19
EXE RANK
By BuRç-X #
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 22 Şub 2009
- Mesajlar
- 19,798
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
[U]ABD[/U] Başkanı [U]Barack Obama[/U], Mısır'ın Başkenti Kahire'de İslam Dünyası Hitaben Bir Konuşma Yaptı.
[IMG]http://www.haberler.com/haber-resimleri/359/medeniyet-islam-a-borclu_o.jpg[/IMG]
[U]ABD[/U] Başkanı [U]Barack Obama[/U], Mısır'ın başkenti Kahire'de İslam dünyası hitaben bir konuşma yaptı. Obama, İslam ile [U]ABD[/U] ve Batı dünyası arasındaki çatışmaya dikkat çekerken, bu gerilimin nasıl kaynaklandığı ve nasıl giderilebileceği yönünde mesajlar verdi.
[COLOR=red][B][U]FOTO GALERİ: Kur'an Üzerine Yemin Ettim [/U][/B][/COLOR]
[U]Barack Obama[/U]'nın Kahire'de yaptığı konuşmanın tercümesi şu şekilde:
"Zamansız şehir Kahire'de bulunmaktan ve iki hatırı sayılır kurum tarafından ağırlanmaktan onur duyuyorum. Bin yıldan fazla bir süre El Ezher, İslami öğretinin deniz feneri olmuş ve bir asırdan fazla bir süre de Kahire Üniversitesi Mısır'ın ilerlemesinin kaynağı olmuştur. Birlikte gelenekselin ve ilerlemenin harmonisini temsil ediyorsunuz. Misafirperverliğinize ve Mısır halkının konukseverliğine minnettarım. Aynı zamanda Amerikan halkının iyi niyetini beraberimde taşıyor olmaktan ve ülkemdeki Müslüman topluluklarının barış selamlarını taşıyor olmaktan gurur duyuyorum: Esselamu Aleykum.
[U]ABD[/U] ve dünyadaki Müslümanlar arasında bir gerilim zamanında tanıştık. Bu gerilim, şu an herhangi bir siyasi tartışmadan daha öteye giden tarihi güçlerden kaynaklanmaktadır. İslam ve Batı arasındaki ilişki, asırlar süren işbirliği ve birlikte yaşamayı içermektedir; ama aynı zamanda çatışmaları ve dini savaşları da içermektedir. Son zamanlarda bu gerilim, Müslümanların haklarını ve fırsatlarını reddeden sömürgecilik ve Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelere kendi arzularına bakılmaksızın sıklıkla temsilci olarak muamele edildiği Soğuk Savaş tarafından beslenmiştir. Bununla birlikte modernizm ve globalleşmeyle gelen kapsamlı değişim birçok Müslüman'ı Batıyı, İslam geleneklerine düşman olarak görmeye yöneltmiştir.
Aşırı radikaller küçük ama etkili Müslümanlar arasında bu gerilimden faydalanmıştır. 11 Eylül saldırıları ve bu radikallerin sürekli devam eden sivillere yönelik şiddet faaliyetleri benim ülkemde İslam'ın sadece Amerika'ya değil Batılı ülkelere ve aynı zamanda insan haklarına da düşmanmış gibi görünmesine yol açmıştır. Bu daha fazla korku ve güvensizliği beslemiştir.
Şimdiye kadar ilişkilerimiz farklılıklarımızla tanımlandı, barış yerine nefret yayanları halklarımızı adalet ve refaha ulaştıracak işbirliği yerine çatışmayı teşvik edenlere izin vermeyeceğiz. Bu şüphe ve ihtilaf döngüsü sona ermeli.
Buraya [U]ABD[/U] ve dünyadaki Müslümanlar arasında karşılıklı çıkar ve saygıya, Amerika ve İslam'ın birbirini dışlamadığı ve rekabet içerisinde olmadığı gerçeğine dayalı bir başlangıç yeni bir başlangıç aramak için geldim. Onun yerine onlar ([U]ABD[/U] ve İslam) birbirine kenetlenebilir ve adalet, ilerleme, tolerans ve tüm insan ırkının onuru gibi ortak prensipleri paylaşabilirler.
