20
EXE RANK
OttoMaNs* ;яeiz
Fexe Kullanıcısı
Puanları
0
Çözümler
0
- Katılım
- 20 Şub 2011
- Mesajlar
- 32,869
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- www.netbilgini.com
Atilla İhan'ın "Ben Sana Mecburum" Şiirini Tahlili
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki haziran'da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını ***ürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin
(Attila İlhan, Bütün Şiirleri: 4, Ben Sana Mecburum, Bilgi yayınevi, 7.basım, Ankara 1992, s.100)
I. İÇERİK
1. Konu: Aşk.
2. İzlek: Büyük bir tutkuyla bağlı olunan, âşıkta derin izler bırakan sevgili, hiçbir zaman unutulamaz; onun varlığı, düşünce ve hayali, âşığı sürekli meşgul eder.
3. Düşünce: Şiir, düşünsel boyutu itibariyle mistik bir şiirdir. Tabii mistisizmi sadece tasavvufî / İslamî bağlamda almamak gerekir. Genel anlamda mistisizm, çok önem verilen, sevilen ve benimsenen bir değerde kişinin kendi varlığını eritmesi, onunla hemhal olması, özdeşlemesi hâlidir. Bu bakımdan bu şiirde şair, adeta sevgilisinde kendi varlığını yok etmiştir. Beşerî anlamda bir aşk ve sevgili mistiği olmuştur.
4. Olay: Şiirin yüzey yapısında yer alan olay kısaca şudur: Şair, bir kadına şiddetli bir tutkuyla bağlanmış, ama bir süre araya bir ayrılık girmiştir. Bir dargınlık, soğukluk ya da mecburiyetlerden kaynaklanan bir ayrılık süresi yaşanır. Bu süre içinde şair, sevgilisinden kopamamış, onu unutamamış, tam tersine ona olan bağlılığı daha da artmıştır. Sürekli onu düşünmektedir. Mevsim sonbahar, vakit akşamdır ve şair, İstanbul cadde ve sokaklarında hayali, gönlü, kafası sevgilisi ile dolu bir hâlde dolaşmaktadır. Akşam karanlığında şimşekler çakmakta, sokak lambaları yanmaktadır. Yağmurlu bir hava vardır ve şair, bu ortamda romantik bir duygusallık içinde sevgilinin hayaliyle doludur. Sevmenin, âşık olmanın sonra evlenmenin değişik boyutlarını kendi kendine irdelemektedir. Fatih sokaklarında dolaşırken bir evden gelen gramofondaki şarkı sesi, onun duygusal atmosferine denk gelmiş ve şair durup onu dinlemek istemiştir. Bu arada sevgilisine ilişkin düşünce ve planlamalarından da söz eder. Ne yapsa, ne etse, nereye gitse onsuz olamayacağını, yapamayacağını sabit bir fikir hâlinde tekrarlar. Bu arada hayaline kopuk kopuk, dağınık çağrışımlar gelmektedir. Bir ara sevgilisinin çocukluğunu, şimdi neler yapmakta olduğunu hayal eder. Sonra ilerde evlenip birlikte olduklarında kendilerini nasıl bir hayatın beklediğini düşünür.
5. Varlık: Şiirde tabiata ve dış dünyaya ait bazı nesnelere yer veriliyor. Bu somut varlıklar da büyük oranda şairin o anki ruh hâline, duygularına bağımlı olarak değerlendiriliyor. Nesneler bir bakıma belirlenen konumunda. O açıdan şairin varlıklara yaklaşım biçimi sezgici / idealisttir. Sonbahara hazırlanan ağaç, karanlıkta parçalanan bulut, birden yanan sokak lambaları gibi nesneler, hep şairin ayrılık hüznünü ve acısını yansıtır biçimde alınmış.
6. Duygu: Şiir, ağırlıklı olarak duygusal bir metin. Bir duygu şiiri bu. İyimser / yumuşak duygular daha baskın. Mesela sevgilinin hayaline ve daha sonra birliktelik umuduna bağlı bir yaşama sevinci kuvvetle hissettiriliyor. Sevgiliye kavuşma ümidi, ondan ayrılığın verdiği hasret duygusu şiirin bütününe sinmiş hâlde. Tabii en baskın duygu, romantik aşktır. Sevgiliye aşırı derecede duygusal bağlanımı, sevgiliden ayrılığa dayanamayışın sonucu olan karasevdayı ve hüznü görüyoruz. Yalnız şair, romantik duygululuğu melankolik, marazî bir dereceye getirmiyor. Realist sınırlar içinde tutabiliyor.
