Edebiyat Terimleri Sözlüğü

7
EXE RANK

-тнє αLуx-

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
21 Tem 2009
Mesajlar
7,782
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.netbilgini.com
-тнє αLуx-
Edebiyat Terimleri Sözlüğü Burada.
 
ABSOLUTİZM
Mutlakçılık. Herhangi bir eserde ya da ilkede bir ebedinin varlığına ve değişmezliğine inanmak, eseri ya da ilkeyi bu değişmeze göre incelemek.
AÇIK HECE
Türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa heceler. Örneğin a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi. Arapça ve Farsça’da ise sözcüklerde sesli harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere verilen isim. Örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi. Aruz vezninde bütün açık heceler kısa hece olarak kabul edilir.
AÇIKLAMA
Edebi bir eseri geniş okuyucu kitleleri için anlaşılabilir hale getirmek için yapılan yazılı çalışmalar. Sanatçılar eserlerinde anlamı herkes tarafından bilinmeyen sözcükler, deyimler, durumlar ve düşüncelerle, sanatlar kullanır. Bunların her biri bir olay, bir durum ya da düşünceyi ifade eder. Okuyucu bunları çözmeden eserin bütününü anlayamaz. Açıklamanın amacı bu anlamayı sağlamaktır.
AÇIKLIK
Bir metinde belirtilmek istenen duygu ve düşüncelerin kolay, anlaşılır, herhangi bir ek yoruma açıklamaya gerek kalmadan kavranılabilir olmasıdır.
ADAPTE
Herhangi bir dilde yazılmış bir eseri, başka bir dile yer ve kişi adlarını değiştirerek, olayları örf ve adet, duyuş ve düşünüş bakımından aktarıldığı dili konuşanların hayatına uygulamak yöntemli serbest çeviri tarzıdır. Türk edebiyatında daha çok tiyatro eserlerinde kullanılır. Örneğin Tanzimat edebiyatı yazarlarından Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı adapteler gibi.
ADAPTASYON
Farklı türde bir eserin (roman, öykü, anı gibi), sahne veya sinemaya uyarlanması ya da farklı türde bir eserden (roman, destan, öykü gibi) farklı bir edebi eser (örneğin oyun) meydana getirilmesidir.
AED
Eski Yunanlılarda şiirlerini lirle söyleyen saz şairlerine verilen ad.
AFROZİM
Çeşitli konularda mutlak bilinmesi gereken ana özellikleri kısa, açık ve anlaşılır bir biçimde anlatma sanatı. Yazarların derin anlam yüklü vecizelerine de afrozim denir.
AĞIZ
Bir anadilin herhangi bir şivesi içinde var olan söyleyiş farkıdır. Ağızlarda dilbilgisi ve sözcükler farklı değildir ancak bazı sesler değişik söylenir. Rumeli ağzı, Karadeniz ağzı gibi.
AHREB ve AHREM
Rubai vezinlerinin ana ölçüsüdür. Mef’ulü ile başlayanlara ahreb, mef’ulün ile başlayanlara ahrem denir.
AHSENÜ’L KASAS
Kıssaların, hikayelerin en güzeli. Bu deyim, Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Suresi’nde geçen Yusuf kıssasını anlatır.
AKD Ü HALL
Düğümleme ve çözülme. Divan edebiyatında nesir bir eseri nazma çevirmeye akd, nazım bir eseri nesire çevirmeye hall denir.
AKICILIK
Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan kolayca okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır şekilde ifade edilmesi. Akıcılık, düşüncelerin bir düzenleme kapsamında sıralanması, bu düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olması ile sağlanır. Akıcılık, içerikten çok bir üslup özelliğidir.
AKROSTİŞ
Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesi. Divan edebiyatında akrostiş’e muvaşşah ya da istihrac denir. Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş “üç dize” anl***** gelir.
Örneğin:
Varolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar
Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler
Âlemde bu andır bize dost esen rüzgar
Cahit Sıtkı Tarancı
Şiirin dizelerinin ilk sözcükleri alt alta okunduğunda “VEDİA” ismi çıkıyor.
AKS, AKİS
Bir cümlede, bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük topluluklarının yerleri değiştirilerek yapılan söz sanatı. Cümle ya da dizede bir sözcük diğerinin önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize tekrarlanır. Tard ü aks veya aks ü tebdil de denir. Aks-i tam (tam akis) aks-i nakıs (eksik akis) olmak üzere iki türü var.
Aks-i tam, cümle ya da dizenin anlamlı iki parçası kalıp halinde yer değiştirir, ekleme ve çıkarma yapılmaz. Örneğin:
Mümkün değil Hudâyı bilmek de bilmemek de
Mâtem görünür şâdi şâdi görünür mâtem
Aks-i nakıs, Cümle ya da dizelerde anlamlı sözcük topluluklarının yerlerinin bazı ekleme ve çıkarmalar yaparak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin:
Hayran oluyor kudretine, sun’una insan
Hayran oluyor kudretine, sun’una hayran
İsmail Safa
Gelse der-gâhına ikrâm görürler küremâ
Kürema dergehine gelse görürler ikrâm
Ziya Paşa
AKSAN
Vurgu demektir. Söyleyiş farkını belirtmek için bazı seslerin üzerine konur.
AKS-İ MÜFRED
Bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması halinde yine anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir. Örneğin ayak-kaya gibi.
AKSİYON
Bir edebi eserde olguların akışıdır. Örneğin bir romandaki aksiyon, tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin çıkarılmasından sonra kalan olaylardır.
ALAKA
İlgi. Bir sözcüğü gerçek anlamının dışında bir anlamda (mecazi) kullanmak için düşünülen ilgiye alaka denir. Edebi sanatların çoğunda bu durum söz konusudur. Bu ilişki ne kadar uygun olursa edebi sanat o derece yerinde ve güzel sayılır.