Değişimin bir gecede olmayacağını kabul ediyorum. Hiç bir tek konuşma yılların güvensizliğini yok edemez; ben de bu noktaya kadar gelmiş bütün kompleks soruları cevaplayamam. Ancak ilerlemek için kalplerimizde tuttuğumuz ve sıklıkla kapalı kapılar arkasında söylenen şeyleri açıkça söylememiz gerektiğine kaniyim. Birbirimizi dinlemek, birbirimizden öğrenmek, birbirimize saygı duymak ve ortak zemini aramak için sürekli bir çaba olmalı. Kutsal Kuran'ın bize dediği gibi: "Allah'ı bilin ve her zaman doğruyu konuşun." Benim yapmaya çalışacağım şey bu. Yapabildiğim en iyi şekilde doğruyu konuşmak. İnsan olarak paylaştığımız çıkarların, bizi ayıran güçlerden daha kuvvetli olduğu inancıma bağlıyım.
Bu bağlılığım, kendi deneyimlerimden kaynaklanıyor. Ben bir Hıristiyan'ım; ama babam Müslüman nesillerin bulunduğu Kenyalı bir aileden geliyor. Çocukken, Endonezya'da yaşadım ve her şafak söküşünde ve her güneş batışında ezan sesini duydum. Gençken, birçoğunun huzur ve dinginliği Müslüman inancında bulduğu Chicago topluluklarında çalıştım.
Bir tarih öğrencisi olarak, medeniyetin İslam'a borçlu olduğunu biliyorum. Öğrenim bayrağını yüzyıllar boyunca taşıyan (El Ezher gibi yerlerde) İslam'dı. Avrupa'nın Rönesans'ına ve Aydınlanması'na yol açtı. Cebir'in gelişmesini sağlayan, manyetik pusula ve navigasyon araçları, kalem ve resim ustalığımız, hastalıkların nasıl yayıldığı ve iyileştirildiğine yönelik bilgilerimiz hep Müslüman topluluklardaki keşiflerdi. İslami kültür bize ihtişamlı kemerler, yükselen kuleler, zamansız şiir ve sevgiyle anılan müzikler verdi; zarif kaligrafiler huzurlu tasavvur mekânları verdi. Ve tarih boyunca İslam, sözleriyle ve hareketleriyle dini toleransın ve ırk eşitliğinin mümkün olduğunu gösterdi.
Aynı zamanda İslam'ın, her zaman Amerika'nın tarihinin bir parçası olduğunu da biliyorum. Benim ulusumu tanıyan ilk ülke Fas olmuştu. 1796 yılında Trablus Anlaşması imzalandığında ikinci Başkanımız "Birleşik Devletler, Müslümanların dinine, huzuruna ve yasalarına karşı düşmanlık karakteri içinde değildir" yazmıştı. Kuruluşumuzdan beri Müslümanlar [U]ABD[/U]'yi zenginleştirmiştir. Savaşlarımızda savaşmışlar, hükümette hizmet etmişler, sivil haklardan yana durmuşlar, şirketler kurmuşlar, üniversitelerde eğitim görmüşler ve vermişler, spor arenalarında yer almışlar, Nobel Ödülleri kazanmışlar, en uzun binamızı inşa etmişler ve Olimpiyat Ateşi'mizi yakmışlardır. Ve yakın zaman önce ilk Müslüman-Amerikan Kongre'ye seçildiğinde Kurucu Babalar'ımızdan Tohamas Jefferson'un kişisel kütüphanesinde bulunan Kur'an üzerine Anayasa'mızı koruma yemini etmiştir.