Kötümser / karamsar duygulardan da yalnızlık duygusunu görüyoruz. Şair, felsefî anlamda değil ama sosyal anlamda sevgiliden yoksunluk anlamında bir yalnızlık duygusuna yer veriyor.
7. Görüntü: Şiir, görüntü unsurları bakımından oldukça zengin.
a. Nesnel Görüntü: Zaman zaman nesnel görüntülere yer veriliyor. Mesela ağaçların sonbahara hazırlanması, sararmaya başlaması, sokak lambalarının birden yanması, sevgilinin Yeşilköy’de uçağa binmesi gibi görüntüler, öznelliğin müdahale etmediği, dış dünyanın çıplak gözle görülebilen ve görünenler üzerinde kişisel tasarrufların olmadığı, somut görüntülerdir.
b. Öznel Görüntü: Şiirde en çok öznel görüntü yer almaktadır. Hem resimsel hem de hayalî görüntülere birlikte yer verilmiş.
-Resimsel Görüntü: Karanlıkta bulutların parçalanması, resimsel bir görüntüdür. Gece vakti gökyüzünde bulutlu bir havada şimşek çakması manzarası, bir ressam duyarlılığı ile böyle ifade edilebilir. Sevgilinin ıslanıp tüylerinin ürpermesi, telaş içinde kötü rüzgârın saçlarını ***ürmesi gibi görüntüler de şairin bakış, görüş ve duyuşuna göre şekillenen öznel resimlerdir.
-Hayalî Görüntü: Sevgilinin gözlerinin büyüdükçe büyümesi, kapı arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu, kullanılmamış gök getirmek, haziranda mavi benekli çocuk, ıssız gözlerinden şilep sızması gibi görüntüler şairin hayalinde kurguladığı, tasarladığı soyut görüntülerdir.
c. Hareketli görüntü: Attila İlhan, sinemayla çok ilgilenmiş bir şair. Şiirinde de genel olarak sinemadan etkiler, izler, yansımalar çok fazla. Onun şiiri bir yönüyle sinematoğrafik bir şiirdir. Nitekim bu şiirinde de sinemaya özgü haller, hareketli görüntüler ve unsurlar hemen görülüyor. Şiirin özellikle 2., 4. ve 5. bentleri sinemaya özgü hareketli görüntü parçalarını yansıtıyor. Olayları ve görüntüleri hareketli yapıları içinde sergilemeye çalışıyor.
ç. Soyut Görüntü: Attila İlhan, Phelenovcu bir sanat kuramına bağlı olarak şiirde imgesel yapıya büyük önem vermiş, Mavi dergisi hareketinden itibaren bu konunun mücadelesini vermiş bir şair. O yüzden onun şiiri açık anlamlı ve düz anlatımlı bir şiir değil, imge yüklü bir şiirdir. Bu yapıyı çözümlemeye çalışalım. Simgeler çok azdır ve imgeler irdelenirken birlikte değerlendirilecektir.
-İmgeler
*Şairin sevgilisinin adını aklında mıh gibi tutması: Mıh, büyük ve sağlam çivi demektir. Bir yere çakıldığı zaman birleşen parçaların ayrılması imkânsız derecede sağlam olur ve kuvvetli birleştiriciliği, yapıştırıcılığı ifade eder. Burada da şairin sevgilisinin adını aklında mıh gibi tutması, ona olan bağlılığının, onunla birliktelik ve özdeşliklerinin ayrılmayacak derecede sağlam ve kuvvetli oluşunu çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır. Bu, sevgilisine olan kuvvetli bağlılığının ve tutkusunun bir ifadesidir. Teşbih ve mübalağa sanatlarından yararlanılarak oluşturulmuş bir imgedir.
*Şairin hayalinde sevgilisinin gözlerinin büyüdükçe büyümesi: Ayrılık sürecinde sevgiliye olan tutkunun azalmak yerine daha da artması. Şair, sevgilisini düşündükçe, gözünün önünde hayalini sürekli canlı tuttukça o dünyasını, ruhunu, kalbini ve hayalini daha da artan bir hacimle kaplar.
