1
EXE RANK
jockeя
Fexe Kullanıcısı
Anlamak icin...
Görmek;
Ad rationem pulchri pertinet quod in ejus aspectu seu cognitione quietetur appetitus.
(Güzellik, yalnızca onu görmek veya bilmekle arzunun yatışmasını ima eder.)
Birçoğumuz gören gözlere sahibiz. Ancak bu gören gözlerin eğitimsizliği bizi gözlerini karanlık dünyaya açan körlerden daha büyük karanlığa sokabilir. İşte bu yüzden öncelikle görmeyi ve ardından da bakmayı öğrenmek şarttır. Üstat Cemil Meriç "dünyanın tüm güzellikleri sadece görenlere verilmiştir" demiş. "Tüm güzellikler" nedir? Biz hangi güzellikleri görüyoruz? Görmüyorsak neden görmüyoruz? Öğrenecek bunca bilginin olması o kadar güzel ki!
Görmek ile bakmanın farkı nedir? Gördüğümüze bakabilecek yeteneğe sahip miyiz? Görmeyi, daha sonrasında da bakmayı öğrenebilir miyiz?
Soruların soruları doğurması ne etkileyici öyle değil mi? Ama biz etkilenmekle kalmayıp, şimdide (anda) yaşadıklarımızı öğrenme çabasında değil miyiz? Gördüğümüz anlayabilmek için görmeyi, hele de doğru görmeyi (yani bakmayı), öğrenmek de gerekli. Çağları aşmış ve eserleriyle günümüze taşınmış ressamların gördüklerini anlamaya çalışmak, resimlerdeki ayrıntıları bir bir hesaplamak, akımları, fırça darbelerini bir bir analiz edebilmek işin başlangıcı olur kanaatindeyim. Yolumuza, anlayanların nasıl gördüklerini anlayarak/anlamaya çalışarak açımızı genişletmekle (ya da daraltmakla) başlamak eşsiz bir referans noktası.
Ama atlanmaması gereken nokta, buranın sadece bir ‘referans noktası’ olduğudur. Açımızı genişletmek bizim elinizde.
Düşünmek;
Simplex sigillum veri (Basitlik doğrunun işaretidir).
Neyi, nasıl düşünmeliyiz? Düşünmek için yola çıktığımızda karşımıza çıkan yüzlerce kavram karşısında hayrete düşmemiz normal. Ancak bu şaşkınlığı üzerimizden en kısa zamanda atmamız gerekiyor. Zira hayrete düşerek kaybedecek vaktimiz yok. Hayat kısa. Lafım “Çok okumak istiyorum” diyen cahillere değil, laf kalabalığıyla vakit kaybetmeden çok okumayı tercih edenlere.
Kavramların etimolojisine inerek çalışan bir beyinin idealar evreninde kaybolmadan yoluna devam edebilmesi için oluşturacağı kronolojiyi betimlemeye çalıştığım bu bölümde dünya tarihinde düşüncenin doğuşunu etkileyen olayları ya da olguları anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Esas kabul ettiğim kitaplardan yaptığım alıntılarla yürüdüğümüz yolumuzu aydınlatacak ve resimlerle edindiğimiz bilgileri pekiştireceğim.
Thales’ten bu yana gelişen düşünce ve düşüncenin metodunu, yıllar ve hatta çağlar içinde nasıl devindiğini görebilmek için burada alıntılanmış birkaç kitapla yetinmeyecek olursak ideal olana kavuşmuş oluruz kanaatindeyim.
2500 yıl öncesinden bu yana düşünenlerin düşündüklerini elden geldiğince analiz etmek bizim görevimiz. Ancak bu çalışma içinde ayrıntıların kıymetini bilmek ve olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini tarihçi zihniyetiyle koyabilmek bizlerin özverisiyle alakalı bir durum. Bilginin azlığı ya da çokluğu, bilgiye ihtiyaç duyanı ilgilendiren bir durum. “Anlamak isteyen”in sınırı olmadığı gerçeğini görecek olursak çalışma boyunca göstereceğimiz sabır ve sebat bizi ideale kavuşturacaktır.
Tanımak;
Entelektüel bilincimizi geliştirirken elbette ki bir çok zaman üstatlardan feyiz alırız; ancak onca eserini okuduğumuz üstatların yaşamlarını nasıl sürdüğünü bilmez ve hatta, ne yazık ki, merak etmeyiz. Halbuki bilgiye kavuşmamızı sağlayan bu dehaların nasıl yaşadıklarını öğrenmek, o bilgiye ulaşmamızı sağlayan yoldaki çeri çöpü silmemiz ve yolumuzu açmamız anl***** gelmez mi? Gerek düşünenlerin yazdıkları kitapların kronolojisini bilmemiz, gerekse düşünce yollarındaki değişimleri izlememiz bizleri bu kişilerin biyografisine ***ürür. İşte bizler de bu aşamada üzerimize düşen görevi yapmak adına evveliyetle eserlerini okuduğumuz dehaların yaşamlarını izlemek ve onları tanımakla işe başlamayı görev bildik. Zira özetlenecek bilginin şekli tabula rasa’yı heykeltıraş sabrıyla hamur gibi şekillendirmemizi gerektiriyor. Bu nedenle özellikle üstatları bizden çok daha iyi anlamış muhteremlerin fikirlerinden derleyeceğimiz bu bölümde gerek çeşitle, gerekse tekrarlarla tanımamız gerekenleri tanıyabildiğimizce tanıyacağız.
Yürüdüğümüz yolda "düşünen" kriterini esas alarak, edebiyat adamlarına yer verdiğimiz kadarıyla bilim adamlarına da yer vemeye ve hatta anlatana yer verdiğimiz kadarıyla anlatanı gösterene de yer vermeye çalışarak
Görmek;
Ad rationem pulchri pertinet quod in ejus aspectu seu cognitione quietetur appetitus.
