Dünya Harikaları

0
EXE RANK

Tunahan Eren

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
30 Eyl 2012
Mesajlar
292
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Tunahan Eren
Babil`in Asma Bahçeleri, M.Ö. 450`li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk`a yapılan bir tapınaktı ve cen[attachment=o1222][attachment=o1512] nete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.

Babil, M.Ö. 605`den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.

Bahçeler Nebuchadnezzar`ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis`i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya`nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.

Yunanlı coğrafyacı Strabo`nun M.Ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.

Yunanlı tarihçi Diodorus`a göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.

Ninova`daki Asurbanipal kitaplığında bulunan çivi yazısı tabletlere göre Babil`de 53`ü büyük, 650`si küçük olan toplam 703 tapınak, 360 sunak, 2 ayin yolu, 24 büyük cadde ve 3 kanal vardı. Şehir dörtgen bir plana göre kurulmuştu. Biri iç, diğeri dış olmak üzere 16,5 kilometre uzunluğunda 2 surla çevriliydi. Surların dışında bütün şehri çevreleyen su hendekleri de vardı.

İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev`in Babil`i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.
 
YUŞAN DAĞI-TAYVAN:3952 metre yüksekliğindeki Yuşan dağı, Tayvan 'ın en yüksek dağıdır. Denize kıyısı olan dağ, denizin altına doğru 4000 metre devam etmektedir. Bölgede 140 tür kuş, 28 tür memeli, 17 tür sürüngen ve 186 tür kelebek yaşamaktadır.[attachment=o1223]
 
[COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]İtalya[/COLOR][/COLOR]'nın başkenti [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Roma[/COLOR][/COLOR]'da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen Kolezyum bir [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]arenadır[/COLOR][/COLOR]. Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]MÖ 72[/COLOR][/COLOR] yılında yapımına başlandı ve M.S. [COLOR=#0b0080]80[/COLOR] yılında Titus döneminde tamamlandı. Daha sonraki değişiklikler Domitian hükümdarlığı zamanında yapılmıştır.
İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]gladyatör[/COLOR][/COLOR] dövüşleri düzenlerdi. Bunlardan başka pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu. Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkânları, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hıristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanıldı. Asıl adı Arena iken, sonradan, girişteki heykelin adını aldı. [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]7 Temmuz[/COLOR][/COLOR] [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]2007[/COLOR][/COLOR] tarihinde, [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Dünyanın Yeni[/COLOR] [COLOR=#000080]Yedi Harikası[/COLOR][/COLOR]'ndan biri seçildi.
Günümüzde depremden dolayı harap vaziyette olmasına ve taşlarının çalınmasına rağmen Kolezyum, [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Roma[/COLOR] [COLOR=#000080]İmparatorluğu[/COLOR][/COLOR]'nun uzun zamandan beri ikonik sembolü olarak görülür. Bugün modern [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Roma[/COLOR][/COLOR]'nın en çok turist çeken yerlerinden biridir.
Ayrıca Roma Katolik Klisesi ile yakın bağlantıya sahiptir. [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Paskalya[/COLOR][/COLOR] öncesi Cuma günü Papa [COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]amfitiyatroda[/COLOR][/COLOR] fener alayı düzenler.
 
Giza Piramitleri'nin üçü birden dünyanın yedi harikası listesine dahil değildir. sadece [FONT=sans-serif][COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Keops Piramidi[/COLOR][/COLOR][/FONT] bu listeye girmiştir. Keops Piramidi, 4. Hanedanlık zamanında MÖ 2560 yılında Firavun Khufu (Keops) tarafından yaptırıldı. Yapımının 20 yılı aştığı sanılmaktadır. Piramit yapıldığında [attachment=o1239]145,75 m yüksekliğindeydi. Yapıldığından itibaren 43 yüzyıl boyunca dünyadaki en yüksek yapı olarak kayıtlara geçmiştir. Keops Piramidi ilk inşa edilen olmasına rağmen dünyanın yedi harikası arasında günümüzde ayakta duran tek yapıdır.
 
