15
EXE RANK
-AUXERRE. `
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 1 Ara 2009
- Mesajlar
- 15,286
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
Doç. Dr. Metin AYIŞIĞI
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın son safhalarına kadar tarafsızlığını korumak suretiyle büyük bir siyasî zafer kazanmıştı. Savaş süresince başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere, hükümet ve siyasî kadrolar Birinci Dünya Savaşı'nın o meşum trajedisinin tekrarlanmaması için olabildiğince tarafsız bir politika çizme gayreti içerisine girdiler. Bu konuda da kesinlikle bir taviz vermediler. Fakat Türkiye'nin iktisadi hayatını büyük ölçüde etkileyen bu büyük savaş, ülkede kalkınma hızı hemen tamamen durdurmuştur. Eldeki mevcut kaynaklar, dışarıdan gelecek herhangi bir tehlikeye karşı savunmak için silahlı kuvvetlerin ihtiyacına ayrılmıştır.
Savaş yılları Türkiye'yi çok büyük ekonomik zorluklar içine itmiştir. 18 Ocak 1940 tarihinde kabul edilen "Millî Korunma Kanunu" hükümete olağanüstü geniş yetkiler veriyordu. Askerî harcamalardaki artış ve hammadde temininde yaşanan büyük sıkıntılar yüzünden, 1939 yılında başlatılmış olan II. Beş Yıllık Kalkınma planı iptal edildi. Bu arada kısmî seferberliğin sürdürülmesi de tarım üretimini düşürmüştü. Diğer taraftan dış ticaretin genişlemesiyle, Türk ürünlerine büyük bir talep oluşmuştu. Bu mallar ticari fiyatlardan çok, stratejik fiyatlarla satılıyordu. Tüm bu gelişmeler, gittikçe artan devlet masrafları ve temel ihtiyaç maddelerinin kıtlığı önemli bir enflasyonist baskıya yol açtı.
Kalay stokları tamamiyle bittiği için fiyatlar 260 kuruştan 500 kuruşa fırlamıştı. Ham deri stoklarının fazla olması nedeniyle, mamul deri üzerinde çalışan fabrikalarda fazla stok karşısında faaliyetlerini yavaşlatmışlardı. Kösele ve genellikle mamul deri üzerindeki fiyat artışları, özellikle dışarıdan ham derinin getirilememesi ve imalatta gerekli olan kimyevi maddelerin yokluğuna veya fiyatların yükselmiş olmasına bağlanıyordu. Bunun üzerine hükümet, ham deri ve kimyevi madde ithalini sağlamak maksadıyla deri fabrikaları emrine 75 bin İngiliz liralık akredif imkânı verdi. Ayrıca mamul deriler üzerindeki gümrük resimleri geniş bir nisbet dahilinde indirilerek, deri sanayii ile kundura sanayii üzerindeki muamele vergisi de yeniden incelenecekti.
Aşırı fiyat artışları ev kiraları, temel ihtiyaç maddeleri ve kaynağı dışarıda olan maddelerde kendini gösteriyordu. Vurgunculuk hareketinin kaynağını yerli maddeler, özellikle gıda maddeleri teşkil ediyordu. Ancak bazı maddelerdeki aşırı fiyat artışının nedeni, halkın gereksiz yere o mala rağbet etmeseydi. Örneğin 45 kuruş olan kuyruk yağının kilosu 60 kuruşa kadar fırlamıştı.
Hatta ev kiraları bile bu olumsuz ortamdan nasibini almış, ev sahipleri kiraları haksız bir ölçüde arttırma yoluna gitmişlerdi. Ev kiralarının son gelişmeler nedeniyle özellikle Beyoğlu taraflarında ve kısmen de İstanbul tarafında yükselmişti. Ev kirasını arttırmak suretiyle ihtikâr yaparak Millî Korunma Kanununa muhalefetten ilk dava İstanbul'da 26 Nisan 1940 tarihinde Millî Korunma Kanununun 30. Ve 58. Maddelerine göre açılmıştı. Bu kanunun 38. Maddesi hükmüne uymayanlardan 10 liradan 100 liraya kadar ağır para cezası alınacaktı. Tekrarı halinde 20 liradan 200 liraya kadar ağır para cezası ile beraber üç günden bir aya kadar hapis cezası verilebilecekti.