Yani İslam'ı, ilk ortaya çıktığı bölgeye gelmeden önce üç kıtadan biliyordum. Bu deneyim benim Amerika ve İslam arasındaki ortaklığın İslam'ın ne olmadığını değil, ne olduğunu temel alması yönündeki kanaatime rehberlik etti. Ve [U]ABD[/U] Başkanı olarak, nasıl olurlarsa olsunlar İslam'ın negatif klişelerine karşı savaşmayı sorumluluğumun bir parçası olarak düşünüyorum.
Ancak aynı prensip, Amerika'nın Müslüman algısına da uygulanmalı. Tıpkı Müslümanların gibi üstünkörü stereotiplere uymadığı gibi, Amerika da kendi çıkarını düşünen bir üstünkörü stereotipe uymamaktadır. Birleşik Devletler dünyanın bildiği ilerleme kaynaklarının en büyüklerinden biri olmuştur. Bizler bir imparatorluğa karşı devrimden doğduk. Bütün yaratılanların eşit olduğu ideal üzerine kurulduk ve kendi sınırlarımız içinde ve dünyada bu kelimelere anlam vermek için mücadele ettik ve kan döktük. Her kültür tarafından şekillendik, dünyanın her sonundan istifade ettik ve basit bir konsepte bağlandık: E pluribus unum: "çokluk içinde birlik"
Barack Hüseyin Obama adlı bir Afrikalı-Amerikan Başkan seçilebileceği gerçeği konusunda çok şey yapıldı. Ancak kişisel hikâyem o kadar eşsiz değil. Bütün insanlar için fırsat rüyası, Amerika'daki herkes için gerçek olmadı. Ancak kıyılarımıza gelen herkes için bu umut hala var. Bu bugün ülkemde olan ve ortalamanın üstünde gelir ve eğitim alan 7 milyon Müslüman'ı da kapsıyor.
Bununla birlikte Amerika'da özgürlük, birinin dinini yaşaması özgürlüğünden ayrılamaz. Bu yüzden birliğimizin her eyaletinde bir cami var ve sınırlarımızın içerisinde bin 200'den fazla cami bulunuyor. Bu yüzden Amerikan hükümeti kadınların ve kızların başörtü giyebilme haklarını korumak ve onu inkâr edenleri cezalandırmak için mahkemeye gidiyor.
[IMG]http://www.haberler.com/haber-resimleri/359/medeniyet-islam-a-borclu_o.jpg[/IMG]
[U]ABD[/U] Başkanı [U]Barack Obama[/U], Mısır'ın başkenti Kahire'de İslam dünyası hitaben bir konuşma yaptı. Obama, İslam ile [U]ABD[/U] ve Batı dünyası arasındaki çatışmaya dikkat çekerken, bu gerilimin nasıl kaynaklandığı ve nasıl giderilebileceği yönünde mesajlar verdi.
[COLOR=red][B][U]FOTO GALERİ: Kur'an Üzerine Yemin Ettim [/U][/B][/COLOR]
[U]Barack Obama[/U]'nın Kahire'de yaptığı konuşmanın tercümesi şu şekilde:
"Zamansız şehir Kahire'de bulunmaktan ve iki hatırı sayılır kurum tarafından ağırlanmaktan onur duyuyorum. Bin yıldan fazla bir süre El Ezher, İslami öğretinin deniz feneri olmuş ve bir asırdan fazla bir süre de Kahire Üniversitesi Mısır'ın ilerlemesinin kaynağı olmuştur. Birlikte gelenekselin ve ilerlemenin harmonisini temsil ediyorsunuz. Misafirperverliğinize ve Mısır halkının konukseverliğine minnettarım. Aynı zamanda Amerikan halkının iyi niyetini beraberimde taşıyor olmaktan ve ülkemdeki Müslüman topluluklarının barış selamlarını taşıyor olmaktan gurur duyuyorum: Esselamu Aleykum.
