftçilere kredi sağlandı,
Kooperatifçilik geliştirildi,
Tarımda makineleşmeye önem verildi,
Verimi arttırmak için tohum ıslahı ve çiftçinin eğitilmesine önem verilmiştir.
Ticaret alanında yapılan etkinlikler:

Cumhuriyet öncesi ticaret azınlıkların elindeydi. Türk milletini ticarette etkin kılmak için:

1-Bankacılığa önem verilerek ilk özel banka olan İş Bankası kuruldu,
2-Tüccarlara kredi sağlandı,
3-Türk limanları arasında yolcu ve yük taşıma hakkı(Kabotaj hakkı) Türk denizcilerine verildi.


Sanayi alanında yapılan etkinlikler:

Devlet sanayi kuruluşlarını kurarken özel girişimciler de desteklendi,
1933 yılında “devletçilik” ilkesi uygulanarak girişimcilerin yapamadığı yatırımlar yapıldı,
1939’da Karabük demir-çelik fabrikası kuruldu,
Madencilik faaliyetleri için MTA Enstitüsü kuruldu.


Bayındırlık alanında : özellikle ulaşıma önem verilerek demir ve kara yolları geliştirildi. Liman ve hava alanları yapılıp hizmete sokuldu. Şehirlerin modernleştirilmesi için çalışıldı.
 
Suraiya Faroqhi’ nin “Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam” adlı kitabından seçmelerle devam ediyorum. Dikkat edeceğiniz gibi kitaptaki çoğu bilgi Evliya Çelebi’ nin Seyahatnamesi’ nden alınmış.

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]TATLILAR[/FONT]


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]16. yüzyıl vakıf defterlerinde büyük miktarda kuru üzüm ve kuş üzümü tüketildiği görülmektedir. Tatlandırmada bal ve üzüm suyu da kullanılırdı. Şekerkamışı Mısır’ dan ve Kıbrıs’ tan az miktarda getirtilirdi ve bu nedenle büyük bir lükstü. 1640 tarihli İstanbul narh defterinde dört şeker çeşidinin adı geçer : Sükker- mükerrer, ham sükker, nebat sükkeri ve beyaz, iyi kalite denen ve pazarda diğerlerinin yanında az miktarda satışa sunulan bir diğer çeşit. Bunların dışında bir de baharatlanmış şekerler vardı. İstanbul’ da Kapalıçarşı’ da satılan bu şekerler darçın sükkeri, karanfil sükkeri, anison sükkeri, anber ve gül sükkeri idi. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Şeker ve meyvelerden reçel yapılırdı. Bu reçeller Avrupa’ da yapılan marmelatlardan katı olmamaları ile ayrılırdı. Evliya çelebi Bitlis beyinin sarayında yalnızca limon, ravent ve armut reçelini değil, yabani havuç, frenk üzümü ve küçük Hindistan cevizi reçelini de tatmıştır. Tatlılarla içeceklerin arasında hoşaflar vardı. Örneğin; Tire’ de vişne hoşafı bulunurdu ve durumları iyi olanlar bu hoşafı dondurmayla yerlerdi. Osmanlı sofraları özellikle şenlik ve ziyafetlerde tatlıyla donatılırdı. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Osmanlı İmparatorluğu’ nun pek çok kentinde özel helva çeşitleri vardı. (Müge’ den Not : Bu örneklerden birinden daha önceki bir yazımda bahsetmiştim: Edirne’ ye özgü Deva-ı Misk helvası) Diyarbakır’ da yapılan Kudret Helvası, İstanbul’ da yapılan “ ak helva” bunlardan bazılarıdır. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Törensel anlamı olan diğer bir tatlı da aşuredir. Aşure 16. yüzyılda da yapılırdı ve büyük olasılıkla benzer bir karışımdı. Dini vakıflarda aşure büyük miktarlarda hazırlanır ve dağıtılırdı. Bir vakıf yoksullaştığında ve gıda dağıtımını kısıtlamak zorunda kaldığında, en azından aşure dağıtımının sürdürülmesine çalışılırdı. [/FONT]

