2000’lerin en iyi 15 kara filmi

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Method
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
20
EXE RANK

Method

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
5 May 2010
Mesajlar
30,484
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Method
1-Mulholland Çıkmazı (Mulholland Dr.) (2001)

Bir zihni iki hikayeye, iki karaktere ve iki oyuncuya bölen matematiksel bir başyapıt. Bir lezbiyen aşk filmi veya Hollywood rüyasının anti-tezi olarak da anılabilecek eser, kara filmlerdeki femme fatale prototiplerden ikisini hafıza odaklı ilerleterek tek bir ana karaktere dönüştürüyor. Ardından Hollywood’daki sarsıcı ‘zihin kaybetme’ meselesiyle iki hikaye birden yaratıyor. Bağlantısını kurmak da size ait! Kara filmin ustalıklı yenilikçisi David Lynch’den bir başyapıt! Üstadın kendi yarattığı ‘sub-noir’ alt türündeki en iyi filmi!

2-İyi Alman (The Good German) (2006)

Kara filmlerin estetiğini tam ekran haliyle günümüze taşıyan, bu sebeple de birçok kitleyi iten postmodern bir eser. Steven Soderbergh imzalı eser, “Casablanca”ya (1941) benzeyen afişiyle de yapmak istediğini iddialıca uygulayan bir eser. Başrollerini George Clooney ile Cate Blanchett paylaşıyor. Ancak oyunculuktan tutun kamera kullanımına kadar her şey 30’lu 40’lı yılların geleneğine göre işliyor. Yani günümüz izleyicisi için ‘bozucu’ bir anlayışla.

3-Akıl Defteri (Memento) (2000)

Sondan başa doğru ilerleyen hikaye kurgusuyla halen akıllardan çıkmayan bir eser. Bellek dünyasının izini süren farklı bir kara film. Siyah-beyaz ile renkli arasında kalmış dünyasıyla sürekli bir ‘zamansal atlama’ ile yürüyen yeni bir film modelinin veliahtı. “Kara Şövalye” (“The Dark Knight”, 2008) ve “Başlangıç” (“Inception”, 2010) gibi son dönemde adı dillerden düşmeyen Christopher Nolan’ın en iyi filmi ya da gerçek ‘başlangıç’ı denebilir.

4-Karanlık Yolculuk (Donnie Darko) (2001)

Alternatif bir süper kahraman, 60’lar Amerikası, banliyö yaşamı, zaman yolculuğu, gençlik portresi, paralel evren, rüyalar, sinema salonu ve daha nicesinden oluşan ‘füzyon’ (birçok şeyi iç içe geçirme anlamına gelen sinema terimi) kıvamında bir kara film. Bir uçak kazasını rüyasında gören ancak sonraki gün ‘kıyamete ... gün kaldı’ diye uyanan bir anti-kahramanın öyküsü. “Donnie Darko”, birçok türü iç içe geçirip bundan özgün bir şey çıkartmasıyla halen aşılamayan modern bir klasik!

5-Öldüren Kadın (Femme Fatale) (2002)

Klasik kara filmin defalarca kez incelenen motiflerinden ‘femme fatale’i postmodern ya da Brian De Palma’esk bir yapıya kavuşturan özel bir eser. De Palma’nın Hitchcock filmlerinden sonra bu kez kara filme bakış attığı, biçimci bir başarı abidesi. Kimi zaman yapay, kimi zaman seksi, kimi zaman profesyonel, ama her daim ‘pastiş’ (alakasız şeyleri üst üste yapıştırma tekniği) bir yapıt. Rebecca Romijn ve Antonio Banderas başrollerde...

6-Günah Şehri (Sin City) (2005)

Yeşil ekran teknolojisiyle çekilerek Frank Miller’ın zor çizgi romanını perdeye hakkıyla aktarmayı beceren öncü bir film. Siyah-beyaz çekilmesine karşın araya renkli şeyler sokmasıyla da sinemada görmediğimiz şeylerin veliahtı konumunda. Bir katiller şehrinin, polislerle de sarılması ve daha nicesinin izini sürse de Mickey Rourke, Rosario Dawson, Josh Hartnett, Bruce Willis, Jessica Alba, Benicio Del Toro’lu kadrodan Robert Rodriguez’in çıkardığı farklı görsel üslup önemli burada... Çizgi roman uyarlamaları için milat niteliğinde bir eser... Frank Miller’ın ilk kez sinemaya girişini müjdelemesi de önemli.

7-Saklı (Caché) (2006)

Bir Fransız çiftin sürekli kendilerine yollanan kasetler ile içine düştükleri gerilim. Bizim de o kasetlerden çekilenleri önceden görmemiz bir ‘gizem’, ‘suç’ ve ‘mahremiyetsizlik’ aşılıyor. Gözükmeyenin ya da kendimizin katil olduğu çarpıcı, hatta Lyncesk bir kara film. Ama Avusturyalı yönetmen Michael Haneke imzalı... Dünya politik tarihinin bir özetini de çıkarıyor.