*Şairin içini sevgiliyle ısıtması: Sevgilinin hayalinin, varlığının, tekrar ona kavuşma umudunun şaire güç, yaşama sevinci ve heyecan vermesi, hayatına onunla anlam kazandırması.
*Karanlıkta bulutların parçalanması ve sokak lambalarının birden yanması: Gece vakti şimşeklerin çakması anında görülen manzaranın bulutların parçalanıyor gibi algılanması aslında bir ruh hâlinin ifadesidir. Şairin iç dünyasında çakan şimşeklerin, duygusal fırtınaların bir karşılığı olarak alınmasıdır. Bu, sarsıcı, şiddetli bir aşkın ifadesidir. Sokak lambalarının birden yanması da aynı kapsam içinde ele alınması gereken destekleyici bir imgedir. Tek merkezden şartel düğmesine basılınca sokak lambaları aynı anda yanar. Bu, bilinen normal bir durum. Ancak şair, hüsn-i ta’lil sanatından yararlanarak oluşturduğu bu imgeyle birden bire geliveren duygusal boşalımı, birden yükselen tutku sağanağını ancak bu imgeyle çarpıcı kılmaktadır.
*Kaldırımlarda yağmur kokusu: Attila İlhan, yağmur altında yürümeyi sever ve bu ortamla romantik aşkı hep birleştirir. Aşkta romantizm, ona göre biraz yağmur altında ıslanarak dolaşmak demektir.
*Sevmenin kimi zaman rezilce korkulu olması: Aşkın, sevinçle, hüznü, ümitle korkuyu barındırması imgesi. Büyük aşklar daima korkuları, endişeleri, hayal kırıklıklarını, ileride olması muhtemel olumsuzlukları da beraberinde getirir ve yedeğinde taşır. Aşk korkuyla yan yana gider.
*İnsanın bir akşam üstü ansızın yorulması: Derin ve büyük aşk yaşantıları kimi zaman insanı tüketir, bitirir, bitkin, yorgun bırakır. Büyük aşkın sonuna geldiğinde insan, takatinin tükendiğini, birden tükeniverdiğini hisseder.
*Ustura ağzında yaşamaktan tutsak hâle gelmek: Ustura, tıraş için kullanılan çok keskin bir bıçaktır. Ustura ağzında yaşamaya esir olmak, bir işin zorluğunun son haddidir. İmkânsızlık, böyle çarpıcı bir imgeyle veriliyor. Aşk konusunda içine düşülen ikilemin çıkmazlığı, çaresiz ve çözümsüzlük hali veriliyor bu imgeyle. Büyük aşklar, bünyesinde büyük aaaatları, çıkmazları da barındırır. Kişi, ne yapacağını bilemez, nasıl bir karar vereceğini kestiremez hâle gelir.
*Tutkunun kimi zaman ellerini kırması: Bu imge de yukarıdaki imgeyi destekleyen bir alt imgedir. Tutkulu aşkın zaman zaman kişiyi takatsiz, çaresiz, ikilemde, açmazda, çıkmazda bırakması hâli.
*Yaşamasından birkaç hayat çıkarması: İnsanın içine düştüğü çıkmazlarda gözünün önüne alternatif hayat biçimlerinin kopuk kopuk gelivermesi.
*Çaldığı kapıların arkasında yalnızlığın hınzır uğultusunun olması: Şair, sevgilisinden ayrı kaldığı, onun özlemiyle yanıp tutuştuğu zamanlarda yalnızlığını gidermek için eşe dosta, arkadaşa ziyarete gider, onlarla dertleşmek ister ama kime gitse onların yanında da kendisini yalnız hisseder. Onun yalnızlığını eş dost da gideremez. Onun yalnızlığını giderecek olan sevgilidir. O olmayınca kim olursa olsun onu teselli edemez.
*Fatih’te yoksul bir gramofonun çalması: Sürekli kullanılarak eskimiş bir müzik aletinden hüzünlü şarkıların duyulması.
*Sevgiliye kullanılmamış bir gök getirmek: Burada “gök”, gökyüzüdür ve simge olarak maviliği, sonsuzluğu, özgürlüğü ve en çok da saf mutluluğu temsil etmektedir. Şair, sevgilisine kullanılmamış gök getirsem, demekle tamamen saf, bakir, kirlenmemiş, doğal bir mutluluk vermek istediğini belirtir. Türk edebiyatında gökyüzü, özgürlüğün ve mutluluğun simgesidir.