Savaşın başladığı ilk günlerde piyasada her çeşit eşyaya karşı büyük bir talep olmuştu. Hatta bazı kimseler evlerine bir kaç aylık makarna, un almak gibi ilginç hareketlerde bulunmuşlardı. Fakat bu durum bir süre sonra normale dönmüştü. Ancak zaman zaman bazı kimseler ihtiyaçları olmadığı halde gereksiz yere fazla mal alıyorlardı. Cebinde biraz parası olan, filan mal pahalılaşıyor, yarın daha da artabilir düşüncesiyle mala hücum ediyordu. Örneğin o ana kadar hiç ticaretle meşgul olmamış bir vatandaş yüzlerce top kumaş satın alıyordu. Pek çok emlak sahibi, sarraf, emekli memur, doktor, müteahhit ve buna mümasil birçok kimse stoklamış olduğu deri, kâğıt, manifatura, makara, kalay, ve sair ithalat eşyasını alelacele satmak için yoğun çaba gösteriyordu. Elbette amacı kâr etmek olan bu davranış ahlaksızca bir tutumdu. Bu durumda tüccar sıfatını haiz olmayanlar mal alıp satamayacaktı.
Hükümetin İhtikâra Karşı Aldığı Önlemler
Hükümet, bazı maddeler üzerindeki yersiz fiyat yükselmelerine engel olmak için gerekirse, bu şekilde fiyatları yükseltilen maddelere narh koyma kararı bile almıştır. Ancak, halkın hiç bir şekilde sıkıntı çekmemesi için alınacak tedbirlerden önce, durumu etraflıca tetkik etmeyi, mevcut fiyatlarla, stok miktarlarını, saklanan mal olup olmadığını tesbit etmeyi uygun bulmuştur.
Nihayet "Men'i ihtikâr kanun teklifi" 1939 yılı Eylülü'nün son haftasında Bakanlar kuruluna getirildi.25 maddeden ibaret olacak olan kanun hükümleri satışa dahil tüm eşyaya şamildi. Buna göre, vurgunculuk bir komisyon aracılığı ile tesbit edilecek, kararlar ise mahkeme yoluyla verilecekti. Kararların süratle alınması için mahkeme, "cürm-ü meşhud" usulüne dayanılarak görülecekti. Kanun, savaş dolayısıyla meydana çıkan dünya ekonomik buhranına göre, ülkedeki dengeyi sağlamak için bazı kararlar almak yetkisini hükümete verecekti. Hükümet bu yetkiyi kullanarak, vurgunculuğu önlemek için gerekli kararnameleri çıkarabilecekti. Bu konuda hükümetin alacağı kararlara karşı koyanlar şiddetle cezalandırılacaklardı. Bu gibilerin mahkemeleri mahalli savcıların seçecekleri bir mahkeme tarafından yapılacak ve bu mahkeme münhasıren bu konuyla meşgul olarak davaların en kısa zamanda sonuçlanmasını sağlayacaktı. Kanunun yayınlanmasının ardında bütün müesseseler ellerindeki stokları bildiren birer beyanname vermeğe mecbur tutulacaklardı. Bu beyannamede malın cinsi, kaynağı, hangi tarihte alındığı ve maliyet fiyatıyla sigorta primi miktarları da gösterilmiş olacaktı. Yapılan incelemeler göre yalnız İstanbul'da bu şekilde beyanname vermesi gereken 60.000 firma vardı.