ALEGORİ
Bir düşüncenin canlı bir varlık olarak anlatılması. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek gibi. Örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla anlatılması gibi.
ALİTERASYON
Şiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla aynı sesleri taşıyan sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak. Örneğin:
Seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı
Tevfik Fikret
Karşı yatan karlı kara dağlar kayıptır.
Dede Korkut
ANA DUYGU
Bir düşünceden çok bir duyguyu dile getirmek, okuyucu ya da dinleyiciye hissettirmek, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da konuşmaların öne çıkarmak istediği asıl duyguyu anlatır. Ana duygu bir metnin özünü oluşturur. Metinde bu duyguyu destekler haldeki bütün yardımcı duygu ve düşünceler hep ana duyguya bağlanarak onun daha anlaşır ve duyulur olmasını sağlar. Ana duygu konu anl***** gelmez. Konu anlatılan şey, ana duygu ise bu anlatılanlardan çıkan sonuçtur.
ANA FİKİR
Belirli bir konuda yazılmış eserlerin temelini oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen asıl düşünce.
ANAGRAM
Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka bir sözcük kurmak. Örneğin sahip anlamındaki “malik” sözcüğü ile tamamlamak anlamındaki “ikmal” sözcüğü kurulabilir. Anagram çoğunlukla özel isimlerde yapılır. Gerçek isim yerine o isimdeki harflerle yapılan bir başka isim kullanılır.
ANAKRONİZM
Meydana geliş tarihi kesin olarak bilinen bir olayı yaşadığı zaman belli olan bir kişiyi, değişik bir tarihte gerçekleşmiş ya da yaşamış gibi gösterme. Örneğin Nasrettin Hoca’nın Timur ile ilgili fıkraları gibi. Anakronizm bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ya da bir amaç için bilinçli olarak yapılabilir.
ANALİZ
Bir bütünü parçalarına ayırarak detaylı inceleme. Bir edebi eserin analizi, olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı incelenmesi yöntemiyle yapılır. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu olursa bu duruma eleştiri (tenkit) denir.
ANEKDOT
Bir edebi eserde anlatılan bir olayın başlı başına ayrı bir bütünlük gösteren parçasıdır. Kısa hikaye, fıkra, menkıbe anlamlarını da taşır.
ANJANBMAN
Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır. Türk şiirine Fransız şiirinden geçti. Servet-i Fünun döneminde yaygınlaştı. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir üsluptur. Örneğin:
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi
geçerken bu sabah.
- Keşke ben evde olaydım… Esef
ettim. Vah vah!
Bir fener yok mu, verin… Nerde
sopam?
Kız çabuk ol…
Gecikirsem kalırım beklemeyin. Zira
yol
Hem uzun, hem de bataktır…
Mehmed Âkif
ANLAM
Her sözcüğün anlattığı düşünce. Sözcükler birden fazla anlama gelebilir. Bu durumda anlamlardan biri öz anlam diğerleri mecaz anlamdır. Sözcükler zamanla yeni anlamlar alarak zenginleşebilir. Zamanla anlamlarının kaybetmelerine anlam daralması denir. Dar anlamı bulunan sözcüklerin anlamlarının genişlemesine de anlam genişlemesi denir.
ANLATIM
Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı ifadesi. Edebiyatta daha çok yazılı anlatım için kullanılır. Anlatımın aracı sözcüklerdir. Sözcüklerin dilbilgisi kullarına uygun olarak sıralanmasıyla anlatım ortaya çıkar. Edebiyatta anlatım genel olarak iki türde yapılır. Biri nesir (düzyazı) diğeri nazım (şiir).
ANTOLOJİ
Gerçek sanat eseri değerindeki örneklerin bir araya getirildiği derleme yapıtlar. Yunanca anthos (çiçek) ve legein (toplama) sözcüklerinden türemiştir. Batı’da ilk örneklerini Yunanlılar verdi. Gadaralı Meleagros ile Makedonyalı Filippos’un Stephanos (Çelenk) isimle derlemeleri ilk antolojidir. Türkçe’deki ilk antoloji ise Ömer bin Mezid’in 1436’da yaptığı Mecmuatü’n Nezâir’dir. 83 şairin 397 şiirini kapsayan bu antolojiyi Prof. Dr. Mustafa Canpolat 1978’de Latin harfleriyle yayımladı.
ANTONİM
Ters anlamlı sözcükler. Sıcak-soğuk, iyi-kötü, acı-tatlı, kısa-uzun, güzel-çirkin gibi.
APOSTROF
Kesme işareti. Özel isimleri eklerinden ayırmak için (Ali’nin kalemi), sözcükteki düşen bir harfi belirtmek için (n’olur=ne olur), sözcüğün ekiyle karışmaması için (kola’nı içtin mi) kullanılır.
ARAÇSIZ ÜSLUP
Bir fikri, bir duyguyu söyleyenlerden doğrudan doğruya aktarmak. Monolog ve diyaloglar araçsız üslup örnekleridir.
ARKAİZM
Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.
ASALET
Edebi eserlerde terbiye dışı, çirkin, bayağı, müstehcen ve galiz sayılan sözcüklerden kaçınmak. Edeb-i kelam ya da mümtaziyet de denir. Tersi eserlere hasaset adı verilir.
ASKI
Halk edebiyatında saz şairleri aralarındaki şiir yarışmalarında kazananlara verilmek üzere duvara tüfek, kılıç, heybe, saz gibi şeyler asardı. Bunlara askı, askıyı kazanmaya da askı indirmek denir.
ÂYÎNE
Sözcük anlamı aynadır. Herhangi bir şeyi veya hali yansıtan, gözönünde canlandıran anlamında kullanılır. Tasavvuf edebiyatında dünya, Allah’ın tecelli ettiği bir aynadır.
 