*Haftaların ellerinde ufalanması: Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamak. Sevgiliden ayrılığın verdiği kendinde olmamak, sürekli onu düşünmek, onunla hemhal olmak ve ona kavuşma özlemiyle zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz hale gelmek.
*Sevgilinin Haziranda mavi benekli çocuk olarak düşünülmesi: Burada şair, sevgilisinin değişik yaş dönemlerini hayal ediyor. Önce onun çocukluğunda neler yaptığını, nasıl yaşadığını, nasıl bir durumda olabileceğini tahayyül ediyor. Mavi benek, mecaz-ı mürsel sanatıyla sevgilisinin çocukluğunu verir. Çocukluğunda giydiği mavi benekli elbiseye değiniyor, onu hatırlatıyor. Mavi benekli elbise içinde koşup oynayan mutlu sevimli bir çocuk imgesi var burada. Şair de sevgilisinin çocukluğunu gözünün önüne hayalî olarak böyle getiriyor.
*Sevgiliyi kimselerin bilmemesi: Kendisinden önce kimsenin sevgilinin değerinin ve güzelliğinin farkına varmaması, ilk kez kendisinin fark etmesi.
*Sevgilinin ıssız gözlerinden bir şilebin sızması: Şair, sevgilinin mavi gözlerini tahayyül ederken onları maviliğinden, mutluluk, ferahlık vermesinden dolayı denizle özdeşleştirmektedir. Sevgilinin gözlerinin ıssız, geniş, masmavi, insanın içini açan bir denize benzetilmesi, buradan bir yük gemisinin sızması hayalî görüntüsü ile birleştirilmesi özgün bir imge. Daha önce pek kimsenin kullanmadığı Attila İlhan’a özgü bir imge.
*Sevgilinin belki Yeşilköy’de uçağa binmesi: Sevgilisi, şairden ayrı kaldığı süre içinde neler yapabilir, bunun değişik alternatifleri şairin gözünün önünden bir bir geçiyor. Bunlardan biri de uçakla İstanbul’dan ayrılıyor olması ihtimalidir. Böyle bir durum da şairi daha da hüzünlendiriyor. Ayrılığın derinleştirilmesine bağlı hüznünün artması imgesi.
*Sevgilinin tamamen ıslanmış olması ve soğuktan tüylerinin ürpermesi: Soğuk, yağmurlu bir günde ıslanarak, üşüyerek koşuşturması hayalî görüntüsü de Attila İlhan’a özgü bir imgedir. Yağmurda ıslanma hâli onda etkileyici, romantik bir unsur olarak hep vardır.
*Sevgilinin saçlarını kötü rüzgârın ***ürmesi: Rüzgarlı bir havada koşuşturan sevgilinin saçlarının dalgalanması görüntüsü de yine Attila İlhan’ın romantizmini artıran görüntülerden biridir.
*Kurtlar sofrasında düşünülen yaşamanın zorluğu: Kurtlar sofrası ile kastedilen genel olarak geçim zorluklarıdır. Şair bu son kıtada sevgilisiyle evlilik halini tahayyül etmektedir. Onunla evlendiğinde neler olabileceğini muhakeme ve muhasebe eder. İlk aklına gelen, ekonomik anlamda yaşamanın zorluklarıdır. İhtiyaçlarını karşılama konusunda karşılaşabileceği sıkıntıları düşünür.
*Ayıpsız fakat ellerini kirletmeden yaşamayı düşünmek: Birlikte evlilik hayatının, aile hayatının, geçimi sağlama uğraşısının en önemli sorunlarından biri iş ahlâkıdır. İnsanın çalıştığı işte, mesleğinde dürüst, temiz, ahlâklı, namuslu kalabilmesi, harama el sürmemesi, helalinden alnının teriyle ekmeğini kazanabilmesi önemli ve büyük bir iştir. Şair böyle temiz bir iş ve evlilik hayatı düşlemektedir.
*Şairin kendisine sus deyip sevgilisinin adıyla başlaması: Şairin lekesiz, dürüst bir hayat yaşama isteği çok zor görünüyor ve bunları düşünmek yerine sevgiliyi hatırlamayı, sadece onu düşünmeyi tercih ediyor.
*Şairin içi sıra sevgilisinin gizli denizlerinin kımıldaması: Sevgilinin gizli denizleri, gizemi, iç zenginliği, keşfedilmemiş bakir zenginlikleri, yüce değerleri ve güzellikleridir. Bunlar, şairin içinde, ruhunda, kalbinde heyecan uyandırıyor.
