Gizemli Hikayeler

5
EXE RANK

my |ove .~ <3 & so

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
3 Tem 2010
Mesajlar
5,940
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
my |ove .~ <3 & so
ÜST KATTAKİ KATİL

Büyük bahçeli bi villada yaşayan genç bi çift, çocuklarını bakıcıya bırakıp dostlarının verdiği bi partiye gitmiş. Bakıcı kız çocukları yatırdıktan sonra televizyon seyretmeye başlamış. Bi ara telefon çalmış. Kızcağız telefonu açtığında karşısında hırıltılı bi sesle konuşan biri varmış: “Şu an üst katta çocukların başucundayım. Sen de gelsene buraya. Huhahuha!” Kız feci korkmuş haliyle. Ama kendini “Kesin ***** bi telefon şakası bu” diye düşünüp sakinleştirmeye çalışmış ve televizyonun sesini sonuna kadar açmış. Telefon tekrar çalmış. Aynı hırıltılı ses yine o histerik kahkahasını attıktan sonra, “Çocukların yanındayım. Hadi sen de gel yukarı” demiş. Kız daha da korkmuş ve santrali arayarak durumu anlatmış. Santralde iyi bi kadın varmış, “Adam sizi aradığında bi’kaç dakika konuşturun. Numarayı tespit eder, sonra da polise bildiririz” diyerek kıza yardımcı olmuş. Bakıcı kız telefonu kapatır kapatmaz hemen çalmış telefon. Aynı ses yine aynı sözleri tekrar etmiş. Kız konuşmayı uzatmaya çalışmış ama sapık anlamış bunu ve hemen telefonu kapatmış. Bi’kaç dakika sonra tekrar çalmış telefon, arayan santral memuresiymiş ve panik durumdaymış: “Hemmen kaç oradan! Arayan numaranın da adresi aynı. Yukarıda bi telefon hattı daha var demek ki!” Kız koşşa koşşa kaçmış evden. Bu arada santraldeki kadın, polisi olaydan haberdar etmiş bile. Polisler bi’kaç dak’kada adrese gelip eve girmiş. Gerçekten de üst katta elinde kocaman bi kasap satırı olan bi katil yakalamışlar. Üst kat pencerelerinin birinden eve giren sapık katil iki çocuğu öldürdükten sonra o telefonları etmeye başlamışmış.
 
ÖLÜYORUM GALİBA

Mezbahadan et taşıyan bir tırın sabahın erken saatlerinde yüklenip bir an önce yola çıkması gerekiyormuş. İşe sabahın kör vakti gelen işçiler, tırı yüklemeye başlamışlar. Alelacele işi bitirmişler. Tırın şoförü arkadaki soğuk hava deposunun kapısı kapatılır kapatılmaz yola çıkmış. Ancak son eti çengele takmaya uğraşan işçinin içeride kaldığını kimse farketmemiş. Uyku sersemi olan işçi de başına gelen korkunç şeyi, ancak tır hareket edince farkedebilmiş. Tır hiç durmadan 8 saat yol alacağından, arkadaşları kaybolduğunu farketmezlerse donarak öleceği kesinmiş. Bir süre duvarları yumruklamış ama sesini duyuramayacağını biliyormuş. Bir süre sonra üşümeye başladığından hareketleri yavaşlamış ve bir kenara çöküp ölümü beklemeye başlamış. Oturup kaçınılmaz sonunu beklemeye başlamış ve cebinden çıkardığı kağıt kaleme yazmaya başlamış. 1. saat: çok üşüyorum; 2. saat: her yerim uyuşuyor; 3. saat: ayaklarımı hissetmiyorum; 4. saat: donarak ölmek istemiyorum, kalemi tutucak gücüm kalmadı, ellerim dondu... Tır etleri teslim edeceği yere geldiğinde şoförü dondurucunun kapısını açınca içerisinin soğuk olmadığını farketmiş. Sabah yola çıkarken aceleden dondurucuyu çalıştırmadığını hatırlayan şoför, lanetler okurken köşede büzülmüş yatan işçiyi görmüş. Adamın uyuyakaldığını sanan şoför, işçiyi sarstığı halde uyandıramamış. Polis olaya el koymuş, şoför tutuklanmış. Bir müddet sonra adli tabip raporunda işçinin ölüm nedeni vücut ısısının hızla düşüşü olduğu açıklanınca temize çıkmış. Meğerse talihsiz işçi psikolojikman ölmüşmüş.
 