BAB
Bir edebi eserin düzenlenmesinde, konuların ele alınıp işlenmesine göre ayrıldığı bölümlerden en geniş olanı.
BÂDE
Üzüm şarabı. Ama tasavvuf edebiyatında aşk anlamındadır.
BAHR-I TAVÎL
Vezinli, kafiyeli uzun nesir cümlelerden kurulan Divan edebiyatı nazım türü. Fe’ilatün, mefa’ilün, müstef’ilün gibi cüzler arka arkaya tekrarlanır. Türk edebiyatında çok az kullanılmıştır.
BALAD
Üç uzun bir kısa bendden oluşan Batı edebiyatı nazım türü. Uzun bendlerin dize sayısı 6-10 arasında değişir. Kısa bend ise 4-5 dizedir. Bu bend tanrıya, krala, prense ithaf bendidir. Her bendin sonundaki mısra bir tür nakarattır. Masal ve hikaye niteliğindeki bendleri ele alıp işleyen, kısa ve hikayesi olan şiirlerdir.
BASİTNAME
Divan edebiyatında yalın Türkçe ile yazılmış gazeller. Bunlara Türkî-i basit gazel de denir. Basitnamelerde Arapça ve Farsça sözcüklerle tamlamalar çok azdır. Örneğin:
Düşdi bu gönlüm sana hey sevdüğüm
N’ola yakışsan bana hey sevdüğüm
Çün seve geldi seve gider seni
Bu gönül önden sona hey sevdüğüm
Ayruluk derdi bana bir bun durur
Kim döyer imdi buna hey sevdüğüm
Turmadım uçmak diler gönlüm kuşı
Yüce köşkünden yana hey sevdüğüm
Yüzüni gözler güzel bu uyüzden ay
Giceler kalur tana hey sevdüğüm
Ağzını öpmek ana ol kim senün
Söğme yok yire ana hey sevdüğüm
Cânı dahi bir kez ana hey sevdüğüm
Edirneli Nazmi
BEDÎ
Sözü, kulağa hoş gelecek ve ruha heyecan verecek şekilde güzelleştirme yollarını gösteren bilim. İlm-i bedî de denir. Bu isim altında toplanan sanatlar iki gruba ayrılır:
Sözle ilgili sanatlar (Sanayi-i lafziye): Cinas, iştikak, seci, kalp, tedvir, aks, teddil, tasri, tarsi gibi.
Anlamla ilgili sanatlar (Sanayi-i mâneviye): İlhan, tevriye, tenasüp, mübalağa, leff ü neşr, tensik, mügalata-i mâneviye, tecahül-i ârif, hüsn-i ta’lil, tezat, istifham, rücu, tekrir, telmin, insal-i mesel, istidrak, tevcih, iktibas gibi.
BELÂGAT
Düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı. Sözün düzgün, açık, anlaşılır, güzel olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene göre düzenlenmesini öğreten bir bilimdir.
BERÂAT-I İSTİHSAL
Sözün başında eserde anlatılanları belirten sözcük ya da söyleyişler. Berâat üstün gelmek, istihsal yeni ayın görünmesi, yağmurun yağması, çocuğun doğarken çığlık atması anlamlarına gelir. Bu edebi sanata hüsn-i ibtida adı da verilir. Amaca iki yolla ulaşılır. Bir ilişki kurularak ya da ilişki kurulmadan. İlişki kurulmasına tahallüs, kurulmamasına iktidab denir. Sinan Paşa’nın Tazarru’namesi, Fuzuli’nin Hüsn’ü Aşk’ı, Cevdet Paşa’nın Belagat-ı Osmanniye adlı eserlerinde bu sanatın güzel örnekleri vardır.
BERCESTE
Öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit. Dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i berceste tanımlamaları kullanılır. Genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir. Bazı berceste örnekleri:
Uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya
Ruhi
Su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz
Şeyh Gâlib
Çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da
Şeyh Gâlib
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Muhibbî (Kanuni)
Şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
II. Selim
BERDAR
Asılmış, darağacına çekilmiş. Divan ve tasavvuf edebiyatında sevgilinin saçlarına vurulan “âşık”ı tanımlamak için kullanılır. Örneğin:
Ayağı yire mi basar zülfine ber-dâr olanun
Zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne
Necati
Dâr olam gerdâr olam ber-dâr olam mansûr olam
Yunus Emre
BEZM
Sohbet, muhabbet, içki meclisi. Daha çok divan edebiyatında kullanılır. Tamlamalar halindedir. Örneğin bezm-i nûşânûş durmadan içilen meclis demektir. Bezm-i vüslat kavuşma meclisidir. Bezm-i muhabbet aşk meclisidir. Bezm-i mey içki meclisidir. Tasavvuf edebiyatında bezm-i elest şekli kullanılır. Başlangıcı olmayan zaman demektir.
BİLADİYE
Beldeleri konu edinen edebi eserler. Sanatçılar gördükleri, gezdikleri, sevdikleri ya da görmek istedikleri beldeleri nazım ya da nesir şeklinde anlatır. Divan edebiyatında Ferdi, Derviş Ömer Efendi gibi şairlerin biladiyeleri vardır.
BOZLAK
Halk edebiyatımızda bir ezgi türü. Konusunu aşiret kavgalarından, kan davalarından, aşk maceralarından alır. Çoklukla Güney ve Orta Anadolu bölgelerinde söylenir. Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri vardır
 
C

Cümle : Bir duygu, düşünce veya isteği kısaca bir yargıyı bildiren sözcük dizisine cümle denir.
Çalıştım.
Ders çalıştım.
Sabaha kadar durmadan ders çalıştım

Cümle Tamamlama : Kimi zaman bir yargı bütünlüğünden bir sözcük ya da sözcük öbeği çıkarılmış olabilir. Yargının anlamsal ve anlatımsal bütünlüğü göz önünde bulundurularak bu eksik tamamlanır.
Tamamlanacak ve tamamlayacak cümleler ya da sözler arasında;
Anlamsal ilişki doğru kurulmalıdır.
Zaman ve kişi yönünden uyum olmalıdır.
Cümleleri anlamca bağlamak için uygun bağlaçlar kullanılmalıdır.
Örnek : İnsanlar bilerek ya da bilmeyerek doğanın dengesini bozuyorlar, sonra aynı doğayı korumak için sempozyumlar düzenleyip, dernekler kuruyorlar; çünkü...
Doğanın kendileri için yaşamsal değerini biliyorlar.
Yanlış yaptıklarının bilincindeler.
Kendilerini affettirmek istiyorlar.
Doğayı taklit etmek istiyorlar.
 
Ç

Çatı : Fiillerin özne ve nesne alıp almamaları yönüyle incelenmesine çatı denir.

Çekim Eki : Eklendiği sözcüğün anlamını değiştirmeyip, yalnızca cümle içindeki görevini belirleyen eklerdir. Çekim ekleri, sözcükleri birbirine çeşitli görev ve anlam ilgisiyle bağlar ve cümleyi oluşturur. Örnek : Kardeş(+)im, kitap(+)lar, al-acaksın
 
D

Daralma : Son hecesi “a-e” geniş seslileriyle biten kelimelere “-yor” eki getirildiğinde bu geniş sesler daralarak(ı,i,u,ü) ye dönüşür. Buna ünlü daralması denir. Örnek : Anla-yor değil anlıyor.

Deneme : Bir yazarın herhangi bir konu üzerinde, özel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin kurallara varmaksızın anlattığı yazılara deneme denir.

Devrik (Kuralsız) Cümle : Yüklemi sonda bulunmayan cümledir. Bu tür cümleler daha çok şiir dilinde ve konuşmalarda görülür. Örnek : Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal. Gülme komşuna, gelir başına.

Deyim : Belli bir durumu, belli bir kavramı göstermek için kullanılan öz anlamından az çok ayrı bir anlam taşıyan, kalıplaşmış, halkın ortak dil ürünü olan sözlere deyim denir. Örnek :
İçine ateş düşmek
Pabucu dama atılmak
Yüreği ağzına gelmek
İki gözü iki çeşme

Didaktik Şiir : Belli bir düşünceyi kabul ettirmek veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak için yazılan öğretici şiirlere didaktik şiir denir.

Dilek (istek) Cümlesi : Bir dileği, bir isteği, bir arzuyu, bir temenniyi bildiren cümlelere, anlamları yönünden dilek veya istek cümlesi denir. Örnek :
Yarın bizde toplanıp bir güzel yemek yiyelim.
Çocuk tek kazansın da neresi olursa olsun.
Umarım işleriniz yolunda gidiyordur.
Ah şu bahar bir gelse, çocuklar neşe içinde koşup oynasa.
İnşallah bütün düşlerin bir gün gerçek olur.
Allah sana uyuz versin de tırnak vermesin.
Gözün kör olsun.