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki haziran'da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını ***ürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin
(Attila İlhan, Bütün Şiirleri: 4, Ben Sana Mecburum, Bilgi yayınevi, 7.basım, Ankara 1992, s.100)
I. İÇERİK
1. Konu: Aşk.
2. İzlek: Büyük bir tutkuyla bağlı olunan, âşıkta derin izler bırakan sevgili, hiçbir zaman unutulamaz; onun varlığı, düşünce ve hayali, âşığı sürekli meşgul eder.
3. Düşünce: Şiir, düşünsel boyutu itibariyle mistik bir şiirdir. Tabii mistisizmi sadece tasavvufî / İslamî bağlamda almamak gerekir. Genel anlamda mistisizm, çok önem verilen, sevilen ve benimsenen bir değerde kişinin kendi varlığını eritmesi, onunla hemhal olması, özdeşlemesi hâlidir. Bu bakımdan bu şiirde şair, adeta sevgilisinde kendi varlığını yok etmiştir. Beşerî anlamda bir aşk ve sevgili mistiği olmuştur.
4. Olay: Şiirin yüzey yapısında yer alan olay kısaca şudur: Şair, bir kadına şiddetli bir tutkuyla bağlanmış, ama bir süre araya bir ayrılık girmiştir. Bir dargınlık, soğukluk ya da mecburiyetlerden kaynaklanan bir ayrılık süresi yaşanır. Bu süre içinde şair, sevgilisinden kopamamış, onu unutamamış, tam tersine ona olan bağlılığı daha da artmıştır. Sürekli onu düşünmektedir. Mevsim sonbahar, vakit akşamdır ve şair, İstanbul cadde ve sokaklarında hayali, gönlü, kafası sevgilisi ile dolu bir hâlde dolaşmaktadır. Akşam karanlığında şimşekler çakmakta, sokak lambaları yanmaktadır. Yağmurlu bir hava vardır ve şair, bu ortamda romantik bir duygusallık içinde sevgilinin hayaliyle doludur. Sevmenin, âşık olmanın sonra evlenmenin değişik boyutlarını kendi kendine irdelemektedir. Fatih sokaklarında dolaşırken bir evden gelen gramofondaki şarkı sesi, onun duygusal atmosferine denk gelmiş ve şair durup onu dinlemek istemiştir. Bu arada sevgilisine ilişkin düşünce ve planlamalarından da söz eder. Ne yapsa, ne etse, nereye gitse onsuz olamayacağını, yapamayacağını sabit bir fikir hâlinde tekrarlar. Bu arada hayaline kopuk kopuk, dağınık çağrışımlar gelmektedir. Bir ara sevgilisinin çocukluğunu, şimdi neler yapmakta olduğunu hayal eder. Sonra ilerde evlenip birlikte olduklarında kendilerini nasıl bir hayatın beklediğini düşünür.
5. Varlık: Şiirde tabiata ve dış dünyaya ait bazı nesnelere yer veriliyor. Bu somut varlıklar da büyük oranda şairin o anki ruh hâline, duygularına bağımlı olarak değerlendiriliyor. Nesneler bir bakıma belirlenen konumunda. O açıdan şairin varlıklara yaklaşım biçimi sezgici / idealisttir. Sonbahara hazırlanan ağaç, karanlıkta parçalanan bulut, birden yanan sokak lambaları gibi nesneler, hep şairin ayrılık hüznünü ve acısını yansıtır biçimde alınmış.
6. Duygu: Şiir, ağırlıklı olarak duygusal bir metin. Bir duygu şiiri bu. İyimser / yumuşak duygular daha baskın. Mesela sevgilinin hayaline ve daha sonra birliktelik umuduna bağlı bir yaşama sevinci kuvvetle hissettiriliyor. Sevgiliye kavuşma ümidi, ondan ayrılığın verdiği hasret duygusu şiirin bütününe sinmiş hâlde. Tabii en baskın duygu, romantik aşktır. Sevgiliye aşırı derecede duygusal bağlanımı, sevgiliden ayrılığa dayanamayışın sonucu olan karasevdayı ve hüznü görüyoruz. Yalnız şair, romantik duygululuğu melankolik, marazî bir dereceye getirmiyor. Realist sınırlar içinde tutabiliyor.