Bu arada İstanbul Polis Müdürlüğü, dünyadaki savaş durumundan istifade suretiyle vurgunculuk yapmaya kalkışan karaborsacıları takibe başlamıştı. Örneğin odun-kömür üzerine iş yapanlar, kış mevsiminin yaklaşmakta bulunmasını fırsat bilerek, mahrukat fiyatlarını bir miktar yükseltmişlerdi. Muhtemel bir vurgunculuk hareketini önleme konusunda gayet hassas davranan İstanbul Belediyesi, şehirdeki odun ve kömür stokları etrafında incelemelere başlamıştı. Yine de Belediye, şehirde odun, kömür karaborsacılığı yapılmasına meydan vermemek üzere gerekli önlemleri almağa devam ediyordu. Fiyatların daha fazla yükselmemesi için, gelişmelere göre narh konulması bile düşünülüyordu.
Avrupa'daki olağanüstü durum dolayısıyla İngiltere, Almanya ve Polonya'dan gelen sevkiyatın kesilmesi üzerine piyasada meydana gelen boşluğu doldurmak için hükümet, 16.000 ton Karabük koku getirmişti. Zonguldak Sömikok sevkiyatı düzenli olarak devam ettiğinden Mart 1940 sonuna kadar 22.000 ton kömür tamamen piyasaya arz edilmiş olacaktı. Bu da şehrin senelik kömür ihtiyaç miktarı olan 70 bin ton kok, mevsim sonuna kadar sağlanmış oluyordu.
İstanbul'da ikinci el olarak kömür satan komisyoncuların kömür fiyatları üzerinde ihtikâr yaptıkları ve piyasada buhrana yol açtıkları anlaşıldığından Belediye, her kaymakamlık bölgesinde perakende satış yapmak üzere birer depo açılmasına karar verdi. Belirlenen narh fiyatına, yalnız depolara kadar ihtiyar edilecek nakliye ücreti eklenerek, satış bu fiyat üzerinden yapılacaktı. Depo kirasını ve memur masraflarını Belediye üzerine almıştı.
İhtikârla mücadele eden komisyonlar, bir malın fiyatını incelemek için faturalara bakıyordu. Eğer bir ticarethane, faturada kaydedilen bir malın fiyatını arttırmış ise, ihtikâr hadisesi olarak kabul ediliyordu. Faturadaki malı normal bir kazançla satmışsa sorun yoktu. İhtikâr komisyonu, ihtikâr olaylarını faturalar üzerinden incelediği için, hiçbir tüccar açıkça malına zam yapmaya cesaret edemiyordu. Ayrıca hiçbir şekilde fatura da vermiyordu. Halbuki Millî Korunma Kanununun, 5 Mart 1940 tarihinde kabul edilen değişik 31. Maddesine göre fatura vermek mecburiyeti vardı.
Vurgunculukla daha iyi mücadele için, hayat pahalılığı ile mücadelede olduğu gibi devlet fabrikalarından yararlanılması da gündeme gelmişti. Bu fabrikalarda üretilen malların fiyatları piyasada emsali bulunan malların fiyatları için bir denge görevi yapacaktı. Devlet fabrikaları ürettiği mallarının piyasada yüksek fiyatla satılmasını önlemek için harekete geçmişti. Bu konuda bir şikayet söz konusu olursa, o firmaya bir daha mal verilmeyecekti. Vurgunculukla mücadele konusunda, devlet fabrikalarının ilk etapta fiyatlarını ilan etmeleri karar altına alınmıştı. Bu suretle devlet fabrikalarında yapılan maddeler üzerinde ve bunların benzerlerinde karaborsacılığa engel olunacaktı. Komisyon bu görevi yerine getirirken, iaşe kanunun 9. Maddesini de tatbik edebilecekti. Bu madde hükümleri gereğince, vurgunculuk yapanlar, düzenlenecek zabıt varakası üzerine 5 liradan 500 liraya kadar para cezası ve 24 saatten bir seneye kadar hapisle cezalandırılacaklar, yahut bu iki ceza birlikte verilebilecekti. Bu suçları işleyenlerin mahkemeleri sıkıyönetim olan yerlerde "divân-ı harpler" tarafından, olmayan yerlerde ceza mahkemeleri tarafından görülecekti.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'nın son safhalarına kadar tarafsızlığını korumak suretiyle büyük bir siyasî zafer kazanmıştı. Savaş süresince başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere, hükümet ve siyasî kadrolar Birinci Dünya Savaşı'nın o meşum trajedisinin tekrarlanmaması için olabildiğince tarafsız bir politika çizme gayreti içerisine girdiler. Bu konuda da kesinlikle bir taviz vermediler. Fakat Türkiye'nin iktisadi hayatını büyük ölçüde etkileyen bu büyük savaş, ülkede kalkınma hızı hemen tamamen durdurmuştur. Eldeki mevcut kaynaklar, dışarıdan gelecek herhangi bir tehlikeye karşı savunmak için silahlı kuvvetlerin ihtiyacına ayrılmıştır.