Dize : Koşuk bir parçayı meydana getiren satırlardan her biri, mısra

Dolaylı Anlatım: Bir sözün kişi, zaman, anlatıcı değişiklikleriyle aktarılan biçimidir. Bu anlatım biçimiyle kurulan cümlelere daha çok roman, öykü gibi anlatımsal türlerde, olayların yazar tarafından anlatılmasında rastlanır. Örnek :
En iyi romanlar, bir bunalım döneminde yazılır, der Dostoyevski. (Doğrudan)
En iyi romanların bir bunalım döneminde yazılacağını söylüyor Dostoyevski (Dolaylı)
Turgut Uyar : "Nobel Ödülünü kazanan bu yazarı, en içten dileklerimle kutlarım." Diyor. (Doğrudan)
Turgut Uyar, bir yazısında , Nobel Ödülü kazanan bu yazarı en içten dilekleriyle kutladığını belirtiyor. (Dolaylı)

Dolaylı Söz Söyleme : Bakınız : Kinaye.

Dönüşlü Fiil : İşi yapan ve yapılan işten etkilenen gerçek bir öznenin bulunduğu fiillere dönüşlü fiil denir. Dönüşlü fiiller, edilgen fiiller gibi “-l-, ve –n-“ eklerini alır. Aralarındaki en büyük fark ise şudur : Dönüşlü fiillerin gerçek öznesi vardır, edilgen fiillerde ise sözde öznesi vardır. Örnek : Ali, erkenden uyandı, önce yıkandı, kurulandı, giyindi, sonra yola koyuldu.

Duygu Paragrafı : Olayı anlatan kişinin iç dünyasının, duygularının öne çıktığı bir paragraf çeşididir. Yazar duygularını, kimi zaman öyküleyici, kimi zaman da betimleyici anlatım biçimlerini kullanarak okura ulaştırır. Bu tip paragraflarda kişinin iç dünyasına yönelik özellikler, tutkular, davranışlar, ağırlık kazanır.
Örnek : Daha elli yaşına gelmemiştim; zengindim, ünlüydüm; sağlığım yerindeydi, aklı başında çocuklarım vardı. Birdenbire hayatım duruverdi. Soluk alabiliyor, yiyip içiyor, uyuyordum. Ama yaşamak değildi bu. Hiçbir şey istemiyordum artık. İstenecek bir şey olmadığını biliyordum. Hayat, birinin yaptığı saçma bir şaka gibi geliyordu bana. Kırk yıl boyunca çalış didin, ilerle; sonra da ortada hiçbir şey olmadığını gör.

Düşünce Paragrafı : Belli bir konu üzerinde belli bir bakış açısı olan, bu bakış açısını ortaya koyan, bunu savunan ve tartışan bir paragraf türüdür. Kısaca, bir düşüncenin başkalarına ulaştırılması amacıyla oluşturulan paragraflara düşünce paragrafı denir. Daha çok makale, fıkra, deneme gibi yazı türlerinde düşünce paragrafları kullanılır. Düşünce paragrafları, genellikle açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimleriyle kurulur. Bu paragraflarda bir ana düşünce ve bu ana düşünceyi destekleyen yardımcı düşünceler yer alır.
Örnek : Kişisel gözlemlerin öne çıktığı yazıların getirdiğini, bilimsel araştırmalar getiremez. Aydınlar için çok önemli olan bilimsek araştırmalar, yazarlara yetmez; onlar için kişisel saptamalar çok daha önemlidir. İnsanın insandan alabildiğini; deneylerin sayıların alması olanaksızdır.

Düz Tümleç : Bakınız : Nesne.
 
E

Edat Tümleci : Cümleye amaç - sonuç, özgürlük, benzerlik, eşitlik, birliktelik, araç anlamı katan ya da sözcük öbekleri cümle içinde edat tümleci görevi yapar. Örnek : Gemiler, güneye doğru yöneldi. (Nereye doğru?) (yön)

Edilgen Fiil : İşi yapan gerçek bir öznenin bulunmadığı fiillerdir. Bu tür fiillerde özne işi yapan değil, başkasının yaptığı işten etkilenendir. Daha doğru bir ifadeyle edilgen fiillerde özne, pasif durumdadır ve iş onun üzerinde yapılır. Edilgen fiiller, fiil kök veya gövdelerine “-l-“ veya “-n-“ eklerinin gelmesiyle oluşturulur. Örnek : Taşlıkta çocuk sesleri duyuldu. Çamaşırlar yıkandı.

Eğretileme (İstiare) : Arapça bir sözcük olup "bir şeyi iğreti, ödünç alma" anlamındadır. Ya benzeyenle ya da benzetilenle yapılan benzetmedir. Örnek :
Aslan gibi güçlü bir adamdı. (benzetme)
Soruyu doğru yanıtlayınca "Aslan be!" dedi. (eğretileme)

Ek : Sözcük kök ve gövdelerine getirildiğinde onların anlamlarını değiştiren, kimi zaman anlamlarıyla birlikte türlerini değiştiren ya da sözcüklerin cümle içindeki görevini belirleyen hece ve seslerdir.

Eleştiri (Tenkit) : Bir sanat eserinin, bir sanatçının gerçek değerini belirlemek amacıyla yapılan inceleme ve araştırmalara eleştiri denir. Bir metni inceleme yoluyla o metnin üzerinde bir değer yargısına varma ; bir eserin zayıf ve kuvvetli yanlarını belirtme, eleştirinin özelliklerindendir.

Emir (Buyruk) Cümlesi : Emir kipiyle kurulan ya da gelecek zaman kipinin emir anlamıyla kullanıldığı cümlelere, anlamları yönünden emir cümlesi denir. Örnek :
Sandalyeyi çek, sessizce oturup bekle.
Öğretmeniniz izinli, gürültü etmeden ders çalışın.
Herkes ödevlerini önümüzdeki hafta getirecek, not alacak.
Şuraya da bir halı ser, ortalığı topla.
Sen de çalış ve para kazan artık.

Epik Şiir : Kahramanlık yiğitlik, savaş konularını işleyen ya da tarihi bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen şiirlerdir. Bu tür şiirler okuyanda vatan ve millet sevgisi oluşturur.

Eş Sesli Sözcükler : Bakınız : Sesteş Sözcükler.

Etken Fiiller : İşi yapan gerçek bir öznenin bulunduğu fiillere etken fiil denir. Örnek : Hasan, bu konuyu iyi anladı. Her gün oraya giderdik.

Ettirgen Fiiller : Geçişli fiillerin “-r, -ar, -er, -t, -tır” ekleriyle geçişlilik derecesinin artırılmasıyla oluşturulan fiillere ettirgen fiil denir. Bu fiillerde özne işi yapmaz daha çok başkasına yaptırır. Örnek : duymak – duyur.