(Güzellik, yalnızca onu görmek veya bilmekle arzunun yatışmasını ima eder.)
Birçoğumuz gören gözlere sahibiz. Ancak bu gören gözlerin eğitimsizliği bizi gözlerini karanlık dünyaya açan körlerden daha büyük karanlığa sokabilir. İşte bu yüzden öncelikle görmeyi ve ardından da bakmayı öğrenmek şarttır. Üstat Cemil Meriç "dünyanın tüm güzellikleri sadece görenlere verilmiştir" demiş. "Tüm güzellikler" nedir? Biz hangi güzellikleri görüyoruz? Görmüyorsak neden görmüyoruz? Öğrenecek bunca bilginin olması o kadar güzel ki!
Görmek ile bakmanın farkı nedir? Gördüğümüze bakabilecek yeteneğe sahip miyiz? Görmeyi, daha sonrasında da bakmayı öğrenebilir miyiz?
Soruların soruları doğurması ne etkileyici öyle değil mi? Ama biz etkilenmekle kalmayıp, şimdide (anda) yaşadıklarımızı öğrenme çabasında değil miyiz? Gördüğümüz anlayabilmek için görmeyi, hele de doğru görmeyi (yani bakmayı), öğrenmek de gerekli. Çağları aşmış ve eserleriyle günümüze taşınmış ressamların gördüklerini anlamaya çalışmak, resimlerdeki ayrıntıları bir bir hesaplamak, akımları, fırça darbelerini bir bir analiz edebilmek işin başlangıcı olur kanaatindeyim. Yolumuza, anlayanların nasıl gördüklerini anlayarak/anlamaya çalışarak açımızı genişletmekle (ya da daraltmakla) başlamak eşsiz bir referans noktası.
Ama atlanmaması gereken nokta, buranın sadece bir ‘referans noktası’ olduğudur. Açımızı genişletmek bizim elinizde.
Düşünmek;
Simplex sigillum veri (Basitlik doğrunun işaretidir).
Neyi, nasıl düşünmeliyiz? Düşünmek için yola çıktığımızda karşımıza çıkan yüzlerce kavram karşısında hayrete düşmemiz normal. Ancak bu şaşkınlığı üzerimizden en kısa zamanda atmamız gerekiyor. Zira hayrete düşerek kaybedecek vaktimiz yok. Hayat kısa. Lafım “Çok okumak istiyorum” diyen cahillere değil, laf kalabalığıyla vakit kaybetmeden çok okumayı tercih edenlere.
Kavramların etimolojisine inerek çalışan bir beyinin idealar evreninde kaybolmadan yoluna devam edebilmesi için oluşturacağı kronolojiyi betimlemeye çalıştığım bu bölümde dünya tarihinde düşüncenin doğuşunu etkileyen olayları ya da olguları anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Esas kabul ettiğim kitaplardan yaptığım alıntılarla yürüdüğümüz yolumuzu aydınlatacak ve resimlerle edindiğimiz bilgileri pekiştireceğim.
Thales’ten bu yana gelişen düşünce ve düşüncenin metodunu, yıllar ve hatta çağlar içinde nasıl devindiğini görebilmek için burada alıntılanmış birkaç kitapla yetinmeyecek olursak ideal olana kavuşmuş oluruz kanaatindeyim.
2500 yıl öncesinden bu yana düşünenlerin düşündüklerini elden geldiğince analiz etmek bizim görevimiz. Ancak bu çalışma içinde ayrıntıların kıymetini bilmek ve olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini tarihçi zihniyetiyle koyabilmek bizlerin özverisiyle alakalı bir durum. Bilginin azlığı ya da çokluğu, bilgiye ihtiyaç duyanı ilgilendiren bir durum. “Anlamak isteyen”in sınırı olmadığı gerçeğini görecek olursak çalışma boyunca göstereceğimiz sabır ve sebat bizi ideale kavuşturacaktır.
Tanımak;
Entelektüel bilincimizi geliştirirken elbette ki bir çok zaman üstatlardan feyiz alırız; ancak onca eserini okuduğumuz üstatların yaşamlarını nasıl sürdüğünü bilmez ve hatta, ne yazık ki, merak etmeyiz. Halbuki bilgiye kavuşmamızı sağlayan bu dehaların nasıl yaşadıklarını öğrenmek, o bilgiye ulaşmamızı sağlayan yoldaki çeri çöpü silmemiz ve yolumuzu açmamız anl***** gelmez mi? Gerek düşünenlerin yazdıkları kitapların kronolojisini bilmemiz, gerekse düşünce yollarındaki değişimleri izlememiz bizleri bu kişilerin biyografisine ***ürür. İşte bizler de bu aşamada üzerimize düşen görevi yapmak adına evveliyetle eserlerini okuduğumuz dehaların yaşamlarını izlemek ve onları tanımakla işe başlamayı görev bildik. Zira özetlenecek bilginin şekli tabula rasa’yı heykeltıraş sabrıyla hamur gibi şekillendirmemizi gerektiriyor. Bu nedenle özellikle üstatları bizden çok daha iyi anlamış muhteremlerin fikirlerinden derleyeceğimiz bu bölümde gerek çeşitle, gerekse tekrarlarla tanımamız gerekenleri tanıyabildiğimizce tanıyacağız.
Yürüdüğümüz yolda "düşünen" kriterini esas alarak, edebiyat adamlarına yer verdiğimiz kadarıyla bilim adamlarına da yer vemeye ve hatta anlatana yer verdiğimiz kadarıyla anlatanı gösterene de yer vermeye çalışarak