İSKENDERİYE FENERİ:Tehlikeli kıyı şeridi boyunca gemicileri yönlendirmek amacı ile Mısır'ın İskenderiye kenti kıyısındaki Faros (Pharos) adasında yapılmıştır. Proje Büyük İskender'in komutanları [FONT=sans-serif][COLOR=#a55858][COLOR=#000080]Ptolemy[/COLOR] [/COLOR][/FONT][FONT=sans-serif][COLOR=#a55858]Soter[/COLOR][/FONT] zamanında MÖ 290 yılları sonunda başlamış, ölümünden sonra oğlunun hükümdarlığı zamanında bitirilmiştir. Şehrin batı limanında bulunan fener yaklaşık 166 m yüksekliğindedir. Sadece harikaların değil bugüne kadar yapılmış fenerlerin de en yükseğidir. Gemicilik için güvenli bir ortam sağlamak isteyen Yunanlı tüccar [FONT=sans-serif][COLOR=#a55858][COLOR=#000080]Sostratus[/COLOR][/COLOR][/FONT] tarafından finanse edilmiştir. Fener'in en gizemli yanı, gündüzleri bile güneş ışığını denize yansıtmak amacı ile tasarlanmış cilalı bronz aynalarıydı. Geceleri ise aynaların önünde ateşler yakılıyor, böylece aynanın yansıttığı ışık gece yaklaşık 50 km mesafeden görülebiliyordu. Yapı bir dizi depreme kadar bozulmadan kaldı. Fakat depremler ve doğal şartlar sonunda çöktü. Üst kısmı 955 yılında bir [FONT=sans-serif][COLOR=#0b0080][COLOR=#ff6600]deprem[/COLOR][/COLOR][/FONT] ve [FONT=sans-serif][COLOR=#0b0080][COLOR=#ff6600]fırtınada[/COLOR][/COLOR][/FONT] kopan fenerin gövde kısmı da 1302'de başka bir depremde çöktü. En sonunda 1480 yılında [FONT=sans-serif][COLOR=#0b0080][COLOR=#000080]Memlük[/COLOR][/COLOR][/FONT] Sultanı Kait-bay tarafından fenerin olduğu yere yapılan bir kalede malzemeleri kullanılmak üzere tamamen yıkıldı.[attachment=o1240]
 