Kötümser / karamsar duygulardan da yalnızlık duygusunu görüyoruz. Şair, felsefî anlamda değil ama sosyal anlamda sevgiliden yoksunluk anlamında bir yalnızlık duygusuna yer veriyor.
7. Görüntü: Şiir, görüntü unsurları bakımından oldukça zengin.
a. Nesnel Görüntü: Zaman zaman nesnel görüntülere yer veriliyor. Mesela ağaçların sonbahara hazırlanması, sararmaya başlaması, sokak lambalarının birden yanması, sevgilinin Yeşilköy’de uçağa binmesi gibi görüntüler, öznelliğin müdahale etmediği, dış dünyanın çıplak gözle görülebilen ve görünenler üzerinde kişisel tasarrufların olmadığı, somut görüntülerdir.
b. Öznel Görüntü: Şiirde en çok öznel görüntü yer almaktadır. Hem resimsel hem de hayalî görüntülere birlikte yer verilmiş.
-Resimsel Görüntü: Karanlıkta bulutların parçalanması, resimsel bir görüntüdür. Gece vakti gökyüzünde bulutlu bir havada şimşek çakması manzarası, bir ressam duyarlılığı ile böyle ifade edilebilir. Sevgilinin ıslanıp tüylerinin ürpermesi, telaş içinde kötü rüzgârın saçlarını ***ürmesi gibi görüntüler de şairin bakış, görüş ve duyuşuna göre şekillenen öznel resimlerdir.
-Hayalî Görüntü: Sevgilinin gözlerinin büyüdükçe büyümesi, kapı arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu, kullanılmamış gök getirmek, haziranda mavi benekli çocuk, ıssız gözlerinden şilep sızması gibi görüntüler şairin hayalinde kurguladığı, tasarladığı soyut görüntülerdir.
c. Hareketli görüntü: Attila İlhan, sinemayla çok ilgilenmiş bir şair. Şiirinde de genel olarak sinemadan etkiler, izler, yansımalar çok fazla. Onun şiiri bir yönüyle sinematoğrafik bir şiirdir. Nitekim bu şiirinde de sinemaya özgü haller, hareketli görüntüler ve unsurlar hemen görülüyor. Şiirin özellikle 2., 4. ve 5. bentleri sinemaya özgü hareketli görüntü parçalarını yansıtıyor. Olayları ve görüntüleri hareketli yapıları içinde sergilemeye çalışıyor.
ç. Soyut Görüntü: Attila İlhan, Phelenovcu bir sanat kuramına bağlı olarak şiirde imgesel yapıya büyük önem vermiş, Mavi dergisi hareketinden itibaren bu konunun mücadelesini vermiş bir şair. O yüzden onun şiiri açık anlamlı ve düz anlatımlı bir şiir değil, imge yüklü bir şiirdir. Bu yapıyı çözümlemeye çalışalım. Simgeler çok azdır ve imgeler irdelenirken birlikte değerlendirilecektir.
-İmgeler
*Şairin sevgilisinin adını aklında mıh gibi tutması: Mıh, büyük ve sağlam çivi demektir. Bir yere çakıldığı zaman birleşen parçaların ayrılması imkânsız derecede sağlam olur ve kuvvetli birleştiriciliği, yapıştırıcılığı ifade eder. Burada da şairin sevgilisinin adını aklında mıh gibi tutması, ona olan bağlılığının, onunla birliktelik ve özdeşliklerinin ayrılmayacak derecede sağlam ve kuvvetli oluşunu çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır. Bu, sevgilisine olan kuvvetli bağlılığının ve tutkusunun bir ifadesidir. Teşbih ve mübalağa sanatlarından yararlanılarak oluşturulmuş bir imgedir.
*Şairin hayalinde sevgilisinin gözlerinin büyüdükçe büyümesi: Ayrılık sürecinde sevgiliye olan tutkunun azalmak yerine daha da artması. Şair, sevgilisini düşündükçe, gözünün önünde hayalini sürekli canlı tuttukça o dünyasını, ruhunu, kalbini ve hayalini daha da artan bir hacimle kaplar.
*Şairin içini sevgiliyle ısıtması: Sevgilinin hayalinin, varlığının, tekrar ona kavuşma umudunun şaire güç, yaşama sevinci ve heyecan vermesi, hayatına onunla anlam kazandırması.
