20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Dinler değişeme uğradıkca kültürlerde dinsel faktörlere bağlı olarak değişime uğrar bunlardan biriyse günümüzde eskisi kadar olmasada varlığını gösteren Yuğ Törenidir ( Ölüye Ağıt )
Eski Türklerin yaygın bir töresi olan "Yuğ" töreni bulunmaktadır :
Bilindiği gibi eski Türk geleneğinde, ölen yiğitler hemen gömülmez; ölü, bir çadıra konur, yakınları, savaşçı arkadaşları önce çadırın önünde at ya da koyun kurban ederlerdi.
Sonra atlarına binip çadırın çevresinde yedi defa dönerlerdi. Dönerken ağlayıp çığrışırlar, "sagu"lar söylerler; bir yandan da yüzlerini bıçakla çizerek kanatırlardı. Yuğ törenlerinde yiğidin özelliklerine uygun sağular söylenirdi. Bunlara örnek olarak aşağıdaki dörtlüğü verebiliriz.
"Erler kurt gibi hıçkırdı
Yaka bağır yırtıp durdu
Acı ağıtlar çığırdı
Yaş akar gözler kurur."
Andolu kültürünü yaşayanlar bu ağıtın benzerini duymuştur.
Yiğidi gömme zamanı ölünün ününe göre başka ülkelerden de dostları ve yakınları toplanırdı.
Bu gelenlere "yuğcu" denirdi.
Ölüm töreni veya YUĞ bu kez de gelen yuğcuların katılımıyla yinelenirdi. Ayrıca "yuğ"a özel olarak ağlayıcılar gelir ya da getirilirdi. Bunlara "sığıtçı" denirdi. Yuğ törenlerinde ve ondan sonra ozanların söyledikleri "sagu"lar söylenirdi.
Alp Er Tunga destanı aynı zamanda bir "Sagu" veya "ağıt"tır.
Türklerde Orhun abidelerinde Bilge Kağan'ın ağzından kardeşi Kültigin'in ölümü ele alınır.
Ayrıca eski Türklerde yuğ merasimlerinde kamlar veya bahşılar ölünün defni sırasında münasib bir zamanı gözleyerek kopuzları ile yas şiirleri terennüm ederlerdi. Divanu Lugat-it Türk'te "yug veya sagu" diye ağıttan bahsedilir.
Bu gelenek günümüze dek yaşamıştır. Ağıdın makamı ve söylenişi bölgelere göre değişir. Rivayete göre ilk mersiye, Habil'in ölümü üzerine hazret-i Adem tarafından söylenmiştir.
şimdide 20.yüzyılda değişime uğrayan yuğ (ağıt) 'a örnek verelim
Yarab bu ne ölüm bu nası zulüm
Ah edip de ağır başlar ağlıyor
Çiçeği burnunda solan bu gülüm
Toprağa karışan saçlar ağlıyor
Can dayanır mı böyle bir zara
Kaldı kıyamete bendeki yara
Dur mezarcı kazma vurma mezara
Sen görmezsin toprak taşlar ağlıyor
Ötme bülbül ötme bağlar yaslıdır
Bugün Ardanuş'ta çayırlar yaşlıdır
Kalan bir Keremdir giden Aslıdır
Ovalar yaylalar köşkler ağlıyor
Efkârı sen gamsız kalmazsın bir gün
Ortada bir tabut bu nasû düğün
Her kimin yüzüne baktıysam bu gün
Çekilir yürekler içler ağlıyor
( EFKARİ )
Eski Türklerin yaygın bir töresi olan "Yuğ" töreni bulunmaktadır :
Bilindiği gibi eski Türk geleneğinde, ölen yiğitler hemen gömülmez; ölü, bir çadıra konur, yakınları, savaşçı arkadaşları önce çadırın önünde at ya da koyun kurban ederlerdi.
Sonra atlarına binip çadırın çevresinde yedi defa dönerlerdi. Dönerken ağlayıp çığrışırlar, "sagu"lar söylerler; bir yandan da yüzlerini bıçakla çizerek kanatırlardı. Yuğ törenlerinde yiğidin özelliklerine uygun sağular söylenirdi. Bunlara örnek olarak aşağıdaki dörtlüğü verebiliriz.
"Erler kurt gibi hıçkırdı
Yaka bağır yırtıp durdu
Acı ağıtlar çığırdı
Yaş akar gözler kurur."
Andolu kültürünü yaşayanlar bu ağıtın benzerini duymuştur.
Yiğidi gömme zamanı ölünün ününe göre başka ülkelerden de dostları ve yakınları toplanırdı.
Bu gelenlere "yuğcu" denirdi.
Ölüm töreni veya YUĞ bu kez de gelen yuğcuların katılımıyla yinelenirdi. Ayrıca "yuğ"a özel olarak ağlayıcılar gelir ya da getirilirdi. Bunlara "sığıtçı" denirdi. Yuğ törenlerinde ve ondan sonra ozanların söyledikleri "sagu"lar söylenirdi.
Alp Er Tunga destanı aynı zamanda bir "Sagu" veya "ağıt"tır.
Türklerde Orhun abidelerinde Bilge Kağan'ın ağzından kardeşi Kültigin'in ölümü ele alınır.
Ayrıca eski Türklerde yuğ merasimlerinde kamlar veya bahşılar ölünün defni sırasında münasib bir zamanı gözleyerek kopuzları ile yas şiirleri terennüm ederlerdi. Divanu Lugat-it Türk'te "yug veya sagu" diye ağıttan bahsedilir.
Bu gelenek günümüze dek yaşamıştır. Ağıdın makamı ve söylenişi bölgelere göre değişir. Rivayete göre ilk mersiye, Habil'in ölümü üzerine hazret-i Adem tarafından söylenmiştir.
şimdide 20.yüzyılda değişime uğrayan yuğ (ağıt) 'a örnek verelim
Yarab bu ne ölüm bu nası zulüm
Ah edip de ağır başlar ağlıyor
Çiçeği burnunda solan bu gülüm
Toprağa karışan saçlar ağlıyor
Can dayanır mı böyle bir zara
Kaldı kıyamete bendeki yara
Dur mezarcı kazma vurma mezara
Sen görmezsin toprak taşlar ağlıyor
Ötme bülbül ötme bağlar yaslıdır
Bugün Ardanuş'ta çayırlar yaşlıdır
Kalan bir Keremdir giden Aslıdır
Ovalar yaylalar köşkler ağlıyor
Efkârı sen gamsız kalmazsın bir gün
Ortada bir tabut bu nasû düğün
Her kimin yüzüne baktıysam bu gün
Çekilir yürekler içler ağlıyor
( EFKARİ )