Eylemler (Fiiller) : İş, oluş, hareket, durum ve kılış bildiren; zaman ve kişi eklerine göre çekimlenebilen; zaman ve kişi ekleriyle çekimlenmesi halinde cümle içinde yüklem görevi üstlenen sözcüklere eylem (fiil) denir.
Örnek : bak-, sus-, büyü-, ağla-, koş-
Gel-di-m kopar-ı-yor-uz
Gel (eylem kökü) kopar (eylem gövdesi)
-di (zaman eki) -yor (zaman eki)
-m (1. Tekil kişi eki) -uz (1. Çoğul kişi eki)

Eylem (Fiil) Cümlesi : Yüklemi çekimli bir eylem ya da eylem grubu olan cümlelerdir. Her türlü hareket iş, oluş eylem cümleleriyle karşılanır. Bu nedenle eylem cümleleri, ad cümlelerine oranla daha fazla kullanılır. Örnek : Bir adım daha yaklaşınca tanıdım
 
F

Fabl : Kahramanlarının çoğu, hayvanlardan, bitkilerden seçilen, sonunda bir ahlak veya hayat dersi bulunan yazı türüdür. Bu tür, insanların hatalarını düzeltmeye, töresel bir kavramı ortaya koymaya yarar. Fabllardaki düşsel unsurlar birer araçtır. Asıl hedeflenen ise ahlaki derstir. İnsan dışındaki varlıklara insana ait özellikler verilerek, bu varlıklar öyle hareket ettirilir.

Fıkra : Bir yazarın, herhangi bir konu üzerinde, kişisel anlayış, görüş ve düşüncelerini güzel bir uslupla, hiçbir kanıtlama gerekliliği duymadan anlattığı yazı türüne fıkra denir.

Fiil Cümlesi : Bakınız : Eylem Cümlesi

Fiiller : Bakınız : Eylemler.
 
G

Geçişli Fiil : Kullanılırken nesneye ihtiyaç duyan, nesne gerektiren; yani “ne, neyi ve kimi” sorularına cevap veren fiillere geçişli fiil denir. Örnek : Anlatmak, duymak, görmek, yazmak, söylemek, seyretmek

Geçişsiz Fiiller : Nesne almayan, yani “ne, neyi ve kimi” sorularına cevap vermeyen fiillerdir. Örnek : Ağlamak, uyumak, gülmek, solmak, akmak, oturmak, kalkmak…

Günlük (Günce) : Düzenli bir biçimde yazılan, tarih atılan günlük notlara, bir yazarın yaşamı boyunca günü gününe yazdığı yazılara günlük denir.
 
H

Hece ölçüsü : Dizelerdeki sözcüklerin hece sayısının belli bir düzene bağlı olarak eşitliği temeline dayanır. Şiirin bütün dizelerindeki hece sayısının eşit olması gerekir. Hece sayısının eşitliği, o dizenin ölçüsünü, kalıbını gösterir. Yedi heceli bir dizenin kalıbı, yedili; on bir heceli bir dizenin kalıbı on birli diye anılır.

Hikaye (Öykü) : Olmuş veya olabilecek olayları belli bir plan çerçevesi içinde yer ve zamana bağlı olarak anlatan yazı türüne hikaye denir. Hikayede çevre sınırlıdır. Dar bir çerçevede, zamanın kısa bir anında belli bir şahıs kadrosuyla işlenir konu.
 
İ

İkilemeler : Anlamı ve anlatımı güçlendirip pekiştirmek amacıyla aynı ya da sesleri birbirine benzeyen sözcüklerin art arda yinelenmesiyle oluşan söz gruplarına ikileme denir.
Örnek :
Güzel mi güzel kız
Demet demet çiçek
Çuval çuval fındık
Çıtır çıtır simit
Ağlaya sızlaya bir hal olmak
Güle güle ölmek
Varını yoğunu ortaya çıkartmak

İyi kötü (bilmek)
Aşağı yukarı (anlamak)
Hemen hemen (bitirmek)

İsim Cümlesi : Bakınız : Ad Cümlesi

İstek Cümlesi : Bakınız : Dilek Cümlesi.

İstiare : Bakınız : Eğretileme.

İşteş Fiil : Fiilde anlatılan işin birden fazla özne tarafından birlikte veya karşılıklı yapıldığını gösteren fiillere işteş fiil denir. İşteş fiil, her şeyden önce, birden fazla öznesi olan fiil değil, olabilmesi, meydana gelebilmesi için birden fazla özneyi gerektiren fiildir. Fiillerde işteşlik, fiil kök veya gövdelerine getirilen (-ş-, -ış-, -iş-, -uş-, -üş-) ekiyle yapılır. Örnek : Ahmet dövüşmüş. Onunla tam iki yıl mektuplaştı.
 
K

Kafiye (Uyak) : En az iki dize sonunda anlamca ayrı, sesçe birbirine uyan iki sözcük arasındaki ses benzerliğidir. Dize sonlarında yazılışları ve okunuşları aynı olup, anlamları ve görevleri farklı olan kelimelerin veya eklerin tekrarı kafiyeyi oluşturur.

Kaynaştırma : Bilindiği gibi dilimizde iki sesli harf yan yana gelemez. Sonu sesli ile biten bir sözcüğe yine sesli ile başlayan bir ek getirildiğinde araya okumayı kolaylaştırmak için bir sessiz harf girer. Buna kaynaşma, getirilen harflere de kaynaştırma harfleri diyoruz. Bunlar “y-ş-s-n” dir. Örnek : Ali-y-i, kardeşi-n-e, anne-s-i.

Kıta : En az dört dizeden oluşmuş koşuk ya da koşuk parçası.

Kinaye (Dolaylı Söz Söyleme) : Sözcüklerin çok anlamlı olarak kullanılmasında kinayenin de büyük bir önemi vardır. Kinaye bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek bir biçimde kullanılmasıdır. Kinayede gerçek anlam verilir, mecaz anlam kastedilir. Örnek :
Bu çocuğun elinden tutsan ne kaybedersin?
Bulmadım dünyada gönüle mekan
Nerde gül bitse etrafı diken
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?

Kişileştirme - Konuşturma : Bakınız : Teşhis – İntak.

Konferans : Bilim iddiası taşıyan konuşma; bilginlerin, fen adamlarının, sanatçıların, bir konu hakkında derin bilgisi, görüşleri olan kimselerin özel toplantılarda, radyoda, dinleyicilere karşı bir konu üzerinde düşüncelerini, bilgilerini açıklamak, öğretmek gayesiyle söylenen sözlerdir.