MUMYANIN LANETİ

İsa’dan 1500 yıl önce yaşayan Mısırlı Prenses Amen-Ra öldükten sonra dönemin geleneklerine uygun olarak mumyalanmış ve tahta bi tabuta konmuş. 1890 yılında 4 zengin İngiliz genci, prensesin mumyasını bi “tarihi eser” kaçakçısından (böyle söylediğimi prenses duymaz inşallah) satın almış. Ve felaketler zinciri de böylelikle başlamış. Mumyayı alan gençlerden birini en son alış-verişten bi’kaç saat sonra çöle doğru yürürken görmüşler. Bi daha da İngilizi gören olmamış. Dörtlü grubun bi başka üyesi ertesi gün Mısırlı hizmetkarlarından biri tarafından kazayla vurulmuş. Hizmetkar, elini o an kontrol edemediğini ve hiç istemediği halde silahı alıp “sahip”i vurduğunu iddia etmiş. Kalan iki genç mumyayı alıp memleketlerine dönmüş. Üçüncü adam İngiltere’ye döndükten sonra bütün parasını yatırdığı bankanın battığını öğrenmiş. Son adam da iflah olmaz bir hastalığa yakalanmış, servetini hastanelerde harcayıp sokaklarda kibrit satmaya başlamış. Bu arada mumya bi işadamının eline geçmiş bu felaketler sırasında. O da British Museum’a hediye etmiş lanet(li) prensesi. Müze mumyayı Mısır bölümüne koymuş. Ama prenses boş durmamış taabi. Gece bekçileri, tabuttan hıçkırığa benzer sesler duyduklarını iddia ediyolarmış. Bekçilerden biri, bi sabah ölü bulunmuş. Temizlikçiler mumyanın etrafını temizlemeyi reddediyolarmış. Bi gazeteci tabutun dıştan fotoğrafını çekmiş. Fotoğrafı tab ettiğinde kartta sadece korkunç bi suratın olduğunu görmüş. Gazeteci koşa koşa evine gitmiş, yatak odasına girip kapıyı kilitlemiş ve kendini vurmuş. Falaaan, filaaan... (Prensesin daha sonra da o kadar çok vukuatı var ki, falan filan demek yetmiyor.) Müze sonunda mumyayı özel bi koleksiyoncuya satmış. Ondan sonra da bi sürü felaket olmuş. Vakit kaybetmeyelim. En son Amerikalı bi arkeolog satın almış prensesi. 1912 Nisan’ında da mumya Amerika’ya ***ürülmek üzere Titanik gemisine yüklenmiş ve asıl olan da böylelikle olmuş zaten. Amen-Ra son volesinde 1500 yolcunun kendi yanına gelmelerini sağlamış.
 
MEZARLIKTAKİ YANGIN

Şu an 17 yaşındayım ve olay bundan 3-4 sene evvel YAŞANMIŞTIR. O yaz en büyük zevkimiz arkadaşlarla gece aşağı inmek idi ve hemen hemen indiğimiz her gece birbirimize korku hikayeleri anlatırdık. Anlattığımız hikayeler genelde kendi hayal ürünümüz olurdu fakat anlatırken sanki yaşamış gibi anlatırdık ve kendi uydurduğumuz hikayeye o ortamın verdiği gerilimle kendimiz de inanır ve korkardık. İçimizde en çok hikaye anlatan Nedim diye bir arkadaşımız idi. Nedim yaşça bizden büyüktü ve bizi korkutmayı iyi başarıyordu açıkçası. Yine böyle bir gecede Nedim bize çok ilginç bir hikaye anlattı. Hikayeye göre bazı insanlar sebepsiz yere içlerinden gelen bir ateşle küle dönüşecek kadar yanıyorlarmış. Bu yanma o kadar çabuk gerçekleşiyomuşki, kendisini kurtarmaya zamanı olmuyormuş kurbanın. Ayrıca bu olay kurban yalnızken gerçekleşiyormuş, yani görgü tanığı olmuyormuş hiçbir zaman. Bu anlattığı hikaye ilginç olduğu kadar inandırıcı gelmemişti çoğumuza. Fakat Nedim evinden getirdiği ansiklopedi de yazılanları bize gösterince tüylerimiz diken diken olmuştu hepimizin. Bu olaylar gerçek yaşanmış olaylar olarak anlatılıyordu ansiklopedide kanıtları ile. O gece eve koşar adımlarla çıktım ve bütün gece gözlerime uyku girmedi. Ertesi gün ise belki hepimiz için hayatımızın en korkunç günü olmuştu. Gelen habere göre Nedim bir sokak arasında ölü bulunmuştu ve işin ilginç yanı Nedim'in gömüldüğü mezarlıkta 1 hafta sonra yangın çıkmıştı ve bütün mezarlar yok olmuştur.İnanmayan arkadaşlar eski gazeteleri karıştırabilirler. Tarih: 3 Eylül 1997, Mersin mezarlığı orman tarafında onlarca mezar yanmıştır.
 
Geri
Üst