Savaş yılları Türkiye'yi çok büyük ekonomik zorluklar içine itmiştir. 18 Ocak 1940 tarihinde kabul edilen "Millî Korunma Kanunu" hükümete olağanüstü geniş yetkiler veriyordu. Askerî harcamalardaki artış ve hammadde temininde yaşanan büyük sıkıntılar yüzünden, 1939 yılında başlatılmış olan II. Beş Yıllık Kalkınma planı iptal edildi. Bu arada kısmî seferberliğin sürdürülmesi de tarım üretimini düşürmüştü. Diğer taraftan dış ticaretin genişlemesiyle, Türk ürünlerine büyük bir talep oluşmuştu. Bu mallar ticari fiyatlardan çok, stratejik fiyatlarla satılıyordu. Tüm bu gelişmeler, gittikçe artan devlet masrafları ve temel ihtiyaç maddelerinin kıtlığı önemli bir enflasyonist baskıya yol açtı.
Kalay stokları tamamiyle bittiği için fiyatlar 260 kuruştan 500 kuruşa fırlamıştı. Ham deri stoklarının fazla olması nedeniyle, mamul deri üzerinde çalışan fabrikalarda fazla stok karşısında faaliyetlerini yavaşlatmışlardı. Kösele ve genellikle mamul deri üzerindeki fiyat artışları, özellikle dışarıdan ham derinin getirilememesi ve imalatta gerekli olan kimyevi maddelerin yokluğuna veya fiyatların yükselmiş olmasına bağlanıyordu. Bunun üzerine hükümet, ham deri ve kimyevi madde ithalini sağlamak maksadıyla deri fabrikaları emrine 75 bin İngiliz liralık akredif imkânı verdi. Ayrıca mamul deriler üzerindeki gümrük resimleri geniş bir nisbet dahilinde indirilerek, deri sanayii ile kundura sanayii üzerindeki muamele vergisi de yeniden incelenecekti.
Aşırı fiyat artışları ev kiraları, temel ihtiyaç maddeleri ve kaynağı dışarıda olan maddelerde kendini gösteriyordu. Vurgunculuk hareketinin kaynağını yerli maddeler, özellikle gıda maddeleri teşkil ediyordu. Ancak bazı maddelerdeki aşırı fiyat artışının nedeni, halkın gereksiz yere o mala rağbet etmeseydi. Örneğin 45 kuruş olan kuyruk yağının kilosu 60 kuruşa kadar fırlamıştı.
Hatta ev kiraları bile bu olumsuz ortamdan nasibini almış, ev sahipleri kiraları haksız bir ölçüde arttırma yoluna gitmişlerdi. Ev kiralarının son gelişmeler nedeniyle özellikle Beyoğlu taraflarında ve kısmen de İstanbul tarafında yükselmişti. Ev kirasını arttırmak suretiyle ihtikâr yaparak Millî Korunma Kanununa muhalefetten ilk dava İstanbul'da 26 Nisan 1940 tarihinde Millî Korunma Kanununun 30. Ve 58. Maddelerine göre açılmıştı. Bu kanunun 38. Maddesi hükmüne uymayanlardan 10 liradan 100 liraya kadar ağır para cezası alınacaktı. Tekrarı halinde 20 liradan 200 liraya kadar ağır para cezası ile beraber üç günden bir aya kadar hapis cezası verilebilecekti.