8-Kimlik (Identity) (2003)

Çarpıcı sonuyla hala akıllardan çıkmayan bir eser. Bir kasabaya düşen insanların gerilimine odaklanan, kara film kalıplarını da zekice kullanan bir James Mangold (En son “Gece ve Gündüz”, “3:10 Yuma” gibi filmlerini izlemiştik) ürünü. Her türdeki eserlerinden tanıdığımız yönetmen, burada da John Cusack, Amanda Peet, Ray Liotta, Alfred Molina, Pruitt Taylor Vince gibi oyuncuları bulunduran kadrodan çarpıcı bir bellek ve suçluluk duygusu tasviri çıkartıyor.

9-Sorun Yaratan Adam (Den Brysomme Mannen / The Bothersome Man) (2006)

Jens Lien imzalı yapıt Norveç’in “John Malkovich Olmak”ı (“Being John Malkovich”, 1999) olarak anılabilir. Hafızasını kaybeden bir karakterin bir paralel evrene gitmesini ve yaşadıklarını ‘kara film’ tonuyla ve bolca mavi renklerle anlatması karizmasını ve öncülüğünü arttırıyor bu ilk filmin.

10-Orada Olmayan Adam (The Man Who Wasn’t There) (2001)

Coen Kardeşler’in ‘Karım başkasıyla yatıyor onu öldürsem mi?’ sorunsalı üzerine kurduğu kara filmlerden bir yenisi. Anti-kahramanın bir berber olması ve sonunun açık kapı bırakması da dikkat çekiciliğini arttırıyor “Orada Olmayan Adam”ın. Tabii filmin siyah-beyaz ile 40’ların tür sineması ruhunu yaratırken araya postmodern müdahaleler sokması da önemli. Lafın özü tipik bir Coenler filminin içindeyiz. Buna da Billy Bob Thornton, James Gandolfini, Scarlet Johansson gibi isimler eşlik ediyor.

11-Tabanca (Revolver) (2006)

Guy Ritchie’nin “Dövüş Kulübü” ile yükselen psycho-noir alt türünde ürettiği eser, bir katilin gözünden dünya mantığıyla dikkat çekmiştir. Bu konsepti adeta kara komedinin içine sokmuştur. Zeki çatışma sahneleri, donuk kare teknikleri, satranç sahnesindeki ‘flu çerçeveleri’ ve daha nicesiyle çarpıcı bir eserdir. Başrolde Jason Statham var.

12-Dönüşüm (Ne Te Retourne Pas) (2008)

Arkasına Luis Bunuel’in sinemaya soktuğu ‘bir karakter için iki kadın oyuncu’ mantığını alan Marina De Van imzalı yapıt, bundan bir kara film çıkarma yolunda bir hayli başarılıdır. Bu Monica Bellucci ile Sophie Marceau’nun canlandırdığı karakterin kimlik arayışı sinemaya özgün bir şekilde yansımıştır zira, David Fincher ve David Lynch’in yoğun etkileriyle...

13-Zift (2008)

Hapishane filmi ile kara film arasında gidip gelen bir eser. Özellikle siyah-beyaz dokusu, lehçesi, komünist rejimin ortasındaki politik damarı, 40’ların estetiği ve hapishanedeki plan sekanslarıyla özel bir eser. 8 mm ve 16 mm ile çekilmiş görüntüleri ve hikaye kurgusu ile oynaması da cabası... Javor Gardev ilk filminde voliyi vurmuş!

14-Maç Sayısı (Match Point) (2006)

Woody Allen’ın kariyerinde ayrıksı dursa da ahlak, evlilik, ilişki, sadakat gibi meseleleri zekice inceleyen bir kara film. Son derece derin metinleri ve anlamlarıyla dikkat çeken bir eser. Jonathan Rhys Meyers, Scarlett Johansson, Matthew Goode ile Emily Mortimer’ın rol aldığı yapıt, eşini aldatmasıyla hayatı değişen bir adamın öyküsünü ele alıyor.

15-29 Palmiye (Twentynine Palms) (2002)

Fransa’da çektiği minimalist ve bezdirici ama alanında öncü kara filmleriyle dikkat çeken Bruno Dumont, ABD’ye transfer olduğunda da durum değişmedi. Zira Amerika’nın o korkutucu çöllerinden birinde mahsur kalan aşık bir çiftin yaşadıkları; ‘kin’, ‘nefret’ ve ‘suç’ dolu duygular ışığında onun keskin sinemasıyla ele alınırken yüzde yüz bir başarıya ulaşıyordu. Belki yönetmenin başyapıtı “İnsanlık” (“L’Humanité”, 1999) kadar iyi değildi. Ama bu eser çarpıcılığını halen koruyor. ABD’nin beklenmedik yörelerinde yatan şiddet olgusuyla ilgili “Kurtuluş” (“Deliverance”, 1972) kadar etkileyici...
 
Geri
Üst