Büyük ve Küçük Harflerin Kullanımı

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan 0qzz
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
1
EXE RANK

0qzz

Fexe Kullanıcısı
Puanları 0
Çözümler 0
Katılım
22 Ağu 2009
Mesajlar
1,166
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
0qzz
Alfabemizde (Lâtin alfabesi) her harfin bir büyük, bir de küçük şekli vardır.

Yazıda yaygın olarak küçük harf kullanılır. Ancak belirli yerlerde büyük harf

kullanılmalıdır.

Büyük harfle küçük harf arasında okunuş olarak fark olmasa da yazılış olarak

büyük farklar vardır.

Büyük ve küçük harflerin kullanımı ile ilgili kurallar şunlardır:







] Her cümlenin ilk kelimesi büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamayan bir

kelime dizisi, öncesi yazılmamış ya da silinmiş bir cümle zannedilebilir.



"Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye

atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini

düşünmeyeceksin!"



"Ömür, yarınlara bağlanan ümitlerle geçip gitmekte, gafilcesine kavgalarla,

gürültülerle, didinmelerle tükenip durmadadır. Sen aklını başına al da,

ömrünü, şu içinde bulunduğun bugün say." (Mevlâna)



- Noktayla, iki noktayla, üç noktayla, soru ve ünlem işaretleriyle biten

cümlelerden sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.



¦Ah, bilsen biz senin ıstırabını ne iyi anlıyoruz! Biz ki her şeyi görür ve

anlarız. Düşün, bir elbiseyle bir vücut arasındaki esrarlı rabıtayı düşün. O

elbise ki terzinin elinden vücudun basit hendesesine göre yapılmış mânasız bir

kalıp hâlinde çıkar ve sonra bir vücuda yapışıp onun bütün hareketleriyle

yaşamaya başlayınca ne hâle gelir, düşün! Başlangıçta hiçbir şey ifade etmeyen

elbiseler atılacağı güne kadar vücudun her hareketini saniyesi saniyesine

kaydeden korkunç bir hâfızadır. Birçok oturuş şekillerinin kabarttığı diz

kapaklarımızı düşün! Her duygunun hususi bir biçim verdiği omuzlarımızı düşün!

Kambur vaziyetlerinde nasıl arkaya toplandığımızı, bütün mafsal yerlerinde

nasıl halkalaştığımızı düşün! Vücudun sonsuz hareketleri içinde bize düşmeyen

pay hangisidir? Bunların içinde sefaletlerin, açlıkların, ihtirasların,

cinayetlerin, coşkunlukların, kahkahaların alnımıza çizdiği hep hususî bir

çizgi vardır. İnsanlar sanırlar ki, bizim üstümüzdeki her çizgi, her intiba,

bir diğer çizgi veya intiba ile silinir, hepsi birbirine karışır, manasız bir

halita olur ve sonunda biz eskimiş bulunuruz. Eskiriz, fakat insanlardan evvel

eskidiğimiz için onlardan daha ince ve hassas olan biz, bütün çizgiler ve

intibalarımızı hep birbirinin içinde saklarız. Bu böyle bir halitadır ki,

bunun düğümünü ele geçirebilen göz onu çözdükçe, doğumumuzdan ölümümüze kadar

bütün hayatımızı, zamanın atomları içinde sıkıştırır ve bu korkunç, ah, bu

korkunç hafıza küpü içinde, mazinin, birbirinin üstünden akan küçük yılanlar

hâlinde nasıl kaynaştığını görür. Fakat o göz kimde vardır? Kimsede... Yalnız bizde... Biz, ki her şeyi görür ve anlarız, seni görüyor ve anlıyoruz... Bize

artık hikâyeni anlatma!... Ne lüzum var? Biz onu biliyoruz. Ben sana kendi

hikâyemi ne diye anlatayım? Sen de onu bilirsin. Beni bir ölünün üstünden

çıkardılar. Burada satın alacak adam bekliyorum. Öbürü tıpkı benim gibi, bugün

bir ölünün üstünden çıkmadıysa yarın ikinci gün veya üçüncü gün çıkacak.

Düşün, düşün, biz insanlardan evvel eskidiğimiz hâlde kaç insan eskitiyoruz?

Bizim ıstırabımızı düşün! Biz vücutsuz kalan bir elbise miyiz, yoksa elbisesiz

kalmış bir ıstırabın vücudu mu?

(Necip Fazıl, Eski Elbiselerin Hafızası)



Orhun Kitabesi'nde Türk hakanı şöyle diyor: Türk Tanrısı, Türk milleti yok

olmasın diye atalarımı gönderdi ve beni gönderdi. Ben hakan olunca gündüz

oturmadım, gece uyumadım.

(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları)



-Bu işaretler asıl cümlenin içinde, yani iç cümlede ise sonraki kelime büyük

harfle başlamaz:



"Durun!" diye bağırdı annem.

Bu kez çocuk, "Bu peri midir, melek mi?" diye düşünerek, öğretmene hayranlıkla
 
Geri
Üst