Koşuk : Ölçülü, uyaklı yapıt, nazım, manzume

Kök : Bir sözcüğün üzerinde bulunan bütün ekler atıldığında anlamlı olarak kalabilen en küçük parçadır. Örnek : Bal, kaş, göz, el

Kurallı (Düz) Cümle : Yüklemi sonda bulunan cümledir. Türkçe’de yardımcı unsurlar başta, temel unsur sonda bulunur. Cümlenin temel unsuru yüklemdir.

Küçük Ünlü Uyumu : Bir sözcükteki ünlülerin düzlük-yuvarlaklık yönünden uyumudur. Türkçe bir sözcüğün ilk hecesinde düz ünlülerden (a,e,ı,i) biri bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlülerde düz olur.
Örnek : bilge, ıslak, azgın, incirler
Türkçe bir sözcüğün ilk hecesinde yuvarlak ünlülerden (o,ö,u,ü) biri bulunursa ikinci ve diğer hecelerde ya düz-geniş (a,e) ya da dar-yuvarlak (u,ü) ünlüler yer alır.
Örnek : oduncu, gülümsemek, kömürlük, öğrenc
 
-L-

La-Edri: Kimin tarafından söylendiği ya da yazıldığı bilinmeyen şiirlerin altına "bilmiyorum" anlamında yazılan sözcük.

Lafçılık: Özellikle yazılı edebiyatta anlatımı gereksiz sözlerle doldurma ve bunu alışkanlık edinme.

Lakonizm: Söylenmek istenileni en az sözcük ya da en kısa biçimde anlatma yolu.

Lebdeğmez: İçinde dudak ünsüzlerinin (b, p, f, m, v) bulunmadığı şiire verilen ad.

Leff ü Neşr: Bir beyit içinde iki ya da daha çok şeyi andıktan sonra onlarla ilgili şeyleri sırlama sanatı.

Lehçe: Bir dilin tarihsel, toplumsal, kültürel nedenlerle dilbilgisi ve sözlük açılarından ayrımlaşmış biçimi.

Letrizm: 20. yüzyılda, Romen asıllı İsodore İsou'nun öncülüğünü yaptığı, sözcükleri, sözcüklerin anlamsal değerlerini hiçe sayan şiirde temel birim olarak harfi benimseyen edebiyat akımı.

Lirik Şiir: Epik ve dramatik şiire karşıt olan, duyguların çoşkulu bir dille anlatılması gerektiğini savunan şiir türü.

Lügaz: Herhangi bir varlık ya da nesnenin özelliklerini anlatarak şiir biçiminde oluşturulan bilmece.
 
M-

Mahlas: Kimi ozan ve yazarların yapıtlarında kullandıkları değişik ad.

Mahlas Beyti: Şairin mahlas olarak seçtiği adın geçtiği beyte denir.

Makale: Bir görüş ya da savı öne süren, gazete ve dergilerde bilgi vermek için yazılan, başlıklı ve imzalı yazı.

Mani: Halk edebiyatının en yaygın ve en küçük nazım biçimi. Dört dizeden oluşur ve dizeler yedi hecelidir.

Manzum: Nazımla yazılmış veya nazım biçimine konmuş, nesirden ayrı özellikler içeren eserlere verilen ortak isim.

Manzume: Nazım biçiminde yazılan, imge ve sanat değeri taşımayan dil ürünlerine denir.

Masal: Genellikle halkın ortak yaratısı olan, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa geçen, olağanüstü olay ve durumları olağanüstü kişilerin başından geçirerek anlatan bir tür halk hikayesi.

Mazmun: Belli bir kavramı anlatan, onu düşündürüp çağrıştıran kalıplaşmış söz anl----- gelir.

Mecaz: Bir sözcüğün gerçek anlamı dışında başka bir anlamda kullanılması.

Mecaz-ı Mürsel: Bir sözün benzetme amacı güdülmeksizin başka bir söz yerine kullanılmasıdır.

Meddah: Türlü yansılama ve taklitlerle hikayeler anlatan halk sanatçısı.

Mektup: Bir kimseye, kuruma, kuruluşa ya da topluluğa iletilmek üzere yazılan yazı. Başlangıçta haberleşme aracı olarak kullanılsa da edebiyatta roman, hikaye, öykü gibi kendine özgü bir tür niteliği kazanmıştır.

Melodram: İlkçağlarda özellikle de eski Yunan'da kimi bölümlerinde müzik çalınan, yer yer şarkılarla desteklenen ancak sözleri ezgili olmayan sahne yapıtı.

Menkıbe: Din büyüklerinin, ermişlerin yaşamlarını, yaptıkları olağanüstü işleri dile getiren öykülere denir.

Mersiye: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlamak; onun erdemlerini, iyi yönlerini dile getirmek amacıyla yazılan şiirlere verilen genel ad.

Mesnevi: Her beytin dizeleri arasında uyaklı olan,beyit sayısı konunun işlenişine göre ciltlerce belirlenen Divan şiiri biçimi.

Meşrutiyet Edebiyatı: Türk edebiyatının tarihsel gelişimi içinde II. Meşrutiyet'in ilanından (1908) Cumhuriyet'e (1923) kadar süre içinde edebiyatla ilgili oluşumların tümüne verilen ad.

Metin: Bir yazıyı oluşturan ses, sözcük, cümle, birbirini izleyen cümleler bütünü ve onlanla ilgili dilsel düzenlemelerin tümü.

Metin Donanımı: Bir metni oluşturan, metin dokusu içinde yer alan yazınsal, toplumsal, tarihsel, kültürel ögelerin ve gereçlerin tümü.

Methiye: Bir kimseyi övmek, yüceltmek amacıyla yazılan şiir.

Mey: Şarap anl----- gelen Mey, Divan şiirinin temel manzumlarından biri olarak kabul edilir.

Meydan: Saz şairlerinin saz çalarak, karşılıklı şiir söyledikleri yer.

Mısra: Manzum yazıların her bir satırı. Dize.

Milli Edebiyat: Yazı ve yaratıların, sanatsal ürünlerin yabancı etkilerinden sıyrılarak kendi ulusal değerlerimeze dönmeyi, halka kendi diliyle seslenmeyi ilke edinen 1908'de başlayıp 1923'e değin süren edebiyat yönelimi ve yönelime katılan sanatçıların oluşturduğu topluluk.

Mitos: Tarih öncesi dönemleriyle ilgili Tanrı, tanrıça, yarı Tanrı ve kahramanların yaşamlarını, serüvenlerini anlatan, bir toplumun inançlarını, duygularını, eğilimlerini, dolaylı bir biçimde yansıtan efsane.

Mizah: Olayları, durumları, kişileri gülünç yönleriyle yansıtan yapıtların bu yönünü belirtmek için kullanılır.

Monografi: Herhangi bir konu üzerinde özgün bir görüşle yapılan ayrıntılı, derinlemesine inceleme.

