1
EXE RANK
0qzz
Fexe Kullanıcısı
Alfabemizde (Lâtin alfabesi) her harfin bir büyük, bir de küçük şekli vardır.
Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harf
kullanılmalıdır.
Büyük harfle küçük harf arasında okunuş olarak fark olmasa da yazılış olarak
büyük farklar vardır.
Büyük ve küçük harflerin kullanımı ile ilgili kurallar şunlardır:
] Her cümlenin ilk kelimesi büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamayan bir
kelime dizisi, öncesi yazılmamış ya da silinmiş bir cümle zannedilebilir.
"Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye
atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin!"
"Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmekte, gafilcesine kavgalarla,
gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır. Sen aklını başına al da,
ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say." (Mevlâna)
- Noktayla, iki noktayla, üç noktayla, soru ve ünlem işaretleriyle biten
cümlelerden sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.
¦Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! Biz ki her şeyi görür ve
anlarız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. O
elbise ki terzinin elinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış mânasız bir
kalıp hâlinde çıkar ve sonra bir vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle
yaşamaya başlayınca ne hâle gelir, düşün! Başlangıçta hiçbir şey ifade etmeyen
elbiseler atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine
kaydeden korkunç bir hâfızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz
kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi bir biçim verdiği omuzlarımızı düşün!
Kambur vaziyetlerinde nasıl arkaya toplandığımızı, bütün mafsal yerlerinde
nasıl halkalaştığımızı düşün! Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen
pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, ihtirasların,
cinayetlerin, coşkunlukların, kahkahaların alnımıza çizdiği hep hususî bir
çizgi vardır. İnsanlar sanırlar ki, bizim üstümüzdeki her çizgi, her intiba,
bir diğer çizgi veya intiba ile silinir, hepsi birbirine karışır, manasız bir
halita olur ve sonunda biz eskimiş bulunuruz. Eskiriz, fakat insanlardan evvel
eskidiğimiz için onlardan daha ince ve hassas olan biz, bütün çizgiler ve
intibalarımızı hep birbirinin içinde saklarız. Bu böyle bir halitadır ki,
bunun düğümünü ele geçirebilen göz onu çözdükçe, doğumumuzdan ölümümüze kadar
bütün hayatımızı, zamanın atomları içinde sıkıştırır ve bu korkunç, ah, bu
korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar
hâlinde nasıl kaynaştığını görür. Fakat o göz kimde vardır? Kimsede... Yalnız bizde... Biz, ki her şeyi görür ve anlarız, seni görüyor ve anlıyoruz... Bize
artık hikâyeni anlatma!... Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi
hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu bilirsin. Beni bir ölünün üstünden
çıkardılar. Burada satın alacak adam bekliyorum. Öbürü tıpkı benim gibi, bugün
bir ölünün üstünden çıkmadıysa yarın ikinci gün veya üçüncü gün çıkacak.
Düşün, düşün, biz insanlardan evvel eskidiğimiz hâlde kaç insan eskitiyoruz?
Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz
kalmış bir ıstırabın vücudu mu?
(Necip Fazıl, Eski Elbiselerin Hafızası)
Orhun Kitabesi'nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok
olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz
oturmadım, gece uyumadım.
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)
-Bu işaretler asıl cümlenin içinde, yani iç cümlede ise sonraki kelime büyük
harfle başlamaz:
"Durun!" diye bağırdı annem.
Bu kez çocuk, "Bu peri midir, melek mi?" diye düşünerek, öğretmene hayranlıkla
Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harf
kullanılmalıdır.
Büyük harfle küçük harf arasında okunuş olarak fark olmasa da yazılış olarak
büyük farklar vardır.
Büyük ve küçük harflerin kullanımı ile ilgili kurallar şunlardır:
] Her cümlenin ilk kelimesi büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamayan bir
kelime dizisi, öncesi yazılmamış ya da silinmiş bir cümle zannedilebilir.
"Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye
atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin!"
"Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmekte, gafilcesine kavgalarla,
gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır. Sen aklını başına al da,
ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say." (Mevlâna)
- Noktayla, iki noktayla, üç noktayla, soru ve ünlem işaretleriyle biten
cümlelerden sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.
¦Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! Biz ki her şeyi görür ve
anlarız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. O
elbise ki terzinin elinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış mânasız bir
kalıp hâlinde çıkar ve sonra bir vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle
yaşamaya başlayınca ne hâle gelir, düşün! Başlangıçta hiçbir şey ifade etmeyen
elbiseler atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine
kaydeden korkunç bir hâfızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz
kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi bir biçim verdiği omuzlarımızı düşün!
Kambur vaziyetlerinde nasıl arkaya toplandığımızı, bütün mafsal yerlerinde
nasıl halkalaştığımızı düşün! Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen
pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, ihtirasların,
cinayetlerin, coşkunlukların, kahkahaların alnımıza çizdiği hep hususî bir
çizgi vardır. İnsanlar sanırlar ki, bizim üstümüzdeki her çizgi, her intiba,
bir diğer çizgi veya intiba ile silinir, hepsi birbirine karışır, manasız bir
halita olur ve sonunda biz eskimiş bulunuruz. Eskiriz, fakat insanlardan evvel
eskidiğimiz için onlardan daha ince ve hassas olan biz, bütün çizgiler ve
intibalarımızı hep birbirinin içinde saklarız. Bu böyle bir halitadır ki,
bunun düğümünü ele geçirebilen göz onu çözdükçe, doğumumuzdan ölümümüze kadar
bütün hayatımızı, zamanın atomları içinde sıkıştırır ve bu korkunç, ah, bu
korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar
hâlinde nasıl kaynaştığını görür. Fakat o göz kimde vardır? Kimsede... Yalnız bizde... Biz, ki her şeyi görür ve anlarız, seni görüyor ve anlıyoruz... Bize
artık hikâyeni anlatma!... Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi
hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu bilirsin. Beni bir ölünün üstünden
çıkardılar. Burada satın alacak adam bekliyorum. Öbürü tıpkı benim gibi, bugün
bir ölünün üstünden çıkmadıysa yarın ikinci gün veya üçüncü gün çıkacak.
Düşün, düşün, biz insanlardan evvel eskidiğimiz hâlde kaç insan eskitiyoruz?
Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz
kalmış bir ıstırabın vücudu mu?
(Necip Fazıl, Eski Elbiselerin Hafızası)
Orhun Kitabesi'nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok
olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz
oturmadım, gece uyumadım.
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)
-Bu işaretler asıl cümlenin içinde, yani iç cümlede ise sonraki kelime büyük
harfle başlamaz:
"Durun!" diye bağırdı annem.
Bu kez çocuk, "Bu peri midir, melek mi?" diye düşünerek, öğretmene hayranlıkla