İÇECEKLER VE SÜT ÜRÜNLERİ


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İyi yemeye ve içmeye değer verenler için öncelikle suyun kalitesi önemliydi. Özellikle 17. ve 18. yüzyılda vakıflar halka iyi içme suyu sağlarlardı. Bu amaçla ücretsiz su dağıtılan küçük, şık sebiller yaptırırlardı. Evliya Çelebi Diyarbakır betimlemesinde o dönemlerde henüz kirletilmemiş olan Dicle nehrinin suyundan övgüyle bahseder. [/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ nde çaydan da söz etmiş ve böylece günümüzün bu ulusal içeceğinin Anadolu’ daki, tüketimiyle ilgili belki de en eski belgelerden birini aktarmıştır. Çay kesin olarak Çin’ den Rusya yoluyla ya da Güneydoğu Asya ve Hicaz yoluyla gelirdi. Ayrıca bir orkide türünün kökünden yapılan ve günümüzde hala sevilen bir kış içeceği olan salep gibi, rezene çayı da bilinirdi. [/FONT]


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]KAHVE[/FONT]


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Kahve 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hem evlerde hem de kahvehanelerde içildi; 18. yüzyılın başlarında daha yaygınlaştı. 1567 tarihli bir padişah fermanında Kahire’ deki askerlerin nöbet başında bulunamadıklarından ve bu askerlerin kahvehanelere gittiklerinden bahsedilir. Kahve zevki, daha ortaçağda kahvesiyle ünlenmiş olan Yemen’ den Mekke’ ye, oradan da hacılarla Mısır’ a gelen bir yenilikti. 16. yüzyılın sonlarına doğru bu içecek Avrupa’ da hemen hiç bilinmezken, Anadolu’ nun ücra köylerinde bile içiliyordu. [/FONT]


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]MÖNÜLERİN HAZIRLANIŞI[/FONT]


[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]1717'de İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliği’ne tayin edilen Sir Edward Montagu'nun eşi Lady Mary Montagu, Osmanlı Sarayı’ nda dul bir padişah karısının verdiği resmi ziyafette her yemeğin tek tek sofraya getirildiğini ve bir başka davette de çorbanın son yemek olarak verildiğini anlatır. Kahvaltı ile ilgili bildiklerimizi Bitlis beyinin sarayına ziyareti sırasında her sabah kendisine tatlı bir çörekle birlikte çeşitli marmelat ve reçeller sunulmuş olan Evliya Çelebi’ nin verdiği bir iki bilgiye borçluyuz. Kahvaltıda ne içildiğini Evliya çelebi anlatmaz, ancak Seyyid Hasan’ ın günlüğünde sabahları kahve içildiği yazılıdır. Kahve sadece aile ortamında içilmezdi, kimi zaman da evin selamlığında konuk ağırlamanın bir parçası olarak da ikram edilirdi.[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Mönüler hakkında en iyi bilgileri arkadaşlarıyla toplandıklarında neler yediklerini çoğu kez kaydetmiş olan Seyyid Hasan’ ın günlüğünden öğreniyoruz. Bu “orta halli” çevrede, anlaşıldığı kadarıyla lezzetli ve çeşidi bol yemekler önemliydi. Örneğin büyük bir ziyafet söz konusu olmadığı halde bir akşam yemeği 17 çeşitten oluşabilirdi. Günlükte, bu akşam yemeğinde, etli bir tencere yemeğinin “tatlı”, “ekşi” ve “normal” (yani özel bir katkısı bulunmayan) üç türü, soğan ve pazı dolmaları, pilav ve börek yendiğini anlatır. Ayrıca baklava, muhallebi ve iki çeşit hoşaf da vardı. Ardından günlükte açıkça belirtilmemesine rağmen kahve ikram edilirdi. [/FONT]
 
Geri
Üst