Monolog: 1) Bir kişinin dinleyicilere anlattığı genillikle güldürücü, eğlendirici öykü. 2) Tiyatroda tek kişinin konuşması.

Muamma: Belli kurallara uyarak bir insan adı çıkacak biçimde düzenlenmiş manzum bilmece.

Muaşşer: Divan şiirinde on dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.

Muhammes: Divan şiirinde her bendi beş dizeden oluşan nazım bimiçine verilen isim.

Murabba: Dörder dizelik bentlerle kurulan nazım biçimi.

Musammat: Ölçü ölçüsünü korumak koşuluyla dört, beş, altı, yedi...dizeli bentlerden oluşan nazım biçim.

Münşeat: Divan edebiyatı döneminre değişik konularda yazılan mensur ya da mektupların toplandığı yapıtlara verilen genel ad.

Müsebba: Divan edebiyatında her bendi yedi dizeden oluşn nazım biçimi.

Müseddes: Divan şiirinde altı dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.

Müsemmen: Divan şiirinde sekiz dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.

Müstezat: Sözcük anlamı "artmış, çoğalmış" demektir. Edebiyat terimi olarak gazelin her dizesine, kullanılan aruz ölçüsüne uymak koşuluyla bir kısa dize ekleyerek oluşturulan nazım biçimi anlamında kullanılmaktadır.
 
N-

Naat: Konusu Hz. Muhammed'i övmek, ona yalvarıp şefaat dilemek olan kaside.

Name: Sevgiye ve sevgiliye ilişkin mektup anl----- gelen "name", yazılmış kitap anlamıyla bileşik sözcük olan çeşitli kitap adlarında yer alır. (Selimname, Kanunname, Kıyafetname)

Naturalizm: Fransa'da 1897 yılında ortaya çıkan, gözlemle birlikte bilimsel deneyi de uygulayan edebiyat akımı.

Nazım: Duygu, düşünce ve isteklerin ölçülü, ahenkli bin biçimde iletmeyi amaçlayan anlatım yolu.

Nazire: Bir şairin, başka bir şairin şiirini konu ve biçim yönünden yansılayıp aynı ölçü, aynı uyak, aynı redifle yazdığı benzer şiir.

Nefes: Özellikle Bektaşi ozanlarınca yazılan, Bektaşi törenlerinde makamlarla okunan, temaları Bektaşi inanışlarını içeren malzumelere verilen ad.

Neoklasizm: 20. yüzyıl başlarında Simgeciliğe bir tepki olarak doğan klasik beğeniyi, klasik söyleyişi canlandırmayı amaçlayan sanat ve edebiyat akımı.

Nesnellik: Yazarın, kendisini anlatımın dışında tutması, başka bir deyişle kendisini anlatıma katmaması; nesneleri, kişileri kendi öz nitelikleriyle yansıtması durumu.

Ninni: Ölçü ve uyak yönünden ninniye benzeyen, genellikle anonim halk edebiyatı ürünleri arasında yer alan, çocukları uyutmak için özel ezgilerle söylenen manzum söz.
 
-O-

Olay: Öykü, roman, masal, anlatı gibi edebiyat ürünlerinde konuyu geliştiren, boyutlandırıp akışını sağlayan olguların bütünü.

Olay Öyküsü: "Olan ne; bundan sonra ne olacak" gibi sorularla okuru gerilim ve merak içinde tutan öykü türü.

Olay Örgüsü: Konuyu oluşturan olayların birbiriyle bağlantısına verilen ad.

Opera Komik: Dokusunda acıklıyla gülüncü barındıran müzikli oyun.

Ortaoyunu: Sahne olarak kabul edilen ve etrafı seyircilerle kuşatılmış bir alanda, belirli bir konu doğrultusunda fakat yazılı bir metne bağlı kalınmaksızın oynanan tuluata dayalı oyun.

Oyun: Sahnede oynanmak amacıyla yazılmış yapıtlara verilen ad.

Ozan: Oğuz Türkleri'nin saz şairlerine; hem saz çalıp hem de şiir okuyanlara verilen isim.
 
-Ö-

Öğretici Tür: Genel bağlamda öğretme, bilgilendirme amacıyla ortaya konan, tüm dilsel ürünleri adlandırmak için kullanılır.

Ölçü: Sözün birtakım bölümlere ayrılarak, her bölümün hece sayısınca ya da hem sayı hem de hecelerin açıklık kapalılık, uzunluk kısalık yönünden denkliği.

Öndeyiş: Bir yazınsal yapıtta ya da tiyatro ürünlerinde asıl konudan önce geçenleri özetleyerek verilen bölüm.

Önsöz: Bir yapıtın hangi amaçla, nasıl bir yol ya da yöntemle hazırlandığını belirtmek için yapıtın baş tarafına yazarın koyduğu kısa yazı.

Örnekleme: Sözlü ya da yazılı anlatımda öne sürülen bir savı, bir görüş veya düşünceyi açıklamak, kanıtlamak ya da onu birtakım ayrıntılarla geliştirmek için başvurulan düşünceyi geliştirme yollarından biri.

Örnekseme: Dilde yeni bir sözcük yaratmada tutulan yol.

Örtmece: Doğrudan doğruya söylenmeszi uygun olmayan bir olguyu, dümdüz anlatma ya da söyleme yerine dolaylı biçimde anlatma yolu.

Öykü: Hikaye yerine kullanılan öykü terimi, gözleme ya da tasarlamaya dayanan bir olayı, bir durumu dile getirerek okuyucuda ilgi ve beğeni uyandıran kısa oylumlu yazı diye tanımlanabilir.

Özdeyiş: Bir düşünceyi, bir duyguyu, en kısa ve en özlü biçimde anlatan yoğun anlamlı bilgece söz.

Özenti: Anlatımda doğallıktan kaçınma, yapmacık olma durumu.

Özetleme: Konuşulanların, anlatılanların ya da okunanların ayrıntısız bir biçimde, ana çizgileriyle belirtilmesi işi.

Özleştirme: Türkçe'nin, yabancı dillerden türlü nedenlerle aldığı yabancı kökenli sözcüklerin yerine Türkçe sözcük bulup bunları yabancı sözcüklerin yerine geçirme işi.

Öz Şiirciler: Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde özellikle 1930'lardan sonra şiirde ses güzelliğine önem veren, anlamı ve anlatmayı arka plana atmayı tercih eden şairleri anlatmak için kullanılır. Öncüleri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı olmuştur.

Özyaşam Öyküsü: Bir sanatçının ya da yazarın kendi yaşamını anlattığı yapıta verilen isim.

Özyaşamsalöyküsel Roman: Konusu, yazarının yaşamı olan roman.
 