Etrafı sarp ve çıplak kayalıklarla çevrili bu gizemli krater bir kuyruklu yıldızın yerküreye düştüğü anda açtığı dev bir yara aslında.
Dinozorlar Avustralya'nın yeşil derinliklerinde yiyecek peşinde koşarken, yeryüzüne çarpan dev bir ateş topu, 1945 yılında Japonya'nın Hiroşima kentini yok eden nükleer bombadan yüz binlerce kere daha büyük bir güçle düştüğü yerde taş taş üstünde bırakmadı. Mantar biçimli devasa büyüklükte bir toz bulutu ve enkaz yavaş yavaş yükseldi, güneş ışığını kapattı ve Güney Yarımkürede gökyüzünü aylar boyunca kararttı.
Bu dramatik bir doğuş öyküsü, 130 milyon yıl önce yerküreye çarpan bir kuyruklu yıldızın oyduğu, yalçın kayalıklarla çevrili Gosse Uçurumları'na ait. Donmuş karbondioksit, buz ve tozdan oluşan bu 600 m genişliğindeki kuyruklu yıldız, yerküreye çarptığı anda alevler saçan bir fırına dönüşmüştü.
Toprakta yalnızca 800 m derinlikte bir oyuk açtı, ama patlamanın şiddeti tam 400 km2'lik bir alam etkiledi. Yerküre içlerine gönderdiği şok dalgalan, tıpkı bir gölcükteki küçük dalgalar gibi, karalar üzerinde dev halkaların oluşmasına yol açtı.
DEV PARMAK İZİ
Kraterin orijinal çapı 20 km idi. Bugünse bir ucundan diğerine 4 km'lik uzunluğuyla yalnızca merkezdeki çekirdeğinden ibaret kaldı. İnanılmaz boyutta bir erozyon, bir zamanlar kraterin üzerini örten tonlarca ağırlıktaki enkazı süpürdü.
Kraterin çifte duvarlı çerçevesini oluşturan uçurum ise sert kumtaşından oluşan bir sarp kayalık ve bugün 180 m'lik bir yüksekliğe sahip. Bu kumtaşı kütle patlamanın etkisiyle büzülünce, yüzeyin yaklaşık 2 km altında bile benzer kaya katmanlarının tanımlanması mümkün olmuş; bu da düştüğü yeri yok eden bu devasa gücün şiddeti hakkında araştırmacılara yeteri kadar fikir vermiş. Uydu fotoğraflarına bakıldığında Gosse Uçurumları, normalde düz ve özelliksiz bir coğrafi şekle sahip olan Missionary Ovası (Alice Kaynakları’nın 100 km batısı) üzerinde dev bir parmak izi gibi görünüyor. Kumtaşı halka, meteor kraterleriyle delik deşik olmuş bir manzara içindeki en etkileyici çarpışma yaralarından biri olarak yükseliyor.
Bölgenin 1873 yılındaki keşfini, Edmund Gosse isimli bir 19. yüzyıl kâşifine borçluyuz. Ancak, krater bundan çok çok daha önceden beri Aborijinler tarafından biliniyordu ve bugün kayıtlı bir kutsal alan olan bu bölge, burayı çok eski tarihlerde terk etmiş ilk sakinlerinin bıraktığı kamp yerleri, av pusuları ve kırmızı boyalarla süslenmiş taş barınaklarla doludur.
Bölgeyi 1875 yılında keşfetmiş olan Emest Giles ise burası hakkında ayrıntılı bilgi verir. Ancak bölgeye kuşbakışı bakma olanağından yoksun olduğu için kraterin büyüleyici simetrisini fark etmemiş ve önemini de kavrayamamıştı. Bu nedenle gördüklerinden fazla etkilenmediğim düşündüren bir üslupla yazmıştır: "Birkaç servi çamı kayalar üzerine kök salmış ve uzaktan göründüğü kadar yüksek olmayan dağ sırasının kenarlarına dizilmiş. Burada en yüksek nokta 700800 feet'ten (200250 m) daha çok değil."
Gosse Uçurumlarının kökeni yalan zamanlara kadar tam bir sırdı ve bu konuda farklı teoriler öne sürülüyordu. Kimileri yeraltı gazlarının kendi yollan üzerine basınç uygulayarak yükselmiş olabileceğim ve 'volkan çamuru' ismi verilen çok güçlü bir su toprak püskürmesi yarattığım savunurken, bir diğer teori manzaraya bir meteorun yol açması ihtimali üzerinde durarak, çarpışmadan geriye herhangi bir kalıntı kalmaması ise milyonlarca yıllık aşınmayla açıklıyordu. Ancak son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalar farklı bir öyküye dikkat çekti.
Birçok benzer bölge gibi Gosse Uçurumları da, merkezden dışa doğru jeolojik kırıklardan oluşan bir yapıya sahip. Zamanla aşınan kaya kütleleri bu kırık çizgileri boyunca çökerek, 'kırık konileri' adı verilen konik yapılar ortaya çıkarıyor. Bu oluşumlar üzerinde çalışan bilimciler, kraterin bir çarpma krateri olduğunu ve çarpan cismin yüksek hızda ama göreli olarak düşük yoğunlukta olduğunu doğruladı. Bu ise bir meteordan çok bir kuyruklu yıldız kompozisyonunu çağrıştırıyordu.[attachment=o1244]
 
[COLOR=#0269b3][U]Assal Gölü[/U][/COLOR]

Dünyanın en tuzlu su kütlesi; belki de Afrika'yı ikiye ayırmak üzere çatlamakta olan topraklar üzerinde yer alır. Eski Romalıların, Afrika'nın doğa harikalarının sunduğu bolluktan öyle doygun hale geldiği bir dönem oldu ki, en son gezginlerin öykülerini kibarca, 'Afrika'nın dışında her zaman yeni bir şeyler vardır' diyerek karşılıyorlardı. Oysa gerçek şuydu ki onlar tüm kıtanın vaat ettiğinden yalnızca birkaç çekingen yudumdan fazlasını alamamıştı.

