5
EXE RANK
AEROPOSTALE.`
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 18 Ara 2009
- Mesajlar
- 5,401
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 32

AFYONKARAHİSAR-DUMLUPINAR MEYDAN MUHAREBESİ:
Sakarya Zaferi’nden sonra düşmanın maddî ve manevî gücünün azaldığı anlaşılmıştı. İnisiyatif bize geçmiş, taarruz sırası bize gelmişti. Ne var ki, hazırlıkları güvenilecek bir düzeye getirmek lâzımdı. Silâh, cephane, araç ve gereç mevcudunu artırmak, insan gücünü üstün duruma getirmek zamana ve çeşitli tedbirlere muhtaçtı.
13 Eylül 1921 tarihinden, 26 Ağustos 1922’ye kadar bir yıla yakın zaman, çeşitli hazırlıklarla uğraşıldı. O arada, başta Doğu Cephesi olmak üzere, diğer cephelerden özellikle top, tüfek, cephane getirildi. Rusya’dan para ve malzeme ve bazı İslâm ülkelerinden de para yardımı geldi.
Mondros Ateşkes Anlaşması dolayısıyla bütün Türk Ordusu 45-60 bin insan mevcuduna sahip iken, aşama aşama ve büyük zorluklarla düşmana taarruz edebilecek duruma getirilmiş, silâh, cephane, çeşitli ikmal maddeleri de en az on katına çıkarılmıştı.

Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa’nın askerî ve siyasî dehası, kırılmaz azim ve iradesi Kurtuluş Savaşı’nın yönetim ve başarısında en önemli etmendir. Her rütbe ve makamdaki bütün silâh arkadaşları ona güvenmiş, candan bağlanmış, üstün niteliklerinin etkisi ile âdeta büyülenerek görevlerini en mükemmel şekilde yapmışlardır. Böylece, Büyük Meydan Muharebesi günlerine gelinmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Söylev’de kendisinin ve arkadaşlarının çeşitli çalışmalarına, taarruz plânının yapılmasına değindikten sonra, onun esaslarını da kısaca şöyle açıklamaktadır:
“Düşündüğümüz, ordularımızın asıl kuvvetlerini (kuvvet çokluğu-sıklet merkezi) düşman cephesinin bir yanında ve mümkün olduğu kadar yanı-başında toplayıp, bir imha meydan muharebesi yapmaktı. Bunun için uygun gördüğümüz durum, asıl kuvvetlerimizi düşmanın Afyonkarahisar yöresinde bulunan sağ yan grubu güneyinde ve Akçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan bölgede toplamaktı. Düşmanın en duyarlı ve önemli noktası orasıydı. Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu yanından vurmakla mümkündü.
Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu bakımdan gerekli incelemeyi kendileri yapmışlardı. Harekât ve Taarruz plânımız çok önce saptanmıştı”
O, cephe ile Ankara arasında gidip geliyor, savaşın ve devletin yönetimi ile ilgili konularda çalışıyordu. 28 Temmuz 1922 günü bir futbol maçını izlemek bahanesi ile ordu ve kolordu komutanları da davet edilmek suretiyle Akşehir’de toplanıldı. Başkomutan’ın gözetimi altında hazırlıklar ve plânlar yeniden incelendi.
28/29 Temmuz günü yapılan bu çalışmalardan sonra, 30 Temmuz 1922 günü Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı ile son çalışmaları yapan Mustafa Kemal Paşa, taarruzun yapılış şeklini ve bazı ayrıntıları birlikte saptadı. 1 Ağustos günü, çağrı üzerine Akşehir’e gelen Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa (Özalp) da Bakanlığına ait görevler üzerinde çalışmalar yaptı. Mustafa Kemal Paşa, taarruzla ilgili son emri verdikten sonra Ankara’ya döndü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa 6 Ağustos 1922’de, gizli olarak son hazırlık emrini verdi.
Söylev’in bu bölümünü gözden geçirmeye devam edelim: “Taarruz için tekrar cepheye gitmeden önce, Ankara’da saptanması gereken bazı durumlar vardı. Henüz, Bakanlar Kurulu’na, taarruz emrini verdiğimi tam olarak bildirmemiştim. Artık onlara resmî bilgi vermek zamanı gelmişti. Yaptığımız bir toplantıda iç ve dış durumu, askerî durumu görüşüp tartıştıktan sonra, taarruz için Bakanlar Kurulu ile anlaştık”. Bu sözlerden sonra, siyasî nitelikteki şu ifadeleri görüyoruz: “Diğer bir sorun da önemliydi. Muhalifler, ordunun kokuştuğundan, kıpırdayacak halde olmadığından, böyle bilgisizlik ve karanlıklar içinde beklemenin felâketle sonuçlanacağından ibaret propagandalarına çok hız vermişlerdi. Gerçi, Meclis’te bu cereyanın yankıları, düşmanlardan çok gizlemek istediğim harekât bakımından faydalıydı fakat, bu olumsuz propaganda, en yakın ve en inançlı kişilerde bile kötü etkiye başlamış, duraksamalar uyandırmıştı. Onları da, yakında yapacağım taarruz hakkında ve altı, yedi günde düşman asıl kuvvetlerini yeneceğime olan güvenim hususunda aydınlattıktan sonra, Ankara’dan ayrıldım. Genelkurmay Başkanı benden önce 13 Ağustos 1922 günü cepheye gitmişti”.