Savaşın başladığı ilk günlerde piyasada her çeşit eşyaya karşı büyük bir talep olmuştu. Hatta bazı kimseler evlerine bir kaç aylık makarna, un almak gibi ilginç hareketlerde bulunmuşlardı. Fakat bu durum bir süre sonra normale dönmüştü. Ancak zaman zaman bazı kimseler ihtiyaçları olmadığı halde gereksiz yere fazla mal alıyorlardı. Cebinde biraz parası olan, filan mal pahalılaşıyor, yarın daha da artabilir düşüncesiyle mala hücum ediyordu. Örneğin o ana kadar hiç ticaretle meşgul olmamış bir vatandaş yüzlerce top kumaş satın alıyordu. Pek çok emlak sahibi, sarraf, emekli memur, doktor, müteahhit ve buna mümasil birçok kimse stoklamış olduğu deri, kâğıt, manifatura, makara, kalay, ve sair ithalat eşyasını alelacele satmak için yoğun çaba gösteriyordu. Elbette amacı kâr etmek olan bu davranış ahlaksızca bir tutumdu. Bu durumda tüccar sıfatını haiz olmayanlar mal alıp satamayacaktı.
Hükümetin İhtikâra Karşı Aldığı Önlemler
Hükümet, bazı maddeler üzerindeki yersiz fiyat yükselmelerine engel olmak için gerekirse, bu şekilde fiyatları yükseltilen maddelere narh koyma kararı bile almıştır. Ancak, halkın hiç bir şekilde sıkıntı çekmemesi için alınacak tedbirlerden önce, durumu etraflıca tetkik etmeyi, mevcut fiyatlarla, stok miktarlarını, saklanan mal olup olmadığını tesbit etmeyi uygun bulmuştur.
Nihayet "Men'i ihtikâr kanun teklifi" 1939 yılı Eylülü'nün son haftasında Bakanlar kuruluna getirildi.25 maddeden ibaret olacak olan kanun hükümleri satışa dahil tüm eşyaya şamildi. Buna göre, vurgunculuk bir komisyon aracılığı ile tesbit edilecek, kararlar ise mahkeme yoluyla verilecekti. Kararların süratle alınması için mahkeme, "cürm-ü meşhud" usulüne dayanılarak görülecekti. Kanun, savaş dolayısıyla meydana çıkan dünya ekonomik buhranına göre, ülkedeki dengeyi sağlamak için bazı kararlar almak yetkisini hükümete verecekti. Hükümet bu yetkiyi kullanarak, vurgunculuğu önlemek için gerekli kararnameleri çıkarabilecekti. Bu konuda hükümetin alacağı kararlara karşı koyanlar şiddetle cezalandırılacaklardı. Bu gibilerin mahkemeleri mahalli savcıların seçecekleri bir mahkeme tarafından yapılacak ve bu mahkeme münhasıren bu konuyla meşgul olarak davaların en kısa zamanda sonuçlanmasını sağlayacaktı. Kanunun yayınlanmasının ardında bütün müesseseler ellerindeki stokları bildiren birer beyanname vermeğe mecbur tutulacaklardı. Bu beyannamede malın cinsi, kaynağı, hangi tarihte alındığı ve maliyet fiyatıyla sigorta primi miktarları da gösterilmiş olacaktı. Yapılan incelemeler göre yalnız İstanbul'da bu şekilde beyanname vermesi gereken 60.000 firma vardı.