Bugün bile, en tecrübeli yaşlı Afrikalılar, Afrika'nın sürprizlerinin sona erdiğini söylemekte ihtiyatlı davranır.
Assal Gölü, bu meseleyi çok iyi özetlemektedir. 1920'lere dek Batılarca ziyaret edilmemesine, ya da hakkıyla keşfedilmemiş ve yıllarca anlaşılmamış olmasına karşın, dünya bilincimize yeni parametreler eklemiştir. Örneğin; Assai Gölü, yaz aylarında 57 dereceye varan sıcaklığı ile kıtanın en sıcak noktalarından biri haline gelirken, aynı zamanda da Afrika kıtasının yüzeyindeki en alçak noktadır. (deniz seviyesinin 155 metre altında)
Bu iki etkenin katkısıyla göl, okyanusların sularından 10 kat daha, hatta Olu deniz'den bile tuzlu olduğu için, dünyanın en tuzlu yeri seçilmiştir. İstatistikler bir yana Assai Gölü, gezegenin en az konuksever noktalarından biridir. Siyah, cüruf haline gelmiş lav tepeleriyle çevrili, güneşte kavrulmuş bölgede, bir tutam dikenli bitki güç bela yetişir. Kuş ötmez, kıyıda bir kertenkeleye bile rastlanmaz. Burası ölümün toprağıdır.[attachment=o1245]
 
[COLOR=#0269b3][U][U][COLOR=#ff00ff]Kongo Nehri[/COLOR][/U][/U][/COLOR]

Bir zamanlar Zaire olarak bilinen Kongo Nehri Afrika'nın kalbinden Atlantik'e uzanan bir yayçizer. Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Zambiya sınırı üzerinde tek tük ağaçların göründüğü otlaklardan Atlantik'e doğru çizdiği eğri boyunca, büyük Kongo Nehri'nden sayısız kol çıkar. Bütün bu kollarıyla birlikte nehir, yağmur ormanları ve yüksek otlaklardan oluşan kabaca Hindistan büyüklüğünde bir alanda biriken suyu boşaltır.
Tam 4700 'lik yolculuğu boyunca nehir mangrov bataklıkların ve kesif cangılların arasından kıvrıla kıvrıla ilerler, ivinti ve çavlanlar yaratır ve öyle büyük bir güç toplar ki, sonunda bir saniyede denize döktüğü suların toplamı 41.700 tona kadar ulaşır. Yeryüzünde bir tek Amazon Nehri bu miktarıaşabilir.
Portekizli kâşif Diogo Cao 1482'de nehir halicini keşfettiğinde, nehrin biraz yukarısında şimdi Livingstone Şelaleleri olarak bilinen ivinti üzerinde ilerleme şansına sahip değildi. Dolayısıyla neredeyse 400 yıl boyunca dünyanın geri kalanının bu güçlü nehirden haberi olmadı. 19. yüzyıl Avrupalıları içinse burası 'Afrika'nın en karanlık' bölgesiydi. Romancı Joseph Conrad, 1899 tarihinde yazdığı 'Heart of Darkness'da (Karanlığın Kalbi) buradan 'kâbus gibi bir korku ülkesi' olarak söz ediyordu. Nehrin eskiden Zaire olan ismi, 17. yüzyılın Avrupalı kâşifleri taralından, bölgede yaşayan Kongo halkından esinlenilerek 'Congo' olarak değiştirildi. 1971'de ise daha önce Belçika Kongosu olan ülke ismini Zaire olarak değiştirince nehre de tekrar bu isim verildi. 1997'den itibaren ise hem ülke, hem de nehir Kongo ismine geri döndü.[attachment=o1246]
 
Geri
Üst