*Karanlıkta bulutların parçalanması ve sokak lambalarının birden yanması: Gece vakti şimşeklerin çakması anında görülen manzaranın bulutların parçalanıyor gibi algılanması aslında bir ruh hâlinin ifadesidir. Şairin iç dünyasında çakan şimşeklerin, duygusal fırtınaların bir karşılığı olarak alınmasıdır. Bu, sarsıcı, şiddetli bir aşkın ifadesidir. Sokak lambalarının birden yanması da aynı kapsam içinde ele alınması gereken destekleyici bir imgedir. Tek merkezden şartel düğmesine basılınca sokak lambaları aynı anda yanar. Bu, bilinen normal bir durum. Ancak şair, hüsn-i ta’lil sanatından yararlanarak oluşturduğu bu imgeyle birden bire geliveren duygusal boşalımı, birden yükselen tutku sağanağını ancak bu imgeyle çarpıcı kılmaktadır.
*Kaldırımlarda yağmur kokusu: Attila İlhan, yağmur altında yürümeyi sever ve bu ortamla romantik aşkı hep birleştirir. Aşkta romantizm, ona göre biraz yağmur altında ıslanarak dolaşmak demektir.
*Sevmenin kimi zaman rezilce korkulu olması: Aşkın, sevinçle, hüznü, ümitle korkuyu barındırması imgesi. Büyük aşklar daima korkuları, endişeleri, hayal kırıklıklarını, ileride olması muhtemel olumsuzlukları da beraberinde getirir ve yedeğinde taşır. Aşk korkuyla yan yana gider.
*İnsanın bir akşam üstü ansızın yorulması: Derin ve büyük aşk yaşantıları kimi zaman insanı tüketir, bitirir, bitkin, yorgun bırakır. Büyük aşkın sonuna geldiğinde insan, takatinin tükendiğini, birden tükeniverdiğini hisseder.
*Ustura ağzında yaşamaktan tutsak hâle gelmek: Ustura, tıraş için kullanılan çok keskin bir bıçaktır. Ustura ağzında yaşamaya esir olmak, bir işin zorluğunun son haddidir. İmkânsızlık, böyle çarpıcı bir imgeyle veriliyor. Aşk konusunda içine düşülen ikilemin çıkmazlığı, çaresiz ve çözümsüzlük hali veriliyor bu imgeyle. Büyük aşklar, bünyesinde büyük aaaatları, çıkmazları da barındırır. Kişi, ne yapacağını bilemez, nasıl bir karar vereceğini kestiremez hâle gelir.
*Tutkunun kimi zaman ellerini kırması: Bu imge de yukarıdaki imgeyi destekleyen bir alt imgedir. Tutkulu aşkın zaman zaman kişiyi takatsiz, çaresiz, ikilemde, açmazda, çıkmazda bırakması hâli.
*Yaşamasından birkaç hayat çıkarması: İnsanın içine düştüğü çıkmazlarda gözünün önüne alternatif hayat biçimlerinin kopuk kopuk gelivermesi.
*Çaldığı kapıların arkasında yalnızlığın hınzır uğultusunun olması: Şair, sevgilisinden ayrı kaldığı, onun özlemiyle yanıp tutuştuğu zamanlarda yalnızlığını gidermek için eşe dosta, arkadaşa ziyarete gider, onlarla dertleşmek ister ama kime gitse onların yanında da kendisini yalnız hisseder. Onun yalnızlığını eş dost da gideremez. Onun yalnızlığını giderecek olan sevgilidir. O olmayınca kim olursa olsun onu teselli edemez.
*Fatih’te yoksul bir gramofonun çalması: Sürekli kullanılarak eskimiş bir müzik aletinden hüzünlü şarkıların duyulması.
*Sevgiliye kullanılmamış bir gök getirmek: Burada “gök”, gökyüzüdür ve simge olarak maviliği, sonsuzluğu, özgürlüğü ve en çok da saf mutluluğu temsil etmektedir. Şair, sevgilisine kullanılmamış gök getirsem, demekle tamamen saf, bakir, kirlenmemiş, doğal bir mutluluk vermek istediğini belirtir. Türk edebiyatında gökyüzü, özgürlüğün ve mutluluğun simgesidir.
*Haftaların ellerinde ufalanması: Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamak. Sevgiliden ayrılığın verdiği kendinde olmamak, sürekli onu düşünmek, onunla hemhal olmak ve ona kavuşma özlemiyle zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz hale gelmek.