Bu arada İstanbul Polis Müdürlüğü, dünyadaki savaş durumundan istifade suretiyle vurgunculuk yapmaya kalkışan karaborsacıları takibe başlamıştı. Örneğin odun-kömür üzerine iş yapanlar, kış mevsiminin yaklaşmakta bulunmasını fırsat bilerek, mahrukat fiyatlarını bir miktar yükseltmişlerdi. Muhtemel bir vurgunculuk hareketini önleme konusunda gayet hassas davranan İstanbul Belediyesi, şehirdeki odun ve kömür stokları etrafında incelemelere başlamıştı. Yine de Belediye, şehirde odun, kömür karaborsacılığı yapılmasına meydan vermemek üzere gerekli önlemleri almağa devam ediyordu. Fiyatların daha fazla yükselmemesi için, gelişmelere göre narh konulması bile düşünülüyordu.
Avrupa'daki olağanüstü durum dolayısıyla İngiltere, Almanya ve Polonya'dan gelen sevkiyatın kesilmesi üzerine piyasada meydana gelen boşluğu doldurmak için hükümet, 16.000 ton Karabük koku getirmişti. Zonguldak Sömikok sevkiyatı düzenli olarak devam ettiğinden Mart 1940 sonuna kadar 22.000 ton kömür tamamen piyasaya arz edilmiş olacaktı. Bu da şehrin senelik kömür ihtiyaç miktarı olan 70 bin ton kok, mevsim sonuna kadar sağlanmış oluyordu.
İstanbul'da ikinci el olarak kömür satan komisyoncuların kömür fiyatları üzerinde ihtikâr yaptıkları ve piyasada buhrana yol açtıkları anlaşıldığından Belediye, her kaymakamlık bölgesinde perakende satış yapmak üzere birer depo açılmasına karar verdi. Belirlenen narh fiyatına, yalnız depolara kadar ihtiyar edilecek nakliye ücreti eklenerek, satış bu fiyat üzerinden yapılacaktı. Depo kirasını ve memur masraflarını Belediye üzerine almıştı.
İhtikârla mücadele eden komisyonlar, bir malın fiyatını incelemek için faturalara bakıyordu. Eğer bir ticarethane, faturada kaydedilen bir malın fiyatını arttırmış ise, ihtikâr hadisesi olarak kabul ediliyordu. Faturadaki malı normal bir kazançla satmışsa sorun yoktu. İhtikâr komisyonu, ihtikâr olaylarını faturalar üzerinden incelediği için, hiçbir tüccar açıkça malına zam yapmaya cesaret edemiyordu. Ayrıca hiçbir şekilde fatura da vermiyordu. Halbuki Millî Korunma Kanununun, 5 Mart 1940 tarihinde kabul edilen değişik 31. Maddesine göre fatura vermek mecburiyeti vardı.
Vurgunculukla daha iyi mücadele için, hayat pahalılığı ile mücadelede olduğu gibi devlet fabrikalarından yararlanılması da gündeme gelmişti. Bu fabrikalarda üretilen malların fiyatları piyasada emsali bulunan malların fiyatları için bir denge görevi yapacaktı. Devlet fabrikaları ürettiği mallarının piyasada yüksek fiyatla satılmasını önlemek için harekete geçmişti. Bu konuda bir şikayet söz konusu olursa, o firmaya bir daha mal verilmeyecekti. Vurgunculukla mücadele konusunda, devlet fabrikalarının ilk etapta fiyatlarını ilan etmeleri karar altına alınmıştı. Bu suretle devlet fabrikalarında yapılan maddeler üzerinde ve bunların benzerlerinde karaborsacılığa engel olunacaktı. Komisyon bu görevi yerine getirirken, iaşe kanunun 9. Maddesini de tatbik edebilecekti. Bu madde hükümleri gereğince, vurgunculuk yapanlar, düzenlenecek zabıt varakası üzerine 5 liradan 500 liraya kadar para cezası ve 24 saatten bir seneye kadar hapisle cezalandırılacaklar, yahut bu iki ceza birlikte verilebilecekti. Bu suçları işleyenlerin mahkemeleri sıkıyönetim olan yerlerde "divân-ı harpler" tarafından, olmayan yerlerde ceza mahkemeleri tarafından görülecekti.