[U]ABD[/U] ve dünyadaki Müslümanlar arasında bir gerilim zamanında tanıştık. Bu gerilim, şu an herhangi bir siyasi tartışmadan daha öteye giden tarihi güçlerden kaynaklanmaktadır. İslam ve Batı arasındaki ilişki, asırlar süren işbirliği ve birlikte yaşamayı içermektedir; ama aynı zamanda çatışmaları ve dini savaşları da içermektedir. Son zamanlarda bu gerilim, Müslümanların haklarını ve fırsatlarını reddeden sömürgecilik ve Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelere kendi arzularına bakılmaksızın sıklıkla temsilci olarak muamele edildiği Soğuk Savaş tarafından beslenmiştir. Bununla birlikte modernizm ve globalleşmeyle gelen kapsamlı değişim birçok Müslüman'ı Batıyı, İslam geleneklerine düşman olarak görmeye yöneltmiştir.
Aşırı radikaller küçük ama etkili Müslümanlar arasında bu gerilimden faydalanmıştır. 11 Eylül saldırıları ve bu radikallerin sürekli devam eden sivillere yönelik şiddet faaliyetleri benim ülkemde İslam'ın sadece Amerika'ya değil Batılı ülkelere ve aynı zamanda insan haklarına da düşmanmış gibi görünmesine yol açmıştır. Bu daha fazla korku ve güvensizliği beslemiştir.
Şimdiye kadar ilişkilerimiz farklılıklarımızla tanımlandı, barış yerine nefret yayanları halklarımızı adalet ve refaha ulaştıracak işbirliği yerine çatışmayı teşvik edenlere izin vermeyeceğiz. Bu şüphe ve ihtilaf döngüsü sona ermeli.
Buraya [U]ABD[/U] ve dünyadaki Müslümanlar arasında karşılıklı çıkar ve saygıya, Amerika ve İslam'ın birbirini dışlamadığı ve rekabet içerisinde olmadığı gerçeğine dayalı bir başlangıç yeni bir başlangıç aramak için geldim. Onun yerine onlar ([U]ABD[/U] ve İslam) birbirine kenetlenebilir ve adalet, ilerleme, tolerans ve tüm insan ırkının onuru gibi ortak prensipleri paylaşabilirler.
Değişimin bir gecede olmayacağını kabul ediyorum. Hiç bir tek konuşma yılların güvensizliğini yok edemez; ben de bu noktaya kadar gelmiş bütün kompleks soruları cevaplayamam. Ancak ilerlemek için kalplerimizde tuttuğumuz ve sıklıkla kapalı kapılar arkasında söylenen şeyleri açıkça söylememiz gerektiğine kaniyim. Birbirimizi dinlemek, birbirimizden öğrenmek, birbirimize saygı duymak ve ortak zemini aramak için sürekli bir çaba olmalı. Kutsal Kuran'ın bize dediği gibi: "Allah'ı bilin ve her zaman doğruyu konuşun." Benim yapmaya çalışacağım şey bu. Yapabildiğim en iyi şekilde doğruyu konuşmak. İnsan olarak paylaştığımız çıkarların, bizi ayıran güçlerden daha kuvvetli olduğu inancıma bağlıyım.
Bu bağlılığım, kendi deneyimlerimden kaynaklanıyor. Ben bir Hıristiyan'ım; ama babam Müslüman nesillerin bulunduğu Kenyalı bir aileden geliyor. Çocukken, Endonezya'da yaşadım ve her şafak söküşünde ve her güneş batışında ezan sesini duydum. Gençken, birçoğunun huzur ve dinginliği Müslüman inancında bulduğu Chicago topluluklarında çalıştım.
Bir tarih öğrencisi olarak, medeniyetin İslam'a borçlu olduğunu biliyorum. Öğrenim bayrağını yüzyıllar boyunca taşıyan (El Ezher gibi yerlerde) İslam'dı. Avrupa'nın Rönesans'ına ve Aydınlanması'na yol açtı. Cebir'in gelişmesini sağlayan, manyetik pusula ve navigasyon araçları, kalem ve resim ustalığımız, hastalıkların nasıl yayıldığı ve iyileştirildiğine yönelik bilgilerimiz hep Müslüman topluluklardaki keşiflerdi. İslami kültür bize ihtişamlı kemerler, yükselen kuleler, zamansız şiir ve sevgiyle anılan müzikler verdi; zarif kaligrafiler huzurlu tasavvur mekânları verdi. Ve tarih boyunca İslam, sözleriyle ve hareketleriyle dini toleransın ve ırk eşitliğinin mümkün olduğunu gösterdi.