*Sevgilinin Haziranda mavi benekli çocuk olarak düşünülmesi: Burada şair, sevgilisinin değişik yaş dönemlerini hayal ediyor. Önce onun çocukluğunda neler yaptığını, nasıl yaşadığını, nasıl bir durumda olabileceğini tahayyül ediyor. Mavi benek, mecaz-ı mürsel sanatıyla sevgilisinin çocukluğunu verir. Çocukluğunda giydiği mavi benekli elbiseye değiniyor, onu hatırlatıyor. Mavi benekli elbise içinde koşup oynayan mutlu sevimli bir çocuk imgesi var burada. Şair de sevgilisinin çocukluğunu gözünün önüne hayalî olarak böyle getiriyor.
*Sevgiliyi kimselerin bilmemesi: Kendisinden önce kimsenin sevgilinin değerinin ve güzelliğinin farkına varmaması, ilk kez kendisinin fark etmesi.
*Sevgilinin ıssız gözlerinden bir şilebin sızması: Şair, sevgilinin mavi gözlerini tahayyül ederken onları maviliğinden, mutluluk, ferahlık vermesinden dolayı denizle özdeşleştirmektedir. Sevgilinin gözlerinin ıssız, geniş, masmavi, insanın içini açan bir denize benzetilmesi, buradan bir yük gemisinin sızması hayalî görüntüsü ile birleştirilmesi özgün bir imge. Daha önce pek kimsenin kullanmadığı Attila İlhan’a özgü bir imge.
*Sevgilinin belki Yeşilköy’de uçağa binmesi: Sevgilisi, şairden ayrı kaldığı süre içinde neler yapabilir, bunun değişik alternatifleri şairin gözünün önünden bir bir geçiyor. Bunlardan biri de uçakla İstanbul’dan ayrılıyor olması ihtimalidir. Böyle bir durum da şairi daha da hüzünlendiriyor. Ayrılığın derinleştirilmesine bağlı hüznünün artması imgesi.
*Sevgilinin tamamen ıslanmış olması ve soğuktan tüylerinin ürpermesi: Soğuk, yağmurlu bir günde ıslanarak, üşüyerek koşuşturması hayalî görüntüsü de Attila İlhan’a özgü bir imgedir. Yağmurda ıslanma hâli onda etkileyici, romantik bir unsur olarak hep vardır.
*Sevgilinin saçlarını kötü rüzgârın ***ürmesi: Rüzgarlı bir havada koşuşturan sevgilinin saçlarının dalgalanması görüntüsü de yine Attila İlhan’ın romantizmini artıran görüntülerden biridir.
*Kurtlar sofrasında düşünülen yaşamanın zorluğu: Kurtlar sofrası ile kastedilen genel olarak geçim zorluklarıdır. Şair bu son kıtada sevgilisiyle evlilik halini tahayyül etmektedir. Onunla evlendiğinde neler olabileceğini muhakeme ve muhasebe eder. İlk aklına gelen, ekonomik anlamda yaşamanın zorluklarıdır. İhtiyaçlarını karşılama konusunda karşılaşabileceği sıkıntıları düşünür.
*Ayıpsız fakat ellerini kirletmeden yaşamayı düşünmek: Birlikte evlilik hayatının, aile hayatının, geçimi sağlama uğraşısının en önemli sorunlarından biri iş ahlâkıdır. İnsanın çalıştığı işte, mesleğinde dürüst, temiz, ahlâklı, namuslu kalabilmesi, harama el sürmemesi, helalinden alnının teriyle ekmeğini kazanabilmesi önemli ve büyük bir iştir. Şair böyle temiz bir iş ve evlilik hayatı düşlemektedir.
*Şairin kendisine sus deyip sevgilisinin adıyla başlaması: Şairin lekesiz, dürüst bir hayat yaşama isteği çok zor görünüyor ve bunları düşünmek yerine sevgiliyi hatırlamayı, sadece onu düşünmeyi tercih ediyor.
*Şairin içi sıra sevgilisinin gizli denizlerinin kımıldaması: Sevgilinin gizli denizleri, gizemi, iç zenginliği, keşfedilmemiş bakir zenginlikleri, yüce değerleri ve güzellikleridir. Bunlar, şairin içinde, ruhunda, kalbinde heyecan uyandırıyor.