-P-

Panteizm: Evrenle Tanrı'nın tek bir şey olduğunu, evrenin Tanrı'dan, Tanrı'nın evrenden ayrı bir yönü, ayrı bir varlığı bulunmadığını ileri süren düşünüş biçimi.

Paragraf: Bir yazıda bir düşünceyle ilgili cümleler topluluğuna verilen ad.

Parnas: 1850 yılında Fransa'da kimi ozarlarca Romantik akımın aşırı duyarlığına bir tepki olarak başlatılan, şiirde kişisel duyguları değil, ustağa ve ölçülü oluşa önem veren okul.

Parodi: Ağırbaşlı, ciddi bir yapıtın tümünü ya da bir bölümünü, biçimsel özelliklerini koruyarak onu yeni bir özle işleyen yapıt.

Pastiş: Bir yazarın dil ve anlatım özelliklerine, alay etmek amacıyla onu anımsatan, çağrıştıran bir biçimde öykünme.

Pastoral Şiir: Çoban ve kır yaşayışını konu alan, bu yaşayıxı sevindirme amacını güden şiir.

Perde: Tiyatro yapıtlarında, oyunun belli başlı bölümlerine verilen ad.

Plan: Bir konuşma ya da yazıda söyleneceklerin ilgi ve önem derecesine göre sıralanması.

Polisiye Roman: Bir cinayeti ya da bir suçu aydınlatmayı; o fiili işleyeni bulup ortaya çıkarmayı konu alan roman türü.

Portre: Bir kimseyi fiziksel görümü, ruhsal durumu yönünden en belirleyici özellikleriyle betimleme; sözcüklerle onun tensel ve tinsel resmini çizme.

Pornografi: Sanat ve edebiyat yapıtlarında insanın cinsel yönünü, estetik bir amaç gütmeden, salt içgüdülerine ve hayvansılığa yönelten bir yaklaşımla yansıtma.
 
-R-

Ramazaniye: Giriş bölümünde ramazanı konu alan kaside.

Redif: Şiirde dizelerin sonundaki uyakta sonra yenilenen eşsesli ve eşgörevli ekler ya da sözcükler.

Ritim: Şiirde hecelerin vurgu, uzunluk, yükseklik gibi ses özelliklerinin, durakların düzenli biçimde yinelenmesinden doğan ses uyarlığı.

Roman: Düzyazıya dayanan, genellikle insanın serüvenlerini, iç dünyalarını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını anlatmayı amaçlayan anlatı türü.

Romantizm: Fransa'da 18. yüzyılın sonlarında klasik edebiyat akımına tepki olarak başlayan; duygu, imge ve fantaziye ağırlık veren sanat akımı.

Rönesans Edebiyatı: Hümanizmaya koşut olarak sanat ve edebiyatta başlayan uyanış ve yenileşme girişimleri sonucunda ortaya konan tüm ürünlere verilen ad.

Rubai: Aruz ölçüsünün belirli kalıplarına göre yazılan, dört dizeli manzume.
 
-S-

Sagu: Eskiden Orta Asya'da düzenlenen cenaze törenlerinde söylenen ağıt.

Sakiname: Konusu şarapla ilgili olan kasidelere verilen ad.

Saki: Su veren, su dağıtan kişi. Divan edebiyatında içki meclisinde şarap sunan kimse anlamında kullanılmıştır.

Salname: Yıllık. İçinde gün ve ay bilgisi de bulunan, kimi konularda belirli bilgiler içeren kitap.

Sanat: Bir duygunun, bir tasarımın, bir düşünce ya da güzelliğin biçimlendirilip anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü, bu yöntemlerle erişilen yaratıcılık.

Sayıp Dökme: Bir düşünceyi açık seçik biçimde anlatabilmek için niteliklerini, neden - sonuç ilişkilerini ayrıntılarıyla art arda sıralama işi.

Seci: Eski düzyazıda cümlelerin ortasında ve sonunda yapılan uyak.

Seçki: Edebiyat yapıtlarında seçilen parçaları içeren yapıt.

Sefaretname: Osmanlı İmparatorluğu döneminde kimi elçilerin gittikleri yabancı ülkeleri tanıtmak amacıyla o ülkelere gördüklerini anlattıkları yapıtlara verilen ad.

Sehl-i Münteni: Çok kolay yaratılmış gibi görünen ancak benzeri yapılmaya kalkışıldığında güçlüğü anlaşılan üstün nitelikli manzum söz.

Semai: Hece ölçüsüyle ya da aruzun özel bir kalıbıyla yazılan şiir.
Serbest Nazım: Ölçü, uyak gibi bağlardan sıyrılmış şiir.

Servetifünun Edebiyatı: 1895 yılında Recazizade Mahmut Ekrem'in öncülüğünde Servetifünun dergisinde toplanan ve tümüyle batıya yönelen edebiyatçıların oluşturduğu edebiyat ve bu edebiyatı oluşturan sanatçılar topluluğu.

Serüven Romanı: Genellikle şaşırtıcı, beklenmedik olay ve durumları ilgi çekici yolculukları, baştan geçen meraklı serüvenleri konu alan temel amacı sürükleyicilik olan roman türü.

Simge: Genel anlamda, toplumsal anlaşmaya dayanan, anlamı önceden kararlaştırılmış, belirli işaret.

Simgecilik: Şiirde gerçekçiliğin uygulayıcıları olan Parnasçıların tutumuna tepki olarak doğan ve 1885 - 1900 yılları arasında gelişerek edebiyat okulu niteliği kazanan akım.

Somutlama: Eğretileme, benzetme, örnekseme gibi söz sanatları aracılığıyla soyut kavramları, somut anlamlı sözcüklerle adlandırma ve anlatma yöntemi.

Sone: Klasik Avrupa edebiyatında, 14 dizeden oluşan bir şiir biçimi.

Söylev: Bir topluluğa güzel düşünceler aşılamak, o topluluğu duygulandırıp çoşturmak amacıyla söylenen güzel ve etkili söz.

Söylem: Konuşan ya da yazan kişinin kullandığı, bir başlangıcı ve sonu bulunan, kendi içerisinde bir tutarlılık ilkesine göre örgütlenmiş dil.

Sözcük: Dilde en küçük anlamlı birime verilen ad.

Sözcük Sanatları: Anlamla ilgisi olmayan, sözcüklerin yazılış ve söyleniş özelliklerine yaslanılarak oluşturulan sanatlara denir.

Söz Kalabalığı: Sözlü ya da yazılı anlatımda konuyla ilgisi olsun olmasın gereksiz bir yığın sözle anlatımı doldurma, şişirme.

Surname: Sünnet düğünleri, evlenmeler gibi büyük törenleri konu alan ve Divan edebiyatında oluşturulan uzun ya da kısa oylumlu şiirlere verilen ad.
 
Geri
Üst