Aynı zamanda İslam'ın, her zaman Amerika'nın tarihinin bir parçası olduğunu da biliyorum. Benim ulusumu tanıyan ilk ülke Fas olmuştu. 1796 yılında Trablus Anlaşması imzalandığında ikinci Başkanımız "Birleşik Devletler, Müslümanların dinine, huzuruna ve yasalarına karşı düşmanlık karakteri içinde değildir" yazmıştı. Kuruluşumuzdan beri Müslümanlar [U]ABD[/U]'yi zenginleştirmiştir. Savaşlarımızda savaşmışlar, hükümette hizmet etmişler, sivil haklardan yana durmuşlar, şirketler kurmuşlar, üniversitelerde eğitim görmüşler ve vermişler, spor arenalarında yer almışlar, Nobel Ödülleri kazanmışlar, en uzun binamızı inşa etmişler ve Olimpiyat Ateşi'mizi yakmışlardır. Ve yakın zaman önce ilk Müslüman-Amerikan Kongre'ye seçildiğinde Kurucu Babalar'ımızdan Tohamas Jefferson'un kişisel kütüphanesinde bulunan Kur'an üzerine Anayasa'mızı koruma yemini etmiştir.
Yani İslam'ı, ilk ortaya çıktığı bölgeye gelmeden önce üç kıtadan biliyordum. Bu deneyim benim Amerika ve İslam arasındaki ortaklığın İslam'ın ne olmadığını değil, ne olduğunu temel alması yönündeki kanaatime rehberlik etti. Ve [U]ABD[/U] Başkanı olarak, nasıl olurlarsa olsunlar İslam'ın negatif klişelerine karşı savaşmayı sorumluluğumun bir parçası olarak düşünüyorum.
Ancak aynı prensip, Amerika'nın Müslüman algısına da uygulanmalı. Tıpkı Müslümanların gibi üstünkörü stereotiplere uymadığı gibi, Amerika da kendi çıkarını düşünen bir üstünkörü stereotipe uymamaktadır. Birleşik Devletler dünyanın bildiği ilerleme kaynaklarının en büyüklerinden biri olmuştur. Bizler bir imparatorluğa karşı devrimden doğduk. Bütün yaratılanların eşit olduğu ideal üzerine kurulduk ve kendi sınırlarımız içinde ve dünyada bu kelimelere anlam vermek için mücadele ettik ve kan döktük. Her kültür tarafından şekillendik, dünyanın her sonundan istifade ettik ve basit bir konsepte bağlandık: E pluribus unum: "çokluk içinde birlik"
Barack Hüseyin Obama adlı bir Afrikalı-Amerikan Başkan seçilebileceği gerçeği konusunda çok şey yapıldı. Ancak kişisel hikâyem o kadar eşsiz değil. Bütün insanlar için fırsat rüyası, Amerika'daki herkes için gerçek olmadı. Ancak kıyılarımıza gelen herkes için bu umut hala var. Bu bugün ülkemde olan ve ortalamanın üstünde gelir ve eğitim alan 7 milyon Müslüman'ı da kapsıyor.
Bununla birlikte Amerika'da özgürlük, birinin dinini yaşaması özgürlüğünden ayrılamaz. Bu yüzden birliğimizin her eyaletinde bir cami var ve sınırlarımızın içerisinde bin 200'den fazla cami bulunuyor. Bu yüzden Amerikan hükümeti kadınların ve kızların başörtü giyebilme haklarını korumak ve onu inkâr edenleri cezalandırmak için mahkemeye gidiyor.