Mustafa Kemal Paşa, bir hafta kadar sonra cepheye giderken, Çankaya’da çay ziyafeti verdiği söylentisini yaydırdı. 20 Ağustos 1922 günü saat 16.00’da Akşehir’de Batı Cephesi Karargâhı’na vardı. Kısa bir görüşmeden sonra, 26 Ağustos sabahı taarruza başlanmasını emretti. Sonraki hareketlerle ilgili olarak Söylev’de “20/21 Ağustos 1922 gecesi ve 1 ve 2. Ordu Komutanlarını cephe karargâhına davet ettim. Genelkurmay Başkanı ve cephe komutanının huzuru ile taarruzun şekli hakkında harita üzerinde kısa bir harp oyunu tarzında açıklama yaptık ve cephe komutanına o gün vermiş olduğum emri tekrar ettim. Komutanlar faaliyete geçtiler. Taarruzumuz stratejik ve taktik bir baskın olarak yapılacaktı. Bunun için yığınak ve düzenlerin gizli kalmasına önem vermek lâzımdı. Bu nedenle bütün harekât gece yapılacak, kıtalar gündüzleri köylerde ve ağaçlıklarda dinleneceklerdi. Taarruz bölgesinde yolların onarımı ve benzeri çalışmalar yüzünden düşmanın dikkatini çekmemek için, başka yerlerde de bu gibi sahte hareketlerde bulunulacaktı” demekte, harekâtı da kısaca şöyle anlatmaktadır:
26, 27 Ağustos günlerinde, düşmanın Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 km. uzunluğunda bulunan tahkimli cephelerini düşürdük. Yenik düşman ordusu kuvvetlerinin çoğunu 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar yöresinde kuşattık. 30 Ağustos’da yaptığımız muharebe sonunda (buna Başkomutan Muharebesi adı verilmiştir) düşman asıl kuvvetlerini imha ve tutsak ettik. Düşman Başkomutanı General Trikopis de tutsak oldu. Demek ki, tasarladığımız kesin sonuç beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız asıl kuvvetleri ile İzmir genel doğrultusunda hareket ederken, diğer kısımları ile de düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere hareket ediyorlardı”.
Büyük taarruz harekâtı, resmî bildirilerde önemsiz ve şaşırtıcı şekilde yayımlandığından, dünyada baskın etkisi yapmıştı. 31 Ağustos’da gün ağarırken bütün milletlerin gözleri hayretle parladı. Anlaşma Devletleri temsilcileri hemen ateşkes önerisinde bulundular. Mustafa Kemal Paşa, Başbakan Rauf Bey aracılığı ile verdiği yanıtta “Anadolu’da her şey hallolunduğundan burası için görüşmeye lüzum görmediğini, Trakya bakımından ise, Yunanlılar tarafından derhal boşaltılmak koşulu ile görüşmeler yapılabileceğini” bildirdi. 31 Ağustos günü Başkomutanlığın “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!.” direktifini de içeren takip emri yayımlandı. Türk orduları düşmanın asıl kuvvetlerini imha veya tutsak etmiş, kaçabilenleri takip ederek 9 Eylül 1922 günü İzmir’e ulaşmış ve şanlı bayrağımızı bu kentin burçlarına dikmişti.
Mustafa Kemal Paşa, bu zafer hakkındaki değerlendirmesini Nutuk’ta şöyle ifade etmişti: “Her evresi ile düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölmez anıtıdır. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan sonsuza kadar mutluyum”.